Kaybolan Vicdan! | Esra Kaya

Yazar Editör

Sokaklar boyu nefes nefese koşuyordu adam. Arkasında bir grup insanlıktan uzak, gözü
dönmüş müsvedde… Olanca gücüyle kaçmaya çalışırken zalim sokaklar, onu döndürüp dolaştırıp bu
müsveddelerin önüne çıkarıyordu.

En kocaman adımlarıyla yokuş aşağı saldı kendini. Fantastik
filmlerdeki gibi, yolun sonunda birden havalanıp göğe süzülmeyi ve kovalayanları şaşkın bakışlarıyla
yerde bırakmayı ne kadar çok isterdi. Gel gör ki çıkmaz sokaktı işte karşısındaki. Üç tarafını sarmış
zindanımsı duvarlar…Patlamış sokak lambası…Ayışığının yırtamadığı karanlık… Duvarlardan birine
yaslandı çaresiz. Hızlı hızlı alıp verdiği nefesi, küflü duvara çarpıp kesif bir kokuyla geri dönerken
omzunda bir el hissetti.

-Hayııır!

Uyandı adam. Burnunda hâlâ duvarlardan yükselen küf kokusunu hisseder vaziyette ve
korkudan mı üşümeden mi bilemediği bir titremeyle uyandı. Adalet mekanizmasının işlemediği,
mafyatik yapıların devlete çöreklendiği bir ülkede; azıcık hakkını savunan, birilerinin çıkarlarına
muhalif bir şeyler söyleyen herkesin böyle kabuslar görmesi maalesef olağandı. Hele ki bir
zamanların beyaz Toroslarının siyah Transporter kılığında yeniden hortladığını düşünürsek genç
adam, bu kabusları görmekte hiç haksız sayılmazdı.

Bu gencin ızdırabını hayal pencereme getiren saik, babasını arayan genç bir kızın,Nursena’nın
yürek paralayan feryadıydı aslında. Nursena bana doksanlı yılların başında, ben daha küçük bir kız
çocuğuyken haberlerde gördüğüm, bağrı yanık anneleri hatırlattı. Evlatlarını arayan annelerden
babalarını arayan evlatlara… Şu otuz yılda bu ülkede değişen hiçbir şey olmadı. Sanki “Az gittik, uz
gittik, dere tepe düz gittik. Baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz.” diye başlayan o anlatı, bir masal
değilmiş de bize özgü bir gerçeğin ifadesiymiş gibi…

Kaçırılma ve zorla kaybedilme meselesinin, zulmün bilmem kaçıncı evresinde yer aldığını
anlamam ise iki yıl önce, eşi tıpkı bu vakada olduğu gibi kaçırılan bir arkadaşla tanışmam sayesinde
oldu. Eşinden bir iz bulabilmek ümidiyle haftalarca kapı kapı dolaşan, insanların aşağılamaya varan
tavırlarına ve eşinin ailesinin bile “Artık vazgeç!” baskısına rağmen vazgeçmeyen gerçek bir
kahramandı arkadaşım. Onun hikayesi kavuşmayla sonlandı ancak o dönemde yaşadıklarının ve
eşine yapılanların etkisini hâlâ ruhunda hissettiğini, bu travmayı atlatamadığını daha sonraki
konuşmalarımızda hep söylerdi bana.

İnsanlık dışı bunca olayın üzerine mecburen soruyor insan, neden? Eğer itham edilen bir suç
varsa o suçu tespit için gerçek bir devletin tercih edeceği yol mudur bu? Devlet olmak, amacına
ulaşmada her yolu mübah kılar mı? Nerede bu öve öve bitirilemeyen kanunlar?
Kanun, düzen, sistem, nizam kelimeleri, birilerinin çıkıp, “Ben devletim. Ben ne dersem o
olur!” dediği noktada anlamını yitiriyor. Yetkili diye başvurduğunuz makamların, “Bu mesele benim
yetkimi aşıyor.” dediği anda ise bütün makam ve mevkilerin aldatıcı bir göz yanılsamasından başka
bir şey olmadığını anlıyoruz.

Aslında uzun süredir devlet adını verdiğimiz şu mekanizma, sadece
çeşitli propaganda yöntemleriyle desteklenmiş sanal gerçeklikten ibaret… Devletin; neyi, nasıl
göreceğimizi ayarladığı, bütün organları saat gibi işleyen, demokrasi timsali, herkesin kıskandığı
sanal bir ülke…Zorla takılan sanal gerçeklik gözlüğünü çıkardığınız anda bulunduğunuz yer ile
olduğunuzu sandığınız yer arasında hiçbir bağ olmadığını anlıyorsunuz. Sonrası çaresizlik…
Hayır, çaresizlik değil… Babasını arayan kızcağızın yaptığı gibi yüksek sesle bu insanların
kolayca kaybedilemeyeceğini dile getirmek, devletin hesap verebilirlik temeli üzerinde kurulu
olduğunu kör gözlere göstermek, masum insanlara zorla ifade imzalatıp yapacakları kurgu
operasyonlara zemin hazırlayan müsveddelere, “Biz sizin ne yaptığınızın farkındayız.” demek… Bu
yalana inanan kitlelere inat, vicdanını, yüreğini kiraya vermemiş insanlara meselenin önemini
aktarmak hepimizin borcu…

İşte tam da bu nedenle devlet eliyle kaçırılan tüm insanlar adına soruyorum ey Halkım:
Kaybolan sen misin, ben miyim, ya da topyekun insanlık mı? Yoksa senin uzun süredir kulak
vermekten içtinap ettiğin vicdanın mı?

Hizmetten | Esra Kaya

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy