Siz Onun Kim Olduğunu Biliyor musunuz? – 2 | MEHMET YILDIZ

Yazar Mehmet Yıldız

İnsanoğlu dünyaya geldiği ilk andan itibaren hep yollardadır. Yollar ve yolculuklar ilhama, tefekküre vesiledir çoğu zaman.

Yola çıktığımızda herkesin kalbine sekine inmiş gibiydi. Yüzlerdeki masumiyet ve huzur, bunun göstergesiydi. Güzel işler için güzel insanlarla yola çıkmanın gizli neşesi ruhlardan taşıp taşıp sözlere yansıyordu.

Bazen bir rüyanın saatlerce, günlerce etkisinde kalırsınız, gün olur bir söze hayran olursunuz, bir davranış karşısında ufkunuzda bir yıldız parlar; işte o anlardan birini yaşıyorduk. Yol, aracın tekerlekleri altında an be an kısalırken araçtakiler hâlâ rüyanın etkisindeydiler.

Tereddüt geçirdiğiniz bir anda, bütün şüphelerinizi silip süpürecek, inandığınız değerler manzumesinin isabetli olduğuna dair içinize inşirah salacak bir işaret bulursunuz ve koyuluverirsiniz yollara. Neden sonra iyi ki gelmişim dersiniz…

Biraz da öyle olmuştu bu yolculuk. Az kalsın iptal olacakken bir işaret ile devam edilmişti. Zaman ve mekânı elinde bulunduran Yüce Allah’ın hikmeti ve rahmeti iktiza etmişti de öyle olmuştu olanlar.

Her zamanki gibi yol emniyeti adına Ayet-el Kürsiler okunmuş, Cenab-ı Hakk’ın inayetine davetiye çıkarılmıştı. Zira mevsim kış ve dağlık yerler kar altındaydı.

Bir süre sonra, geceden yağan kardan dolayı yolunun kapandığını bildiğimiz Elmadağ’ına yaklaşmıştık. Yükselti arttıkça yolun bir yerinde durmak zorunda kalacağımıza inanmıştık. Ancak ilerledikçe şaşkınlığımız arttı ve yolun tamamen açıldığına şahit olduk. 

Yollar kardan temizlenmiş, açılmış havada bir yumuşama başlamıştı. Vakit sabaha yakındı. Gecenin karanlığı sabahın aydınlığıyla yer değiştiriyordu. Biz geç saatlerde açılan bu dağ yolunu geride bırakırken dillerimizden, hamd vadilerinden gelen sesler dökülüyordu.

“Sizi Ilgaz da bile yolda bırakmadık.” sözü çınladı arabanın içinde. Ben demiştim herhalde gayr-i ihtiyari. Bana baktılar; gözlerinde dalgalar, sekine inmiş gönüllerinden şualar fışkıran can yoldaşlar.

Her şeyin bir dili vardır ya, hadiselerin de dili vardır anlayan ve görenler için.  Rüyalar boş değildi elbette bu gönül hizmetinde. Yollar boşuna açılmamıştı o gecenin derinliklerinde. Yüreklerdeki endişelerin yerini huzura bırakıvermesi normal değildi o çalkantılı günlerde. Samimiyet ne güzel bir sebepti bu güzel pırıltılara, içten yapılan dualara.

“Gidemediğin yer senin değildir.” demişti Halil Rıfat Paşa. 

Gitmek gerekiyordu bir demet güzellik paylaşmak için beldelere; güzel niyetlerle. Hem kısalmıyor muydu samimi gayretler sonucu nice uzun yollar bu çileli gönüllerle. Necip Fazıl’ın dediği gibi yollar kıvrım kıvrım uzasa da yeryüzü boşalsa kimse kalmasa da bizler bir avuç aşk insanı olarak düşecektik yollara.

Yolculuk içinde farklı yolculuklar yaşıyorduk demiştim ya. İkindi vakti girmişti.  Namaz kılacak bir yer düşünürken kendimizi Giresun yakınlarında yol üstünde çift minareli bir caminin avlusunda bulmuştuk.

Abdest için kolları sıvadık, şadırvana yöneldik. Şadırvanda yaşlı mı yaşlı bir pîrifâniye rastladık. Az geride durduk, birbirimize baktık. Yanında iki kişi daha vardı. Abdest alması için ona yardım ediyorlardı. Bu yaşlı adam doksan yaşlarında, yanındakilerse altmış, altmış beş yaşlarındaydı.

