Şeytan Neden Çığlık Atmıştı? | İSMET MACİT

Yazar İsmet Macit

Müminler sert esen fırtınalardan ancak birbirlerine sokularak kurtulabilirler. İmtihanın ayaz olup estiği zamanlarda vücut ısılarını birbirlerine yakın durarak yol arkadaşlarını donmaktan kurtarırlar. Dağ yamaçlarındaki dağcılar gibi kardeşlik ipleriyle birbirlerine tutunarak zirvelere ulaşırlar.

Bir sosyal ibadet olan uhuvvetin İslam ve insanlık için ne ifade ettiğini bilen şeytan ve aveneleri kardeşleri birbirine düşürüp onları parçalayarak yok etme yoluna gitmişleridir.

Daha Mekke yıllarında Müslümanlar henüz bir avuçken yapılan Akabe biatlarından sonra şeytan çığlık çığlığa Mekke sokaklarında dolaşmış ve;   “Ey hacılar, ey Mekkeliler, yetişin! Müzemmen (sövülmüş= hakaret amaçlı Efendimize (sav) takılan isim) insanları kandırdı, sizinle savaşmak için sözleştiler. Uyanın!”  diyerek uzun ve keskin bir çığlık halinde tekrar tekrar haykırmıştı. Efendimiz (sav) ona cevap vermiş ve: “Ey Allah düşmanı! Senin de hakkından geleceğim!”  buyurmuştu… Efendiler Efendisi (sav) müminlerin yüreklerini kardeşlik mayası ile mayalamış ve buradan hasıl olan kuvvetle şeytan ve avenelerini alt etmişti.

Şeytanın telaşı kurulan kardeşlik bağlarıydı. Muhacir ve ensar ileriki yıllarda el ele verecek ve yüzyıllara yetecek insan(lık) örnekleri ortaya çıkacaktı. Yazılacak kardeşlik destanı ile birler on bir, on birler 111 olacak ve nurdan hakikatler zulüm karanlığını paramparça edecekti.

Şeytan ve aveneleri bu birlikteliği bitirmek için her yolu denemişler/denemektedirler bu birbirine kenetlenmiş insanların arasına ayrılık tohumları ekerlerse İslam’ın yayılmasının önüne geçeceklerini anlamışlardı…

Her fırsatı değerlendirmiş en ufak bir çatlakta müminlerin arasına sızmış, anlaşmazlıkları büyütmüş, küslük ateşine benzin taşımış, gerginliklerden zelzeleler oluşturmaya çalışmışlardır.

İşte Beni Müstalik seferi de böyle bir fitnenin koparıldığı çetin bir imtihan olmuştu müminler için.

Taberî anlatıyor:

Ben-i Müstalik Seferi dönüşü bir kuyunun başında, Gıfâr oğullarından muhacir Cahcah ibn Saîd ile ensardan Sinan el-Cühenî tartışmış ve kavga yumruklaşmaya kadar varmıştı. Bu arada Sinan el-Cühenî: “Yetişin ey ensar!” diye bağırırken Cahcâh da:”Yetişin ey muhacirler!” diye bağırmış bir anda kılıçlar çekilmiş ve yeryüzünün gördüğü en temiz iki topluluk (Muhacir-Ensar) neredeyse birbirlerini öldürecek hale gelmişti.

Bu arada olayları izleyen baş münafık Übeyy ibn Selûl: “Bunu da mı yaptılar? çoğaldılar ve bizi beldemizden kovacaklar. Bizim ve Kureyş celâbîbi’nin misali aynen “Besle köpeğini yesin seni” misali gibidir. Eğer Medine’ye dönecek olursak elbette aziz olan zelîl olanı mutlaka oradan çıkaracaktır. Bunu kendinize siz yaptınız. Onları beldenize aldınız, mallarınızı onlarla paylaştınız. İşte yaptığınızın neticesi. Şayet elinizdekileri onlara vermeyip tutsaydınız ülkenizden ayrılıp başka taraflara giderlerdi.” dedi.

Zeyd ibn Erkam hem olanları hemde İbn-i Selül’ün söylediklerini Efendimiz’e (sav) haber verdi. Allah Rasulü (sav) bu kavgayı yatıştırdıktan sonra “bunlar cahiliye artığı davranışlar” buyurdu. Sahabe efendilerimiz diyor ki: Ne bu vakıadan önce ne de bu vakıadan sonra Allah Rasulünü (sav) bu kadar hiddetli görmedik.

Ümmeti arasına düşmesi muhtemel bir fitne Efendimizi (sav) o kadar üzmüştü ki; sahabe birbiriyle konuşup fitneyi büyütmesin diye o gün ve gecesi boyunca ve ertesi günün ilk saatlerinde de onları yürüttümüştü. Fuvayku’n-Nakî’de Nak’â’ (veya Bak’â’) adındaki bir su başında tekrar konakladılar. Ve bu vakıa ile ilgili Münafıkun Suresi nazil olmuştu.

Üstad Hazretleri adeta yalvarırcasına talebelerini inşikaka düşecekleri konularda uyarır ve Hizmet açısından uhuvvetin önemini vurgular:

“Sakın, sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifâde ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münâkaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münâkaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir…  Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, inşikâka (bölünmeye) ve iftirâka (ayrılığa) sebebiyet veren münâkaşa etmesinler. Yalnız müdâvele-i efkâr (karşılıklı fikir alış-verişinde bulunma) sûretinde, nizâsız mübahaseye (bahse girişmeye) alışsınlar.” 

Şu günler birbirimizi değil kendimizi hesaba çekeceğimiz günler.

Muhacir “ben hicretin hakkını veriyor muyum” Ensar ise “ben Ensar olmanın manasını kavradım mı” diye kendilerini sorgulamaları gerektiği hassas bir dönem.

Rabbim bizleri hakiki kardeş eylesin ve ve ilklerin listesine yazsın!

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy