224
Hiçbir insan fizyonomik olarak birbirine benzemez. Halbuki hepsi aynı kalıpta yaratılmışlardır.Kalbi, aklı, iradesi, göz ve kulağı, el ve ayağı, kaşı ve dişi aynı ama, ne parmak izleri, ne göz yapıları, ne de diğer uzuvları hiçbiri birbirine benzememektedir.
Aynen öyle de duygu ve düşünce itibarıyle de, Allah insanları farklı yaratmıştır. Bir insanın kendisine göre yanlış olan herhangi bir şey başkalarına göre doğru olabilir. Kendisinin sevdiği bir insanı diğeri sevmeyebilir. Kendisinin melek nazarıyla baktığı birisine, başkaları farklı nazarla bakabilir.
Doğru ve yanlışlar, inanca ve kültüre göre değişebilir. Mutlak doğru Allah’ın en son göndermiş olduğu Kur‘an’ı Muciz’ül-Beyan’daki gerçekler ve onu en doğru tefsire den, yanılmaz ve yanıltmaz rehber Efendimiz Hz Muhammed (sav)‘in örnek hayatı ve beyanlarıdır.
İnsanların gerçek doğruyu bulabilmesi; Kur‘an’ı Muciz’ül-Beyan’ı doğru anlamalarına ve Efendimiz (sav)‘in sünnetine ittiba etmelerine bağlıdır. Zira Kur’an-ı Azimüşşan; hem kalbe ve kafaya hitap eden, hem de tekvinî ve teşrî emirleri en doğru şekilde anlatan Allah kelamıdır.
Köksüz ağaç canlı kalamaz,meyve de veremez. Ağaç kökten meyveye kadar birbirinin mütemmimidir.
Gerçek mürşit olan ve tebliğ insanı; vesile olup yetiştirdiği nesillerin seviyeleri, ahlak ve faziletleri ne kadar yüksekse o kadar sevinirler. Onların mevcudiyetleri ile iftihar ederler.
Hz.Ali Efendimiz (ra): „Çocuklarınızı ve nesillerinizi gelecek zamana göre yetiştirin“ tavsiyesinde bulunuyor.
Bugün hizmet bünyesinde yetişen, belli bir seviyeye gelen insanlar, başta anne ve babaları olmak üzere ellerinden tutan, yetişmelerini sağlayan büyüklerine karşı saygıda kusur yapmamalı ve tecrübelerinden, seviyesine göre ilimlerinden istifade etmeli ve gelecek nesilleri de kendi seviyelerinin üstünde yetiştirmeye gayret etmelidirler.
Bugün yüzbinlerce mağdur insanlar var. Boşluğa düşen, elinden tutulması gereken, parçalanmış aileler var. Nice yiğitler ölümle burun buruna geldiği ve ölürken aile fertlerinin bile birbirini göremediği, cenazelerine bile katılamadığı nice mazlum ve mağdurlar var.
Böylesine mağdur ve mazlum, paratoner bir neslin; dünyada nesâmilerinin silinmesi pahasına, ihanet şebekelerinin gayret ettikleri bir dönem yaşanmaktadır.
Böyle bir dönemde büyüklere karşı hürmet ve saygıda kusur yapılmadan, küçüklere de şefkat ve merhameti çok görmeden,vahdet-i ruhiye içinde şûrâya saygı duyarak,aynı zamanda ihtilafa düşmeden Allah’ın kopmayan ipi Kur’an’a sımsıkı sarılarak hep beraber İslam davasına sahip çıkılmalıdır.
Bazı insanların karakter ve huyları hoşumuza gitmeyebilir, beğenmeyebiliriz. Hatalar ve kusurlar gözümüze takılabilir. Birçok insan kendini günah ve hatalardan koruyamayabilir. Ne var ki, yapılan işlerin neticesine bakarak, daima fayda mülahaza edilen şeyler tercih edilmelidir.
Allah nezdinde makbul ve muteber öyle isimsiz kahramanlar vardır ki, yarım asırdan bugüne kimseyi kırmadan, rencide etmeden her türlü çile ve ızdıraba katlanarak,bu hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’yi temsil etmişlerdir. Allah onları vesile yaparak hizmet-i imaniye ve Kur’aniye‘yi dünya markası haline getirmiştir.
Ve yine kendini setreden pazarlamayan nice meçhul kahramanlar da var ki, hizmetin bugüne kadar gelmesinde karşılarına çıkan her türlü çile ve ızdıraba katlanmış ve tahammülü zor, ağır şartlarda bu davaya hizmet etmişler ve en medeni demokrat ülkelerden kabile devletlerine kadar davanın sevdirilmesinde büyük rol oynamışlardır.
Dünyanın muhtelif ülkelerinde büyük fedâkarlıklar yaparak, gittikleri ülkenin gelecek nesillerine, eğitim yoluyla kendi evlatları gibi sahip çıkarak, dünya barışına katkıda bulunacak farklı dine, ırka, renge sahip olan nesilleri bağırlarına basıp, yetiştirmeye gayret eden bay ve bayan bu fedâkar arkadaşlarımızın, yükün altına bütün samimiyetleri ile girdiklerini ve herkesin seviyesine göre üzerine düşeni yerine getirmeye çalıştığını memnuniyetle görmekteyiz.
Bugün belli bir seviyeye gelmiş insanlık hizmetini ihlasla, vefa ve sadakatle bu yüce ve kutsi mefkûreyi temsil eden fedâkar arkadaşların, en ağır şartlarda dâvâsına sahip çıkmaları hem İslam coğrafyasında hem de dünya kamuoyunda takdirle karşılanmaktadır.
Onun için hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’yi hiçbir şeye alet etmeden, beklenti içinde bulunmadan, makam ve mevki ne olursa olsun, hasbî ve fedâkarca dâvâya sahip çıkılmalı ve Allah‘ın emânetini alacağı âna kadar da, hakkâniyetin de hiçbir şüphe ve tereddüdün bulunmadığı bu yolda gayret gösterilmelidir.
Kaynak:Mehmet Ali Şengül | Samanyoluhaber