Rahman Suresi’nde Kur’an -İnsan- Kainat Dengesi | Dr. Abdullah İnci

Yazar Hizmetten
web

Rahman Suresi Allah-u Teâlâ”nın Er-Rahman sıfat ismi ile başlayarak tüm kâinattaki ve insan üzerindeki ilâhi ve kuşatıcı rahmet tecellisi olan Allah’ın nimetlerini ve kâinattaki külli kanunlarını beyan etmektedir. Yaratma, hayat verme, rızıklandırma, kanun koyma gibi bu nimetler cebr-i lutfî olarak tüm varlıkları kapsamaktadır. Ayrıca kâinattaki her şeyin ince bir hesap, kader ve mîzan ile yaratılmasını yani şeriat-ı fıtriye dediğimiz kanunları açıklamaktadır. Rahman ism-i şerifi ile başladığı için kâinatta geçerli olan bütün bu kanunların en önemlisinin ‘küllî rahmet ve denge kanunu’ olduğunu da beyan eder.

Rahman suresi ilk 9 ayetinin tafsîlî meâli:

1-4 Rahman Allah, insanı Kur’ânı talim etmek için yarattı ve Kur’ânı idrâk etsin, temsil ve tebliğ etsin diye insana beyanı öğretti.

  • Güneş ve ay başta olmak üzere bütün gök cisimleri Rahman’ın ince bir hesap ile kendilerine tâyin ve takdir ettiği yörüngelerinde hareket ederler.
  • Yıldızlar, ağaçlar ve yerdeki bitkiler Rahman Allah’a secde ederler (O’nun emir ve kanunlarına fıtraten itaat ederler)
  • Allah göğü yükseltti ve (adâleti ve rahmeti ile kâinatta) mîzan ve dengeyi koydu. (Küçük kâinat hükmünde olan insanın beden arzı üzerinde de ruh ve akıl semâsını yükseltti ve aralarında bir mîzan ve denge koydu)
  • Ki haddinizi aşıp mîzanı (Rahman’ın yerde ve gökte koyduğu külli rahmet ve denge kanununu) bozmayasınız.
  • (Bütün işlerinizde) tartıyı, ölçüyü hakkaniyetle (Kur’ân mîzanına uygun olarak) muhafaza edin, (Allah’ın, insanların ve kâinattaki tüm varlıkların hukukuna riayet edin), sakın dengeyi, mîzanı bozmayın’

Üstad Bediüzzaman Hazretleri İşârâtu-ul İ’caz isimli tefsirinde, ‘Rahman’ isminin Allah’ın yedi subutî sıfatına işaret ettiğini ifade etmektedir. Zîra ‘Rahman’ ismi, ‘Rezzak’ (Mutlak ve tek rızık verici) manasındadır. Rızık ise bekâ’ya yani hayatın devamına sebeptir, bekâ ise varlığın tekrar ederek devam etmesinden ibarettir. Bekâ dahi rızık neticesinde olduğu için zarurî olarak Allah’ın ‘Basar’ ‘Sem’ ve ‘Kelâm’ sıfatlarını gerektirir ki, rızka muhtaç olan tüm varlıkların ihtiyaçlarını eksiksiz olarak ve tam zamanında ‘Basar’ sıfatıyla görsün, fıtrî ve lisanî dualarını ‘Sem’ sıfatıyla eksiksiz olarak işitsin ve dilediği kullarına veya varlıklara ‘Kelâm’ sıfatıyla vahyetsin ve konuşsun. Allah’ın Vücud (Hayat) sıfatı ‘ilim’ ‘irâde’ ve ‘kudret sıfatlarını da zaruri olarak gerektirir. (1)

Allah’ın yedi subutî sıfatını kapsayan Rahman isminin tecellîleri olarak bu surede sırasıyla aşağıdaki nimetler ve yaratılış kanunları beyan edilmektedir:

  • İnsana Kur’ân’ın tâlim edilmesi,
  • İnsanın yaratılması,
  • İnsana beyanın verilmesi, (anlama, idrak etme, konuşma, temsil ve tebliğ etme kabiliyeti)
  • Güneş, ay ve yıldızlar gibi gök cisimlerinin ince bir hesap ve denge ile yaratılması ve kendilerine takdîr edilen yörüngelerinde, eksenlerinde hareket etmeleri.
  • Gök cisimlerinin ve arzdaki ağaçlar, bitkiler, toprak, denizler ve hayvanlar gibi varlıkların Allah’ın rahmet ve denge kanunlarına itaat ederek O’na secde etmeleri.
  • Arzın üzerinde semâ’nın yükseltilip mîzana ve dengeye konması.

Rahman suresinde 4 defa “mîzan” olarak zikredilen bu ‘küllî rahmet ve adalet kanunu’ dünyadaki ve kâinattaki tüm varlıklar için itaat edilmesi fıtri olarak zorunlu bir kanundur. Yeryüzünde Allah’ın halîfesi olma vazifesi olan insan bütün varlıklardan daha öncelikli olarak bu küllî merhamet ve denge kanununa itaat etmekle mes’uldür, etmezse umum kainattaki ve dünyadaki adalet ve denge bozulur, zulümler artar ve arzî, semavî veya içtimaî olarak küllî belalara, musîbetlere maruz kalır. İnsanın umum kâinatta bu mizan ve adaleti tesis edip koruyabilmesi için Rahman Allah, en önemli rahmet tecellisi olarak insana Kur’ânı tâlim etti ve Kur’âna muhatap olacak bir idrak, anlayış, konuşma, temsil ve beyan kabiliyeti verdi.

Rahman suresinin ilk dört âyetinin özet şerhi: 

  • Rahman Allah, insanı Kur’ânı tâlim etmek, öğretmek için, ruh, akıl, zekâ, hayal, hâfıza, idrâk, şuur vicdan ve kalb gibi nimetler ve kâbiliyetlerle yaratmıştır.
  • Ayette geçen ‘Tâlim’ kelimesi alâmet, işaret ve delil manalarına da gelmektedir. Bu manaya göre Allah, Kur’ânı insanlara tefekkür edecek, akledecek ve ibret alacak bir âyet ve delil olarak Efendimiz SAV’in nübüvveti için de en büyük bir mucize kılmıştır.
  • İnsana Kur’ânı anlaması, anlatması, temsil ve tebliğ etmesi için ‘beyan’ öğretilmiştir. Beyan kuvveti: Anlama, idrâk etme, konuşma, yazılı, sözlü veya görsel olarak edebî ve bediî sanatlarla ifade etme ayrıca hayat tarzı ile temsil etme kabiliyeti olarak Allah’ın insana verdiği en muhteşem ve kompleks nimetlerden birisidir.
  • Kainattaki tüm varlıklar üzerinde, ‘Kur’ân mîzanına’ (Kur’ân’daki Allah’ın emir ve yasaklarına) uygun olarak merhamet ve adaletle tasarruf ve idare etme mes’uliyeti insana yüklenmiştir.

5-Güneş, Ay ve bütün gök cisimleri çok ince bir hesap ile (yörüngelerinde) hareket ederler:
Bu ayette geçen ‘Husbân’ kelimesi hesap kelimesinin çoğulu olup ayrıca ‘eksen’ ve ‘yörünge’ manalarına da gelmektedir. Bu âyetten, Allah’ın kâinattaki güneş, ay ve yıldızlar gibi gök cisimlerini kendi eksenlerinde ve yörüngelerinde, hepsine tayin ettiği belirli bir hız ve açı ile ve belirli bir zamana kadar hareket ettirdiği ve onlara ısı veya ışık yayma, yön gösterme ve diğer gök cisimleri ile beraber uzaydaki itme çekme kanunuyla külli dengeyi sağlama ve kâinatta yaşayan diğer melekutî veya cismanî varlıklar için mesken olma gibi vazîfeler gördürdüğünü anlayabiliriz.

Küçük kâinat hükmünde olan insanın da, cismânî beden arzı üzerinde ruh güneşi, kalp ayı, görme, işitme, konuşma kuvvetleri (yıldızları), akletme, hıfz etme tefekkür etme, anlama, idrak etme gibi yükseltilmiş semavi kabiliyetleri ile donatılıp çok ince bir ölçü, hesap ve takdir ile yaratıldığı beyan edilmekte ve insanın da bu büyük nimetleri lutfeden Rahman Allah’a tam bir tevhîd üzere (şirk koşmadan, Allah’a ait isim veya sıfatları kısmen veya tamamen Allah’tan başkasına veya sebeplere vermeden) îman etme, şükretme ve kendisine öğretilen ‘Kur’ânın yörüngesinde’ haddini aşmadan yaşama hususlarında dünyada ve ahirette hesaba çekileceğine dair ince işaretler vardır. (2)

6-‘Yıldızlar, ağaçlar ve yerdeki bitkiler Rahman Allah’a secde ederler’:
Bütün gök cisimleri ve yeryüzündeki ağaçlar, bitkiler, hayvanlar ve toprak gibi bütün varlıklar fıtraten Allah’ın iradesine boyun eğerler, O’nun kendilerine tayin ve takdir ettiği vazifelerin dışına çıkmazlar. Bütün varlıklar Allah’ın kudretine boyun eğip onun huzurunda kıyam, rüku veya secde ederler. Bu konuda Üstad Bediüzzaman hazretleri, çok latif bir nükte ile, yeryüzünde ağaçların sürekli Allah’ın huzurunda kıyam ederek, dört ayaklı hayvanatın sürekli rükuda olarak, toprağın sürekli Allah’a secde halinde, dağların da sürekli teşehhüdde (oturarak) fıtri ibadetlerini yaptıklarına işaret etmektedir. (3) 

Bütün varlıklar fıtrî ibadetlerini yaptıkları gibi, insanın da bir ‘abd-i küllî’ olarak namazın bütün rükünlerini ‘namaz mîzanını’ bozmadan ikame edip ‘beden arzı üzerinde namaz semasını yükselterek’ kâinattaki bütün varlıklar adına Allah’a ibadetini arz etmesi imandan sonra en yüksek, en lâtif ve en küllî vazifesidir. Namazda farz olan ‘ta’dîl-i erkân’ kavramı da namazın rükünlerini adaletle yerine getirmek, namazı ‘Kur’ân ve sünnet mîzanına’ uygun olarak, ikame ve inşa etmek ve Allah’a karşı haşyet içinde yerine getirip ‘namaz miracına yükselmek’ manalarına gelmektedir.

web

7-8Allah göğü yükseltti ve (adaleti ve rahmeti ile) kâinatta dengeyi koydu ki haddinizi aşıp mizanı bozmayasınız,
Üstad Bediüzzaman Hazretleri 30. Lem’a İsm-i Adl’in cilvelerinde bu ayette geçen göğün yükseltilmesi ve dengeye konması hususunu şöyle izah ediyor: ‘İşte gel, güneş ile muhtelif gezegenlerin dengelerine bak. Acaba bu denge, güneş gibi Adil ve Kadîr olan Zât-ı Zülcelâl’i göstermiyor mu? Seyyârâttan olan gemimiz yani küre-i arz , bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede seyahat eder. Ve o harika süratiyle beraber zeminin yüzünde istif edilmiş varlıkları dağıtmıyor, sarsmıyor, fezâya fırlatmıyor. Eğer sürati bir parça artsa veya azalsaydı, sakinlerini havaya fırlatıp fezâda dağıtacaktı. Ve bir saniye dengesini bozsa, belki başkasıyla çarpışacak, bir kıyâmeti koparacaktı’ (4)

‘Allah O’dur ki, gökleri görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti.” (Ra’d suresi 2):

‘Bu ayette geçen “Ref’ etmek”, bir şeyin mekânla irtibatını kesip onu yükseğe kaldırmak demektir. Allah, semaları herhangi bir mesnede dayandırmaksızın ’Yükseltilmiş tavan” (Tur suresi 5) olarak başımızın üstünde tutmaktadır. Cenâb-ı Hak bir kanun vaz’etmiştir ki, atmosferle dünyayı her gün binlerce göktaşının çarparak mahvetmesinden korumaktadır. Çekme-itme kanunuyla da sistemlerin birbirlerine çarpmaları gibi tehlikeleri bertaraf etmektedir. Âyet-i kerimede ayrıca, Allah’ın semaları direksiz olarak başımızın üstünde tuttuğu, ancak o tutma unsurunu bizim göremeyeceğimiz açıkça vurgulanmaktadır. Bu mesnedi, 20. asır insanı gözle değil, ilimle keşfetmiştir (çekme ve itme kanunu). Bütün cisimler, bu çekme ve itme kanunu içinde hareket etmektedir. Göklerde ve yerde düzenin sağlanması için yaratılan dengeler, kütleleri meydana getiren maddenin çeşidi, vasıfları, kütlenin büyüklük ve ağırlığı, çekim gücü, hareketliliği ve aralarındaki mesafeler gibi bir kısım kuvvet ve hareketler üzerine oturtulmuştur,. Ama, işin mahiyeti gidip Kur’ân ayetlerindeki bu hakîkatlere dayanmaktadır.’ (5)

9- ‘Tartıyı, mîzanı hakkâniyetle muhafaza edin, (Allah’ın, insanların ve kainattaki tüm varlıkların hukukuna riayet edin), sakın dengeyi bozmayın’ buyurularak insanın içtimaî alanda diğer tüm insanlarla ve kâinattaki tüm varlıklarla arasındaki mîzanı, hukuku ve adaleti sağlamakla vazifeli olduğu ifade edilmektedir ve insanı ‘Kur’ân mîzanını’ ölçü alarak her türlü haksızlık, dengesizlik, tartıyı eksik yapmak gibi zulmün çeşitlerinden sakındırmaktadır.

Rahman suresindeki bu âyetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki, Allah’ın küllî ‘rahmet ve mîzan kanunu’ umum kâinatta dengeyi sağladığı gibi, yeryüzünde içtimaî, iktisadî, ve hukukî alanlarda dengeyi sağlamayı da insanlara emretmektedir. İnsanın yeryüzünde bu merhamet buudlu adaleti sağlayabilmesi de öncelikle Allah hakkı olan, Allah’a şirk koşmadan iman etme ve en büyük ibadet olan namazın hukukunu muhafaza ederek ‘namaz miracına yükselme’ ve Kur’anı hayata hayat kılma ile mümkündür. İnsan, Allah Hakkı’na riayet ettiği ölçüde yeryüzünde ve tüm kainattaki varlıkların hukukuna riayet edebilecek ve ‘Rahmâni Ahlâk seması’na yükselecektir.

Referanslar:

  • Bediüzzaman Said Nursi İşarat-ul İcaz tefsiri
  • Elmalılı Hamdi Yazır, Rahman suresi tefsirinden mülhem
  • Bediüzzaman Said Nursi İşarat-ul İcaz tefsiri
  • Bediüzzaman Said Nursi Lem’a
  • Fethullah Gülen, Kur’an’ın Altın İkliminde
web

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy