ABDURRAHİM DEMİR
Kaybettiğimiz şeyler o kadar büyüktü ki hiç farkına varamadık. Önce gözyaşlarımızı kaybettik. Gözyaşlarımız, kalbimizin yumuşaklığının ve yaşamasının can suyuydu oysa. Kalbimizin can suyu kesilince katılaştı, taş gibi hatta taştan da katı oldu. Sonra kalbimizin sesini kaybettik. Konuşuyorduk ama ses bir başka yerden geliyordu, gırtlaktan çıkıyordu. Kalbin sesini ve sözünü kaybettikten sonra geriye gözlerimiz kalmıştı insan olduğumuzu anlatan. O da yavaş yavaş nurunu kaybetti ve insandan geriye sadece çığlık şeklinde bir gözbebeği kaldı.
Oysa eskiden gözyaşlarımız vardı. Çağlayan gibi akardı. Kalbimiz insan sevgisi ve aşkla atardı. Mesih nefesi gibiydi sözler. Bambaşka, diriltici. İçinde aşk ve sır olan sözlerdi. Gözlerde muhabbet, alınlarda nur vardı. Bir uğursuzlukta, bir şomlukta, kaderinin düğümlendiği bir günde yıkılıp gitti sanki her şey.
İlk gözyaşlarımızı kaybettik. Söz ardından geldi. Sonrası bir veba gibi sardı her yeri.
Şimdi anlıyor musun Mekke’nin anlamının neden “gözyaşı” olduğunu. Gözyaşı, insanı diğer canlılardan ayıran temel gösterge. Bir zamanlar bir “Bekke”miz vardı. Bir pınar, bizi gözyaşıyla eriten ab-ı hayattı; o şimdi karanlıklarda kaldı ve aldanan insan o ab-ı hayatı terk etti de bir “yalan”a kandı. Zaten değil midir ki zaman çarkında, asr’da hüsrandadır insan…
Eskiden dolan gözlerin nedense dolmuyor artık. Ne garip değil mi! Gözyaşı, kahkaha gibi, gülmek gibi değil. İster istemez, atabileceği gözyaşı için yaşayan bir kalp lazım.
Oysa sen dünya denen bu aldanışa kanalı çok oldu. Madde, arzu bir pas gibi seni yıllar ve yıllar önce sarmaya başladı. Şimdilerde bir pas kesilmişsin ve çürüyorsun. Git, git ve ağla. Kalbinin sesini buluncaya kadar konuşma, bakma. Çünkü kirletiyorsun ve kirleniyorsun. Ağla. Ne çok ağlayacak şey var anlasana.
Hüzün peygamberinin ümmeti kutsal hüznünü kaybetti. O artık Rabbi karşısında hep alacaklı gibi. Herkes dünyaya kani oldu sanki. Ne dersin öyle değil mi? Oysa insanın durumu dünya karşısında: “Kılıca sahip olmak için kınına sarılan bir elden farklı değil ve kılıç her zaman kılıçlığını yapmıştır ve yapacaktır.” Bizim kutsal hüzün emanetinden ve gözyaşımızdan başka gücümüz yok oysa dünyaya hayat vermek için.