“Yazıklar olsun ona!” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Yazar Editör

“Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da. Vallahi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü!” İnsanlığın İftihar Tablosu, Âyetü’l-Kübrâ’nın kendi hususiyetleriyle zuhûrunu müşâhede etti, ama asla gözleri kamaşmadı; kamaşmadı ve bütün gök ehlince “müşârun bi’l-benân” oldu. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, “O dem ki Sidre’yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu… Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da. Vallahi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü!” (Necm, 53/16-18)

Orada, gördüğü her şeyi doğru gördü. O güzellikler karşısında, kendisini yanlış yorumlamaya sevk edebilecek yanlış algılamaları olmadı. Cenneti, debdebe ve ihtişamıyla gördü, “vücûd-i necmî-i nûrânî”siyle, “vücûd-i hâkânî”siyle… Cismanî keyfiyet kazanıp öbür tarafta size sunulacak şey, o cennet, o cehennem şu anda da mevcut; belki mahiyet farklılığıyla mevcut. Şu anda, siz onu göremezsiniz; çünkü belki birisi bir zakkum-ı Cehennem tohumu halinde, öbürü de bir tubâ-i Cennet çekirdeği halinde. Ama Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendi vücûd-i necmî-i nûrânîsi, vücûd-i hâkânîsiyle gördü. Esasen, rüya değil, tahayyül değil, tasavvur değil ama farklı, tam kendine göre. O vücuda döndüğü zaman, o “tahavvül” mü diyelim, bir yönüyle, o “değişim” mi, “farklı değişim” mi diyelim; sofîlerin ifadesiyle, “fenâ fillah”, “bekâ billah/maallah” mı diyelim, o vücûd-i hâkânîsiyle, o âlemler, bütün debdebe ve güzelliğiyle meşher gibi O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) önüne serildi. Neye baktı ise o engin bakışıyla, sadece bakma değil, gördü; her şeyi gördü. Her şey nasıl görülecekse, göz kaymadı, öyle gördü; onun hakkında nasıl bir mütalaada, nasıl bir analizde, nasıl bir sentezde bulunulacaksa, nasıl bir terkipte, nasıl bir tahlilde bulunulacaksa, öyle bulundu. Bir de çokları gibi Kadı Iyaz, “Şifâü’ş-Şerîf”inde ısrarla üzerinde duruyor, Aliyyü’l-Kâri de, Şifâ kitabı üzerine yazdığı şerhte Kadı Iyaz hazretlerinin mütalaalarına destek veriyor: Kaynak söylüyorum, erbâbı bilir bunları; “Cenâb-ı Hakk’ın cemâl-i bâ-kemâlini de gördü!” diyor. Ama şu, bir disiplindir: “Muhît, muhît olduğu aynı anda, muhât olmaz!” Onun için Kur’an-ı Kerim, esas, “ihâtâ”yı nefyetmekte: “Gözler O’nu idrak/ihata edemez, O’na ulaşıp O’nu göremez, fakat O bütün gözleri idrak eder, görür ve kuşatır. O, Lâtif (en derin, en görünmez şeylere de nüfuz eden)dir, Habîr (her şeyden hakkıyla haberdar olan)dır.” (En’âm, 6/103) Basarlar, O’nu ihata edemez, kuşatamaz! Çünkü bizim basarımız, bir yönüyle “muhât bir basar”dır, bize göredir; ne kadar engin bakarsanız bakınız, bize göredir. Oysaki O (celle celâluhu) nâmütenâhîdir, nâmütenâhî… Nasıl “Zât-ı Baht” dediğimiz Hazreti Zât-ı Kibriyâ, “nâ-kâbil-i idrâk”tir; aynı zamanda ihâta edilme mevzuunda da O, öyle ihata edilmez.

Ama Efendimiz, o yüksek kabiliyet ve istidadıyla ve gözü kaymama kabiliyetiyle, Cenâb-ı Bârî hazretlerini de gördü; o baş döndürücü şeylere de şâhit oldu. Bir; böyle anlamak lazım. Bir de başınız öyle döner ki, işte “Bed’ü’l-Emâlî”de dendiği gibi; “Mü’minler, O’nu keyfiyetsiz ve kemmiyetsiz olarak görürler. Buna bir misal de getirilemez. O’nu gördükleri zaman da bütün Cennet nimetlerini unuturlar. ‘Allah görülmez’ diyen Ehl-i İ’tizâl’e hüsran olsun!” (el-Ûşî, Bed’ü’l-emâlî s.50-54) Ehl-i İ’tizal, “Rü’yet”i kabul etmediklerinden dolayı, “Yazıklar olsun ona!” diyor. Efendimiz, orada, baş döndürücü şeyler görüyor; Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini de görüyor. Neyi görüyor?

Cennetin binlerce sene mesûdâne hayatı, bir dakika rü’yet-i cemâline mukabil gelmeyen Zât-ı Bâri’yi müşahede ediyor. Kendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem) Miraç hadis-i şerifinde ifade buyurduğu üzere, köşkleri/villaları görüyor. Hatta Seyyidinâ Hazreti Ömer’in, yine vücûd-i necmî-i nurânîsiyle, kendi villasını görüyor. İstiyor ki, o çok sevdiği, “Peygamber olsaydı benden sonra, Ömer olurdu!” buyurduğu insanın evini şereflendirsin. İhtimal, onun oradaki o hâne-i saadetlerine şeref vermek için adım atmak istiyor. Döndüğünde, bunu Hazreti Ömer’e hikâye ediyor: “Ömer’in o mevzudaki hassasiyet ve kıskançlığını hatırladım, geriye adım attım! Evinden içeriye girmek istemedim!

O âlemdeki evinden içeriye girmek istemedim!” Hazreti Ömer, gözyaşlarını tutamıyor; “Sana karşı mı ya Rasûlallah!” diyor. Harem odasına kadar, bırak harem odasını, kalbimizin en mahrem noktasına kadar, buyursun gelsin!.. Kalblerimizin Sultanı (sallallâhu aleyhi ve sellem) kursun otağını oraya!.. İman.. iz’an.. o mevzuda yakîn.. esasen, marifet-i tâmme, muhabbet-i tâmme şeklinde vicdanlarımız O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) otağını kurabileceği bir tahttır, bir taht. O’nu öyle taht-ı hümayun haline getirmeli ki, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm, oraya baksın; “Tam bana göre bir taht!” desin. O bakış, cihanlara değer!..

Bu video 16/04/2017 tarihinde yayınlanan “ÖTELERE İŞTİYÂK VE PEYGAMBERÂNE ÎSÂR” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel…

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy