Kurbanı Gösterişe kurban etmeyin… | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Yazar Mizan

Elverir ki, o kadar fedakârlıkta bulunan bir insan onu başkalarına göstermeye ve duyurmaya (riya ve süm’aya) kurban etmesin. (12:46)

-Başta da temas edildiği üzere, bir dönem ülkemizde, herkes kurbanlarını kesiyor, bir miktarını kendi evinde bırakıyor, kalan kısmı da konu komşuya dağıtıyordu. Fakat zamanla, kurban, sadece kendi mahalle ve köyümüzde değil, daha geniş bir dairede muhtaç insanlara ulaşmak için bir vesile hâline geldi ve imkânı olanlar, bu istikamette taahhütlerde bulundu. Bundan sonra bazıları bir taneyle iktifa etmeyerek iki, üç, hatta on, yirmi, otuz tane kurban vermeye başladılar. Bu, aynı zamanda civanmertliğin gelişmesinin ve verme duygu ve düşüncesinin tabiatlara mâl olmasının bir ifadesiydi. Ayrıca işin açıktan açığa yapılması insanların ruhunda bir teşvik tesiri meydana getiriyordu. Böylece verilen kurbanlarla ülkemizin dört bir tarafındaki fakir fukaraya sahip çıkılmaya başlandı. Yakın dairede bu işin oturduğunu görenler bu sefer “Haydi, şimdi biz bu işi Allah’ın izni ve inayetiyle daha geniş bir dairede yapmaya çalışalım.” dediler ve mebdede küçük bir açıyla başlayan bu kurban hizmeti günümüzde muhit hattına ulaşınca kocaman bir açı teşkil etti. İşte, “mal canın yongasıdır” mülahazalarına rağmen böyle bir fedakârlıkta bulunan insanlar, şayet ihlaslarını muhafaza eder, riya ve süm’adan uzak dururlarsa, onların kestikleri kurbanlar hiç bilinmedik şekilde gönülleri fetheder; mideye gider ama gönle tesir eder. (13:10)

-Evet, soruda da ifade edildiği gibi, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Bu benim için, bu da ümmetimden fakirlerin yerine” diyerek birden fazla kurban kesmiş, hatta Veda Haccı’nda -altmış üçünü bizzat, diğerlerini Hazreti Ali’nin eliyle olmak üzere- yüz deve kurban etmiştir. Bu itibarla da, muhtaçlara yardım etme ve onların da bayram yapmalarına vesile olma niyetiyle on, yirmi, hatta yüz kurban kesen insanlar bir sünneti ihya sevabı alabilirler. (16:09)

-Kurban, inanılarak yapılırsa Allah’ın emirlerine yürekten inkıyadın ifadesi olur. Aslında bütün ibadet ü taatlerde Allah’a kurbeti hedefleme, “Allah’ım ben bu ibadetimi Senin için yaptım.” deme ve bunu içten içe duyma esas olmalıdır. İnsan, hayatını âdeta bu düşünceye kilitli olarak götürmelidir. Bu açıdan kurban ibadetini eda ederken de kasdü’l-kalb olarak tarif ettiğimiz niyeti çok sağlam tutmak gerekir. İnsan canın yongası olan malını verirken aynı zamanda verebileceği şeyleri de hatırlamalı ve emre âmâde olduğunu göstermelidir. Nitekim Hazreti İbrahim ve İsmail’in durumu anlatılırken “İkisi de Hakk’a inkıyad edip teslim olunca O, kurban etmek üzere oğlunu yere serdi.” (Sâffât sûresi, 37/103) buyrularak, onların ubûdiyetteki sırrı, emre itaatteki inceliği kavradıklarına ve ona göre bir tavır aldıklarına işaret edilmiştir. Eğer bir insan kurban ibadetini baştan böyle sağlam bir niyete bağlarsa, onun kurbanla ilgili bütün fiilleri ibadet hükmüne geçecek, böyle hayırlı bir iş yolunda yapılan diğer ameller de o hayırlı iş gibi sevap olarak geriye dönecektir. Mü’minler hep bu şuurda olurlarsa, kurbanlar Hak katında kabul görecek, ihtimal o zaman dünyanın dört bir yanında vahşice akıtılan insan kanı da duracaktır.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy