“Şimdilerde muğlak ve isrâf-ı kelâm gibi görünen, fakat gelecekte büyük yankıları olacağına inandığım …; sanat düşüncemizi sekizinci vasıf olarak hatırlatmak îcab ederdi. Ancak şimdilik belli mülâhazalara binaen, Jülvern gibi: ‘Bir kısım çevreler bizim kriterlerimiz içinde henüz böyle bir yolculuğa hazır değiller’ deyip böylece bu mütalâamızı da noktalıyoruz.”
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi “Yeryüzü Mirasçıları” başlıklı yazılarını sonlandırırken bu cümlelerle noktalar. Maalesef o dönem ülkemiz insanı henüz bu meseleyi kabullenecek olgunlukta olmadığı için toplumları his ve heyecana sevk edecek ‘Sanat Telakkisi’ neşvü nema bulma imkânı elde edememişti.
Ancak köprünün altından çok sular aktı ve günümüz nesilleri artık “Yeryüzü Mirasçıları”nın sekizinci vasıf olan sanat düşüncesini hazmedecek seviyeye geldi. Bunun ilk örnekleri Türkçe Olimpiyatları ile sahnelendi. Şimdilerde ise, “Vuslatın Ardından” projesiyle bu kültürel mirası hem hatırlama hem de umut taşıyan bir sanatsal hafıza olarak sahnelenmeye başlandı.
Bunun en son örneğini ise geçtiğimiz hafta sonu Almanya’nın Hannover şehrinde izledik. Tek kelimeyle harikaydı. Kendilerine Ümit Nağmeleri adını veren bu sanat ekibi, “Vuslatın Ardından” temasıyla sahneye taşıdıkları gösterileriyle, katılımcılara kimi zaman duygu dolu anlar yaşattı kimi zaman da tebessüm etmelerine vesile oldu.
Gösteride, Hocaefendi’nin hayatından önemli kesitler tiyatro gösterileriyle sahneye taşınmış. Onun Erzurum, İzmir ve Edirne’de yaşadığı bazı olaylar sahneye yansıtılarak, kültür ve sanatın evrensel diliyle, insanlara geçmişin hafızası tazelenmiş.
Özellikle Hizmet gönüllülerine yönelik baskı ve zulümler karşısında “Ümit Nağmeleri” müzik, tiyatro ve şiir diliyle hem mağduriyetleri dünyaya duyuruyor hem de gönüllerde moral ve dayanışma ruhu oluşturuyor. Bu şekilde sanatın evrensel dilini, acının ifade aracı ve direnişin sembolü haline getirmişler.
Genç sanatçılar tarafından icra edilen ezgiler ve şiirler, yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Aslında sandalye üzerinde geçen bu süre insanı yorar. Fakat tam aksine 2,5 saatlik bu süre insana zindelik kazandırıyor. Programı yılların sahne tecrübesiyle Reha Yeprem sundu. İlk başta henüz yeni bıyığı terleyen genç sanatçıları tanıttı. Bu işe omuz veren gençlerin bazıları lise talebesi ve bazıları da üniversite öğrencisiydi. İçlerinde mezun olmuş birkaç kişi var mıydı bilmiyorum. Fakat sergiledikleri performans görülmeye değerdi.
Mesela; Hocaefendi’yi canlandıran kardeşimiz hem ruhi yönüyle hem de sanatçı kimliğiyle on numaraydı. Hocaefendi’nin hayatından enstantaneleri canlandırırken ki duruşu tam da Hocaefendi’yi resmediyordu. Özellikle öğrenci yurdundan kaçan öğrencilerin karşısındaki Hocaefendi modeli hepimizi duygulandırdı.
Sadece o mu? Hayır, sesleriyle salonu çınlatan kardeşlerimiz hem Zeki Müren’i hem de Fatih Kısaparmak’ı hiç aratmadılar. Hele “Bu adam benim Hocam” türküsünü söyleyen kardeşimizi dinlemiş olsaydı Kısaparmak, sanırım gözyaşlarını tutamazdı. Çünkü salonun tamamı o türkü söylenirken iki gözü iki çeşmeydi.
Her zaman olduğu gibi programı sonlandırırken söylenen “Yeni Bir Dünya Kuruyorlardı” melodisi ise yine gönüllerimizi rikkate getirdi.
Malumunuz bu şiir, Hocaefendi’ye ait. O 1966’da İzmir’e geldiği günlerde rüyasında bir arazi üzerinde dünyayı kuşatacak bir okul inşaatının başlatıldığını görür ve bunun üzerine bu şiiri yazar.
Sözün özü Hocaefendi’nin “ilme, sanata ve ahlaka dayalı bir dünya” anlayışını “Vuslatın Ardından” adıyla sahneleyen “Ümit Nağmeleri” tek kelimeyle muhteşemdi. Ancak burada Hannover’deki isimsiz kahramanlardan bahsetmemek olmaz. Onlardan biri Aziz Bey. İsmiyle müsemma aziz bir insan. Bir diğeri ise benim de tanıdığım Zekeriya kardeşim. Bütün yüke omuz verdiği halde ortalıkta hiç görünmeyen bir hizmet erbabı. O kadar ki programdan sonra bir hatıra fotoğrafı çekilecekti. Sunucu onu ancak adıyla çağırarak sahneye getirtebildi.
Hannover’in isimleri bilinmeyen diğer kahramanları ise elbette o narin elleriyle salonun dış çevresini bir panayıra çeviren ablalarımız, bacılarımız ve kızlarımız. Yaptıkları içli köftelerle, börek ve tatlılarla damaklarımızda unutulmaz lezzetler bıraktılar. Ellerine sağlık. Rabbim ecirlerini kat be kat verecektir inşaallah.
Evet, “Vuslatın Ardından” kültür ve sanatın evrensel dilini kullanarak, insanlara ulaşmayı, gönüllere dokunmayı ve değerleri hatırlatmayı hedefleyen muhteşem bir gösteriydi. Gidemeyenler adına ‘keşke gidebilselerdi’ diyeceğim bir sanat etkinliğiydi. Amatör bir ruhla sahneye konulan bu sanat etkinliği bence görülmeye değerdi. Bundan sonra gösterileceği her yerde imkânı olanlar mutlaka izlemeli.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN