“Bir zamanlar arkadaşlara şunu tavsiye etmiştim: Hepiniz hata ve yanlışlarınızı size karşı rahatça söyleyebilecek birer kardeş edinin ve ona şöyle deyin: Gerek din ve diyanet yaşantıma, gerek hizmetin işleyişiyle ilgili yaptıklarıma, gerekse insanî ilişkilerimdeki tavır ve davranışlarıma dair gördüğün her türlü yanlışlığı rahatlıkla bana söyleyebilirsin.”
Fethullah Gülen Hocaefendi
Dostlar, Hocaefendi’nin hayırhah edinin ricasından hareketle; muhasebe boy aynasına sadece kendimizi koyarak lütfen bu yazıyı okuyalım.
Hiç kimseyi hedef almadan, inanan her insanın düştüğü ya da düşebileceği bir çeşit “hassasiyet kaybı farkındalığını” paylaşmaya davet ediyorum sizleri.
Nasihatimiz başta nefsimize olmalı. Öyle olacaksa da sarsmalı-silkelemeli benliğimizi… Bizimle beraber dinlemek istemeyenlere, istemeyip kendi hayatıyla bir ilgi kuramayanlara da bir sözümüz yok.
Beşinci kat gül bahçesinde terennüm edilen, sözün süzülüp inceltildiği; “alınmasın, gücenmesinler” diye boğum boğum düğümlendiği engin fikir harmanından derlenmiş muhasebe-murakabe kırıntıları da diyebiliriz, bu cüretkâr çıkışımıza. Bir başka deyişle cebimizde yitirdiğimiz güneşlerin hüznüyle atılmış sessiz bir çığlık…
Bazen varlık içinde yokluk yaşıyoruz; en değerli mücevherlerden daha kıymetli öyle vasıflarla mücehhez bir lütuflar sağnağının altındayız ki; böyle bir zenginlik kimi zaman şımartabiliyor ruh dünyamızı. Adeta her yanımızı saran değerler hazinesi içinde.. bu değerlerle bütünleşmeden, onlar bir vadide biz bir vadide, yaşayabiliyoruz hayat yolculuğumuzda. “Ahde vefa mı; vefa bizim iklimimizin solmayan gülü-sümbülüdür zaten .” diyerek teselli olabiliyoruz.
Yıllardır beraber olduğumuz yol arkadaşlarımıza karşı; ne kadar vefalı olduğumuzu sorgulamayabiliyoruz. Sahi öğrencilik yıllarımızda iki üç zeytin tanesiyle bir parça kuru ekmeğimizi paylaştığımız arkadaşımızı en son ne zaman arayıp halini hatırını sormuştuk?
Hani bir de küheylanlar gibi koşturan, “Kim var?” deyince sağına soluna bakmadan “Ben varım.” diyen can yoldaşımız nerelerde şimdi? Duyduk ki eskisi gibi değilmiş; kendini biraz kenara çekmiş, başka endişelere ve gündemlere dalmış…
Maalesef kenarda duran ve kalbi buruk böyle arkadaşlarımıza; kişisel olarak şöyle yaklaşmamız söz konusu olabiliyor: “Zaten öyleleriyle çok da uğraşmamak lazım, o da uzak durmasın, ne yapalım, kendisi bilir.” Öyle ya.. benim nesli kurtarmak gibi kocaman bir vazifem varken bir iki insanın heder olup gitmesinin ne ehemmiyeti olabilir ki? Zaten baştan söylemiştim ”Vefa bizim diyarın bihemta mücevheri …” Onu kadife, atlas kumaşlara sarar sarmalar en değerli sandıklarda özenle saklarım.
Can dostlar, biliyorsunuz; aile fertlerimize, arkadaşlarımıza, gençlerimize, çocuklarımıza ve çevremizdeki insanlara karşı olan; saygı, sevgi ve şefkat esaslı samimi davranışlarımız; Allah’ a iyi kul olabilme yolculuğumuzun olmazsa olmaz vecheleridir…
Çevremizdeki gençler de bizim insani ilişkilerimizi öylesine dikkatle takip ederler ki.. biz farkında olmadan not verirler her halimize. Onlara anlattığımız değerleri ne kadar hayatımıza hayat kıldığımıza bakarlar. Adeta bakışlarıyla bize “Bana yaşadıklarını anlat, yaşamadığın değerleri yaşıyormuş gibi anlatma!” derler. Ve bir yol seçerler kendilerine; ya değerlerimizden uzak bir hayat yaşarlar ya da “İşte ben de bu insan gibi samimi ve dürüst biri olmalıyım.” tercihini yaparlar.
Bu süreçte en önemli yanılgımız da.. çok iyi bildiğimiz değerlerimizle pratik hayatımızdaki uygulamalarımız arasındaki tutarsızlığı fark edemeden.. hayatımızı sürdürmemizdir. Bu gidişe dur diyebilmemizin yegane yolu ise; hiç şüphesiz çuvaldızı önce kendimize batırmaktan bir an bile tereddüt etmememizdir. Başkalarını tenkit etme alışkanlığından kurtularak kusurlar aynasını kendimize çevirdiğimiz an, bu yanlışlar girdabından kurtulma imkânını bulabiliriz.
İnanın dostlar, Allah’a kulluğumuzun olmazsa olmazlarıdır bu değer ve hassasiyetlerimiz. Onlar olmadan ibadetlerimizin boynu bükük kalır. Onlar olmadan rıza kapısı bizlere aralanmaz. İçten gelen samimi ruh inceliğimiz, özellikle de yakın uzak ayırmadan herkesi kucaklayan şefkat, sevgi ve merhamet iklimimiz; kişisel kulluğumuz ve ibadet hayatımızla buluşarak.. inşallah istenilen ideal rıza noktasına taşıyacaktır bizleri.
Bunları sizlerle paylaşırken bir ümitsizlik tablosu çizmek istemiyorum. Çok hassas, çok ince, herkese karşı olabildiğince dürüst, ilgilendiği insanlar kadar kendi arkadaşlarını da başının üstünde tutan o kadar değerli, muhterem insanlarımız var ki…
Ama yine de “Sözümüz meclisten dışarı .” demeyeceğim müsaadenizle… “Sözümüz meclisten içeri; ağabeyler, ablalar, kardeşler… Sözümüz meclisten içeri!” Lütfen ama lütfen; başkalarını değil, kendimizi teraziye koyalım bu yazıyla. Kendimiz için okuma, dinleme ve kendimize nasihat etme civanmertliğini göstermenin zamanı gelmedi mi, ne dersiniz?
Kanada-Kasım 2023
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN