Adınızdan bahsederken bile burnumun direği sızlar, ikliminize adım atınca pür heyecan olurdum. Sizi ilk tanıdığım andan itibaren samimiyetin, istikametin, sadakatin, vefanın, hoşgörünün timsali bir zatı görmekten müşerref oldum. Güzel değerler sizde zirve yapmıştı. Atmosferinizde nasıl bir mıknatıs vardı? Oraya adım atan cezbeye kapılıyordu. Yanınıza her uğrayan lahuti alemin esintilerini hissediyordu.
Nice bunaldığım anlar vardı ki yanınıza gelince, o iç sıkıntıları yerini huzura bırakıveriyordu.
Çocuk yaşlarda tanımıştım sizi. Rabbimin lütfettiği o güzel sesinizden Kıyame Suresini dinlemiştim de nasıl da mest olmuştum.
Mersinli caminin kürsüsünde defalarca dinlemiştim zat-ı âlinizi. Kürsüde heyecanla dopdolu bir haliniz vardı. Cumartesi günleriydi ama sanki asrın hatibinden hutbeler dinlediğimiz cuma günleri gibiydi bize. O hatipten aldığınız enerji ile dolu dolu mesajları kalplerimize sunmak için nasıl da coşuyordunuz çağlayanlar gibi.
Kilimcitepe’de ayrı bir renge ayrı bir buuda girmiştiniz. Omuzlarınızda ağır yükler vardı her halinizden hissediliyordu. 1980 öncesi Bornova’dan oksijen depolarken, 1980 sonrası Kilimcitepe’de nefes almaya başlamıştık. Artık cuma günleri adresimiz belli olmuştu. Asrın Hatibi sırra kadem basmış Gaybubet yaşıyordu. Yumurtalardan çıkacak civcivlerin hayata tutunmaları için bir hazırlıklar yapıyordu. Ortalık karışıktı, fırtınalar dinmemişti; dallar budaklar kırılıyordu ama bahara hazırlık da gerekiyordu. Herkes kenara çekilmiş ne olacağını beklerken Asrın Hatibinin sesi soluğu, edası, havası, duygu düşüncesi Kilimcitepe’den sizin dilinizden, halinizden, tavırlarınızdan, gözyaşlarınızdan aks etmeye başlamıştı.
Dilbeste olduğun yüce davaya bağlılığınız hepimizi büyülüyordu. Hazret-i Üstada, Hoca efendiye olan bağlılığınız, sadakatiniz bütün körpe dimağlara genç nesillere yol gösterdi rehberlik etti o günlerde.
Susuzluktan içleri yanmış birileri için siz sanki şırıl şırıl akan bir su gibiydiniz. Sıcaktan bunalanlar için bir çınar gölgesi gibiydiniz, üfül üfül eserdi rüzgârlar etrafınızda hep. Kaos yaşayan niceleri vardı ki sizin yanınıza gelince teskin oluyorlardı. Sizde nasıl bir iman iksiri vardı ki atmosferinize giren huzur buluyordu. Sizde nasıl bir özellik vardı ki güvenli bir liman gibi herkes o limana sığınmak istiyordu. Sizin geceniz yoktu gündüzünüz yoktu, yazınız kışınız yoktu; nerede bir dertli varsa siz orada idiniz. Nerede bir hizmet varsa siz oraya doğru koşturuyordunuz. Mesainizi oraya teksif ediyordunuz. Nasıl bir engin gönlünüz vardı ki herkesi kucaklıyor herkesin derdine derman olmaya çalışıyordunuz. Genç yaşlı demeden herkesin elinden tutmaya çalışıyordunuz.
Hani bir gece vazifeden dönüyordunuz, yolda yığılıp kalan birisini görmüştünüz. Tanımıyordunuz. Bir kış gecesiydi. Adam alkolden sızmış kalmıştı sanki ve soğuktan donacak gibiydi. Onu o halde görünce kalbiniz titredi, gözleriniz doldu. Onu zar zor kaldırdınız yattığı yerden, evinize aldınız. Elini ayağını, yüzünü gözünü temizlediniz. Ona şefkatle yaklaştınız, onu istirahat ettirdiniz. Sabahleyin kendine gelen adama güzel bir kahvaltı hazırladınız, ikramlar ettiniz. Adam sabah uyandığında yaşadıklarının şoku ile şöyle diyordu:
“Ben akşam neredeydim, şu anda neredeyim. Bu ev kimin, ben kimin? Derken siz kapıyı araladınız ve o mütebessim çehrenizle, o nurani yüzünüzle henüz daha ismini bilmediğiniz o adamı kahvaltı sofrasına davet ettiniz, ismini sordunuz. Adam utana sıkıla, isminin “İsmet” olduğunu söyledi. Siz de kendi isminizi söylediniz tebessüm ederek.
Bir taraftan kahvaltı yapıyor, bir taraftan İsmet’e bir şeyler anlatıyordunuz. İsmet o ana kadar hiç duymadığı sözlerinizle heyecanlanmış ve pür dikkat sizi dinliyordu. İsmet yavaş yavaş kendinin kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini anlıyordu. En önemlisi de insanın ölümsüz olmadığını, ahiret denen sonsuz bir hayata uyanmak için öleceğini yudumluyordu. O kahvaltı saatleri bir insanın Rabbi ile buluşmasına vesile olmuştu. O Boyacı İsmet Bey idi.
Boyacı İsmet Bey bir sene sonra Ayrancılar yurdunu boyarken bu olanları bana anlatıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Mehmet Ali hocam benim imanıma vesile oldu, kurtuluşuma vesile oldu; başta Rabbime sonra ona minnettarım. Elimden tutmasaydı o gece beni evine götürmeseydi, o sabah kahvaltı yaptırıp o sohbeti bana yapmasaydı, belki ben çoktan ölmüş, belki de Rabbimin huzurunda ne diyeceğini bilemeyen zavallı bir kul haline düşmüş olacaktım.”
Bu ve benzeri binlerce hadisesi vardır Mehmet Ali hocamın yaşadığı. O binlere, milyonlara misafir oldu. Hakikate tercüman olan dilinden milyonlar istifade etti, kıyamete kadar da edecektir inşallah.
Hazreti Üstadı ve Hocaefendiyi anlamada bizlere gerçek rehber oldu. Üstadın merceğinden baktı kâinata, Hocaefendinin perspektifinden nazar etti bütün hadiselere. Ona göre değerlendirdi ve gönüllerimizde ayrı bir değere oturdu.
Ruhun şad olsun güzel insan kıymetli hocam. Rabbimizi ve Efendimizi anlamada, Üstadımız ve hocaefendiye tanımada bizlere trafo görevi yaptınız.
Üstadımızın ve Hocaefendinin ve siz değerli büyüklerimizin bizlere bıraktığı izleri takip ederek yolumuza devam edeceğiz inşallah.
İyi ki tanımışım sizin gibi asrın gariplerini, sahabî ruhlularını.
Başta Hoca Efendiye sonra ailesine ve bütün sevdiklerine baş sağlığı ve sabırlar dilerim.
Makamın Firdevs olsun Aziz Hocam
Not: Bir vefa borcu olarak bu satırları karalarken tam burada hocamın vefat haberi geldi. Yığıldım kaldım.
Hizmetten | Mehmet Yıldız