Biz heyecan içinde onları izlemeye devam ettik. Abdest alma işi bitince yaşlı adamı arabaya götürdüler. Ben hemen yanlarına gidip bu yaşlı adamın kim olduğunu sordum. “Babamız” dediler. Ardından kısaca babalarını bize tanıtmaya çalıştılar. Doksan küsür yaşında olduğunu, dokuz yaşında hıfzını tamamladığını, binlerce talebe yetiştirdiğini, bütün hayatını İslam’a, Kur’an’a vakfettiğini anlattılar.

Amasya’nın bir ilçesinde yaşıyorlarmış. Bir ziyaret vesilesiyle Giresun’a gelmişler. İki kardeş babalarına hizmet etmeyi vazife bilmişler, onun rızasını Allah’ın rızası bilip her arzusunu yerine getirmeye çalışıyorlarmış. Müsaade ederlerse o mübarek zatın duasına talip olduğumuzu söyledim. “Hayhay” dediler. Bunun üzerine biz hemen arabaya yaklaşıp o zatın elini öptük duasını talep ettik. O da bizi merak etmişti.

“Sizler kimlersiniz?” diye sordu hafif, ipek gibi bir sesle. Ben, Ankara’dan iş adamları ile beraber hayırlı hizmetlerle alakalı, nesillerin dertlerini çözme adına bir şeyler yapabilmek için yollara düştüğümüzü, her ay dostlarımızı ziyaret ettiğimizi ifade etmeye çalıştım. 

Yaşlı adam dikkat kesildi ve “Sizler kimin talebelerisiniz?” diye sordu. Ben de yine sesimi kısarak, “Kabul buyurursa Hocaefendi’nin talebeleriyiz’’ dedim ve evrensel değerlerin toplumda yerleşmesi adına, herkesin konumuna saygı duyarak, dünyada yeniden kardeşliğin yaşanabilmesi için gayret ettiğimizi de ifadelerime ekledim.

O benim sözlerimi hiç duymamıştı. Hocaefendi sözü ağzımdan çıkınca gözlerinde bir başka bakış oluşmuştu. Ben sözümü bitirir bitirmez Hocaefendi ile ilgili bazı sorular sordu. Ben dilim döndüğünce cevap vermeye çalıştım. O sanki beni duymuyordu. Sesi biraz daha derinleşti ve “Siz onun manevi makamının ne olduğunu biliyor musunuz?” dedi. Biz sustuk. O devam etti. İki evladı da pürdikkat babalarının ağzından çıkacak kelimeleri merakla bekliyorlardı.

Yaşlı zat devam etti; “Asıl sizler bizlere dua etmelisiniz. Çünkü bu dönemde ona talebe olmak, o hizmetlere sahip çıkmak herkese nasip olmaz. Onun manevi makamından haberiniz var mı sizin?” Son cümle yeniden bir heyecan uyardı kalplerimizde. Birkaç saniye daha bekledikten sonra o nûranî zât sözlerine devam etti; “O fenafillahtan beka billaha vasıl oldu. O bu asrın sahibidir. Allah onu büyük hizmetlere vesile kılacak.”

Bulutlar doldukça dolmuştu, damlalar daha fazla gökte kalacak gibi değildi. İçten gelen hıçkırıklar gözlerde sele dönüşüyordu. Vakit dardı ve namaz kılıp yola revan olmalıydık. Ona çok teşekkür ettik, elini öptük, tekrar duasını isteyip abdest almak için şadırvana geçtik.

Ya beş dakika geç kalsaydık. Kim bilir belki de o mübarek zatla karşılaşmayacak, o güzel sözleri duymayacaktık.

O ikindi namazının ruhlarımıza verdiği genişliği, huşu ve hudu’u tariften acizim.

Hani gün olur asra bedeldir ya… İşte o türden olmuştu bu yolculuk bizler için. Her saati ayrı bir güzellik, her dakikası ayrı bir bereket, her saniyesi ayrı bir hikmet. En önemlisi yapılıp edilenlerden Allah’ın razı olması… O razı olduktan ve hikmeti iktiza ettikten sonra yolunda olanlara ne sürprizler hazırlar ve o sürprizlerle kendine giden yolları gösterir onlara.

[email protected]

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy