444
Ben geldiğimde bir sistem vardı zaten. Her koğuşun kendine göre kuralları vardı. Kırk farklı yaşa, farklı meslekte, farklı duyguları yaşayan kırk farklı fıtratta insanın bir koğuşta yaşaması gerçekten zor ama kaldığım 6 ay boyunca bir kavgaya şahit olmadım.
Empati yapabilen toleranslı ve anlayışlı bir grup olması önemli bir faktör. Uç duyguları yaşayan, arızalı bir tipi o gün anlayışla karşılayıp duygularının yatışmasını beklerdik. Zeytini niye elinle yedin tartışması yapan arkadaşa hiç ses çıkartmaz içindeki kopan fırtınanın dinmesini beklerdik. Hiç TV seyretmeyen ama TV yüzünden bağırıp çağırıp, TV’yi kıran öfkeli arkadaşa hiç dokunmaz, akşama kadar onu meşgul edip kafasını dağıtmasını sağlamaya çalışırdık. Kurallarımız vardı ve uyardık. Gece 12 öğlen 11 arası sessizlik saati. TV’nin sesi en kısıkta ve ufak harflerle konuşur, ses çıkarmazdık. Yirmi günde bir nöbet günümüzde bulaşıkları yıkar, yemekleri ısıtır, dağıtır ortalığı temizlerdik. İçeride sigara içmez, yere çöp atmaz, her pazar koğuşu yıkardık. Namaz saatlerinde sıfır sessizlik, banyoda eşya bırakmaz, bulaşıkları tezgâha bırakır, her akşam WC’yi yıkardık. Çamaşır günümüzde çamaşırları yıkar, diğer günler arkadaşların hakkına girmez, ortak maldan hakka girer diye bir şey almaz, küfürlü asla konuşulmazdı. Gıybet edilmez, moral bozucu şeyler konuşmazdık. Başkasının eşyasına el sürmez, yanlış bir şeyi düzeltir, saygıyı asla bırakmazdık. Her ay toplantı yapar, problem olan bir hususu toplu kararla çözerdik. Sahiplenme olmasın diye her ay masa düzenini değiştirir, yatakhaneleri kurayla belirlerdik. İçeride bir kural üzerine yaşar, tartışmaya fırsat vermezdik. Haberler harici TV çoğunluğa göre açılırdı. Kurt-köylü çarşamba günü oynanır, hafta sonları maç seyrederdik ama asla bağırmazdık.
Anlayacağınız içeride kurallara göre yaşardık. İlk geldiğimde kurallara isyan etmiş, hapis içinde hapis yaşatmayın diye serzenişte bulunmuştum. Daha sonra kuralların ne kadar isabetli olduğunu anladım. Kural, kanun, yasa yoksa kaos vardır, kargaşa vardır, kavga vardır.
Fakat kuralların değişmesinin de ne kadar zor olduğunu gördüm. Bazı kuralları değiştirelim dediğimde uzun süre kalan arkadaşlar itiraz etmiş, daha önce denediklerini veya konuştuklarını anlatırdı.
Şartlar değişebilir, insanlar değişebilir, akıl akıldan üstündür anlayışıyla kendi fikrimizi anlatır, çoğunluğun desteğini alır, bazı kuralları daha iyisiyle değiştirdiğimiz de olmuştu.
Tuvaletteki yedek suları merdivene dizerek hayat alanımızı genişletmek gibi, TV’nin yanındaki semaveri tezgâha alarak insanların çaya daha kolay ulaşması gibi, saatlerin değişimi gibi bazı kuralları değiştirmiştik kaldığımız sürede.
Kısacası her anımız, her hareketimizi başkasını rahatsız etmeyecek şekilde kurallarla belirlemiştik.
Koğuş genel temizliği, tuvalet temizliği, nöbet çizelgesi, sabah namazına uyandırma işini, tıraş etme işini, kitap listesi tutan arkadaşı, revirciyi, kantinciyi belirlemiş ve zamanımızı full dolduracak şekilde programlar yapmıştık. Düzenli bir hayat çizmiştik kendimize kavga, kalp kırma yoktu hayatımızda.
Basit bir hapishane koğuşunu iki katlı bir pansiyon, bir kamp alanına çevirmiştik. Bu açıdan bakıldığında kurallar insanî ve yaşanabilir bir mekân sunmuştu bize. Kitap okuyanlar özet çıkarıp paylaşır, kendi mesleğinde uzman olanlar bize mesleğini, bilgisini anlatır ve dini konularda özellikle dersler yapardık. İlim konusunda ne bulsak okur, okuduklarımızı mutlaka paylaşırdık.
Kimisine sigarayı bıraktırdılar, kimisine şekeri. İçeride mecburi kalacağımız bu süreyi en iyi şekilde nasıl faydalı ve dolu dolu geçirebileceksek öyle yapmaya çalışırdık. Kimi fazladan bir dil öğrendi, kimisi ilmine ilim kattı.
Kurallarımızla birlikte saygı sevgi ile hiç kavga etmeden bir aile gibi geçiyordu zamanlar. Kaosa, kavgaya yer yoktu hayatımızda. Gerçekten şimdi düşününce kaliteli insanlardı. Hepsi kendi dalında uzman arkadaşlardı.