Karanlığın Kayıp Saatleri

Yazar Emin Osman Uygur

EMİN OSMAN UYGUR

Yerküre iki farklı renk ile kozmik bir saat sistemine sahip. Onun saat üzerindeki akrep ve yelkovan gibi ama teknik olarak onlara benzemeyen iki büyük mili var. Bu millerin biri siyah biri beyaz yani gece ve gündüz. Sürekli ve hızlı bir şekilde dönen yerküre üzerinde, güneş ışığına bağlı olarak Ekvator kuşağı dışındaki yerlerde biri uzarken diğeri kısalıyor, biri kısalırken diğeri uzuyor ve hep birbirini takip ediyor.

Yerküre kendi etrafında dönerken gece-gündüz, güneş etrafında dönerken mevsimler meydana geliyor. Dönüş, gecenin ardından güneş doğacak şekilde planlanmış.

Güneş grup edip akşam olduğunda bir gün bitmiş yeni bir güne geçilmiştir. Yeni gün o geceden başlayacaktır. Günümüzde gün ve gece kavramları biraz karıştığı için mesela “cumayı cumartesiye bağlayan gece” denmek durumunda kalınıyor. Bu arada gün kavramı hep gündüze münhasır kılındığından gece yok hükmünde oluyor. Yani pazartesi sadece gündüzü ifade ediyor ve salı ile pazartesi arasında gece dilimi arada geçiş gibi kabul ediliyor. Halbuki Kur’an’da her zaman gece önce vurgulanır ve 24 saatlik gün akşamdan başlar ve bir akşamdan diğer akşama kadar olan zaman diliminin adıdır.

Kur’an-ı Kerim’de kelimelerin dizilimi çok önemlidir ve bunda çok hikmetler vardır.

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاة  الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ  وَالْأَوْلَادِ

İyi bilin ki (ahirete yer verilmeyen) dünya hayatı; bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür, kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır (Hadid 57:20).

Ayette dünya hayatı adına aşama aşama giden bir durum beş evrede kelimelerin dizilimine bağlı olarak gösterilmiştir. Oyun, eğlence, süs, övünme ve yarış. Buradaki sırlamada yaşlara göre de bir gerçeklik olabilir, sosyal hayatın içindeki düzene göre de. Bunun gibi gece ve gündüz ile ilgili ayetlerde de gece-gündüz dizilimi önem arz etmektedir.

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُور

Geceyi gündüze katar, böylece gündüz uzar. Gündüzü geceye katar, böylece gece uzar (Hadid 57:6)

Görüldüğü gibi ayetlerde gece kelimesi önce kullanılmakta ve günün geceden başladığına işaret edilmektedir. Buna göre “cumayı cumartesiye bağlayan akşam” yerine “cumartesi akşamı” demek yeterli olacaktır. Mesela Miraç Kandili için kullanılan “pazarı pazartesiye bağlayan gece” ifadesine gerek olmayacak, gün akşamdan başladığı için Miraç Kandili pazartesi gününe ait olacaktır. Her akşam bir günün başlangıcı olarak görüldüğünde hem zaman kavramı sorunu ortadan kalkacak hem de kurgusal olarak gecelerin arada kaybolmasının önüne geçilmiş olacaktır. Bu aslında bir medeniyet inşası için de çok önemli bir konu olarak görülmelidir. Günün akşam bitip sabah başladığını veya sabah başlayıp akşam bittiğini düşünmek ise geceyi kıymetsiz bir zaman dilimi yani karanlığın kayıp saatleri yapacaktır.

Peki gün neden akşamdan başlar? Soru bu yazıyı aşkın olsa da bir iki misal verilebilir. İlk olarak bir tohumun dikkat çeken hayatında bir metafor kapsamında bir cevap aramak mümkün olabilir. Tohum kabuk içindeki karanlığında beklemek durumundadır önce. Sonra yine karanlık olan toprağa düşer ve orada kök salmak sureti ile aydınlığa doğru uzatır ellerini. Her doğum önce karanlıktan başlar. İnsanın maddesi toprak halinde karanlıklar içinde iken hayat cevheri ile hayata yani ışığa çıkarılır. Anne karnında yine karanlık içinde iken hayata, aydınlığa doğar. Nihayet insan ölünce ahiret sabahında uyanıncaya kadar bir nevi karanlık bir dönem başlar. Günümüz bilimsel verileri ışığında kâinatta her şeyin temel maddesinin karanlık enerji olduğu ifade edilmekte. Demek bu da bilinçli bir yaratmadır, kâinatta zıtlıklar iç içe girmiştir ve bu gerçek, karanlıktan aydınlık var etme anlamında “Allah göklerin ve yerin nurudur…” (Nur 24:35) ayetini hatırlatmaktadır. 

İnsanlık tarihinde görülen karanlıklar ancak ilahi mesajların ve resullerin tebliğindeki iman aydınlığı ile dağılıp gitmiştir ve sonra yeni karanlık dönemler gelmiştir. Bilimsel açıdan düşünüldüğünde ise insanlık her bir gelişmede bir karanlığı geride bırakmış gibidir. Yeni buluşlar eski bilgilere bina edilse de her buluşta bir gölge daha geride kalmış olmaktadır. Bir başka açıdan bakıldığında gece bir gölge hükmünde olduğu için tabiatta var olan güzelliklerin gözle görülmesinin mümkün olmadığı görülür. Güneşin doğması yani aydınlık ile birlikte tabiata ve hayata dair ilahi sanatlar, hikmetler müşahede edilmeye başlanır. Gökyüzünde parlayan yıldızlarının tefekkürü ve kulun ilahi ilhamlara açılması ile bambaşka bir zaman dilimine girilmiş olunur ve bu da günün gündüz zaman dilimine ayrı bir hazırlık olur.

Yeni güne akşamdan bir dinlenme ile başlanır. Çünkü insan üzerinde önceki günün yorgunluğu vardır. Gece de Kur’an ifadesi ile bir dinlenme vaktidir ve insana verilmiş haktır. Ama gece aynı zamanda yine Kur’an ifadesi ile kişisel bir kıvamda yeni güne dualarla, ibadetlerle başlama zamanıdır. Dünyadan milyon defa daha büyük olan güneş doğacak, hayat yeniden canlanacak, insanlar rızıklarının peşinde koşacaktır. Bu öyle büyük bir sistemdir ki buna ancak her şeyin hükmü kendisinde olan Allah’a dua ve ibadetle mukabele edilebilir. Nimetin büyüklüğü ve çokluğu onun anlaşılmasını zorlaştırabiliyor. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim bu büyük nimetlere yeminler ederek onların önemine vurgu yapıyor.

Gece de üzerine yemin edilen zaman dilimlerindendir. İşte bu gece vaktinin bir kısmında kılınan teheccüt namazı çok önemlidir. “Gecelerini teheccüt feneriyle gündüz gibi aydınlatmış olanların berzah hayatları da ışıl ışıl olacaktır. Teheccüt, berzah karanlığına karşı bir zırh, bir silah, bir meşale ve kişiyi berzah azabından koruyan bir emniyet yamacıdır. Her namaz, insanın öbür âlemdeki hayatına ait bir parçayı aydınlatmayı tekeffül etmiştir; teheccüt ise berzahın zâdı, zahiresi, azığı ve aydınlatıcısıdır” (242. Herkul Nağme, 03/03/2013). Bu açıdan gece bir benzetme içinde insan ömrü açısından ahiret sabahına yakın zaman dilimi olarak görülebilir. Dünyanın karanlıklı şüphe ve inkâr kuyularından, zindanlarından çıkıp iman aydınlığına ermek de bir karanlığı takip eden aydınlıktır. Yunus misal gecenin, denizin ve balığın karnındaki karanlıklardan selamete, aydınlığa çıkmak da iman nuruna kavuşmaktır. Bu açılardan insan kendini hep bir gölge ve karanlık içinde bilmeli ve nura, ışığa çıkacağı günü gayret, ümit, dua ve ibadetlerle beklemelidir.

Çok değil belki yüz elli yıl öncesine kadar günlerimiz sabahın sekiz, dokuzunda değil gecenin son virajında başlardı. Büyük bir nimet olan aydınlık; dualarla, çalışmalarla karşılanır, günün bereketinden istifade için gün namazlara taksim edilirdi. İkindi yorgunluk vakti, akşam ise dinlenmeye çekilme olarak telakki edilirdi. O zamanlar alınlar secdede olmakla birlikte hayat izzetle ayakta idi. Günümüzde ise sabahın tembelliğini üzerlerinden atan toplumlar, hayata hâkim olmuş durumdadırlar. Belki onlar da günü akşamdan başlatmıyorlar ama en azından günü güneşin doğmasından önceye çekiyorlar ve böylece akşamı dinlenme vakti yapıp her anın bereketinden kevnî anlamda istifade etmeye azmediyorlar. Fecir kime yakınsa gün onundur.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy