Süreyya’yı Taşlamak

Yazar İsmet Macit

Bu yazı dinin kutsallarını siyaset canavarının önüne doğrayıp; dini şahsi kusurlarına perde, siyasi hedeflerine payanda yapan muhterislerle ilgilidir.

Şair Sadi-i Şirazi’nin şu dizeleri tüm kutsallarını siyaset canavarına yedirmiş ve İslami değerleri kendi boşluklarını doldurmada dolgu maddesi olarak kullanan ve böylece İslam’ın yeryüzündeki imajına en büyük zararı veren insanların durumunu veciz şekilde anlatır.

“Olmayın riyakârlık edenlerden…
Bir yanda yüksek sesle Kur’an’ı dillendirirken (okurken),
Öte yanda ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden…”

Bu dizeler Süreyyayı Taşlamak filminin hemen başında ekrana gelir. 2008 yapımı The Stoning of Soraya (Süreyya’yı Taşlamak) filmi lokal bir problemi ve kanayan yarayı dünya gündemine taşıyan bir yapıt. Film, İran Devriminin ilk yıllarında bir kasabada işlenen zina suçu etrafında gerçekleşen olayları anlatır. Filmin sonuna gelindiğinde; dinin şahsi menfaatlere nasıl alet edildiği, genel planda ise kendilerini İslam’ın en öndeki temsilcisi olarak gören İran Molla rejiminin İslam algısına verdiği zararı ve zaten İslam’a ve Müslümanlara tam da bu gözle bakan batıya nasıl malzeme sunduğu görülür.

İran devriminden sonra her beldeye bir molla gönderilmiş ve İslami kurallara (esasen Şia mezhebinin doktrinlerine) göre yaşanıp yaşanmadığı bunlar sayesinde denetletmiştir. Mollaların sosyal yaşam ile ilgili tüm alanlara mezhep zaviyesinden müdahale hakkı vardır.
Filmde Molla, gayri meşru ilişkisi olan ve Süreyya’dan ayrılmak isteyen Ali ile devrim öncesinde hapishanede tanışmışlar ve Molla’nın yüz kızartıcı bir suçtan ceza aldığını bilmektedir.

Ali ise Süreyya’dan boşanıp şehirdeki sevgilisi ile yaşamak istemektedir. İki oğlu iki kızı olan Ali oğullarını götürecektir ama kızlarını köyde anneleri ile yokluğa terk edecektir. Bu sebepten Süreyya boşanmaya yanaşmaz. İlla boşanacaksa mihrini, kendi ve kızlarının nafakasını istemektedir. Ali bu meseleyi Süreyya’ya zina iftirası atarak halletmek üzere bir plan yapar. Zira bu durumda nafaka ve mihr mükellefiyeti ortadan kalkacaktır. Hüküm verecek muhtarlık meclisinde atfedilen suçun sabit olması için Molla’nın görüşü önemlidir ve işlediği yüz kızartıcı suçu anlatacağı tehdidiyle Ali Molla’yı yanına çeker. Ortada bir zâniye (zina eden kadın varsa bir de zâni (zina eden erkek) olması gerekir. Aranan zat hemen bulunur. Haşim… kasabanın araba tamircisi Haşim’in eşi vefat eder ve İki kızı ile hiçbir geliri olmayan Süreyya bu adamın evine temizlik için gider. Ali’nin planın işe yaraması için Haşim’in ikrar etmesi gerekmektedir. Haşim’i çocukları ile korkutarak buna ikna eder Ali ve Molla… Daha sonra toplanan köy meclisi Süreyya’yı yargılar. Suçunun sabit olduğuna karar verirler ve taşlayarak (recm) cezasını infaz ederler.

Filmde İran Şia rejiminin bekçileri olan Mollalar şahsi zaaf ve karakter bozukluğu yaşadıklarında dini nasıl menfaatlerine alet ettikleri işlenmiş. Rejim siyaseti dinin önüne geçirmiş ve mollalık sistemini kurarak kendisine bağlı ve maaşla beslediği muazzam bir topluluk oluşturmuştur. Bu siyasi gücü arkasına alan mollalar görev bölgelerinde dini anlatmakta değil rejimi korumak görevlidirler ve bu filme başarıyla yansıtılmış.

Cehaletten cesaret alan, güce tapan memurlar dini de insanlığı da bitirirler. Bu durum filmde özellikle Süreyya’ya atılan iftiradan sonraki kısmında işlenmiş. Avamın dini hükümetin dinidir fehvasınca halk dedikodu ile bu durumu yaymış ve daha yargılama olmadan kamuoyu ile Süreyya’yı çoktan idama mahkûm etmiş ve acımasızca taşlamışlardır.

Mezhep taassubu ve tarafgirliğin dinin ve dini değerlerin önüne geçirildiğinde toplumun yozlaşmasına sebep olur, kötülüğü besleyerek büyütür.

Süreyya’yı taşlamak filmi izleyicinin zihinsel alt yapısına göre mesajlar veren bir film. İslam ve Müslümanlarla ilgili ön yargılarınız varsa bu film ön yargıları genel kanaat haline getirecek nitelikte. Adeta ‘Kızım Olmadan Asla’ filminin devamı gibi… Film adeta baştan sona bu ön yargıları besleyip büyütecek argümanlarla dolu. Filmin sonunda Süreyya’nın şu sözleri meseleye duygusallıkta katarak Ortadoğu ve motivasyonunu dinden alan toplumlarını vahşi gelişmemiş göstermesinin tuzu biberi oluyor: “Ölmekten değil, ama taşla öldürülmek acı bir şey olsa gerek!

Müslüman toplumun bir ferdi olarak filmi analiz ettiğiniz zaman bir otokritik yapma ihtiyacı hissediyor ve cehaletin, mezhep taassubunun, dinin yanlış yorumunun nelere mal olduğu üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Tam bu noktada İslamofobia’yı besleyen şeylerin başında Müslümanların yanlış ve eksik temsili geldiğini düşünmeden edemiyorsunuz. Fransa’daki terör saldırılarından sonra Le Mond gazetesinde yayınlanan bir makalesinde Fethullah Gülen başta Müslümanların özeleştiri yapmasını istemişti. Bu filmlere bu nazarla bakıldığında doğru temsil noktasında Müslümanları motive edeceği tespiti yapılabilir.

Bugün dini tekelinde tuttuğunu zanneden siyasi klikler yüzünden yeni nesil hızla dinden uzaklaşmakta ve yeryüzünde ise İslam’a karşı ön yargılar katlanarak büyümektedir. Miting meydanlarında sallanan Kur’an en garip günlerini yaşamakta ve özünde sevgi olan dinin o eşsiz güzellikleri maalesef birer nefret objesine dönüştürülmektedir.

Hasılı dün Süreyya’yı taşlayanlar bugün seccade dahil kendi kutsallarını taşlamaktadırlar…

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy