Değerli dostlar, 17 Mayıs Cumartesi günü Çağlayan Dergisi “Birlikte Yaşama Kültürü” temasıyla Hollanda’nın Nijmegen şehrinde bir sempozyum düzenledi. Orada Bediüzzaman’ın, “Hakîkî mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini.” sözünü iliklerimize kadar hissettik.
Üstad, bu vecizeyi bir başka yerde, “Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı. Koyun kuzusuna süt, kuş yavrusuna kay verir.” şeklinde ifade eder.
Sempozyum ile ilgili değişik mecralarda yazılar kaleme alındı. Bu yüzden işin teferruatına girmeyerek burada Yunan asıllı Prof. Sotiris Livas’ın hazmedilmiş ilmini gösteren birkaç paragrafını sizlerle paylaşacağım.
Bizler çoğumuz itibariyle Hocaefendi’nin düşüncelerini takip ettiğimizi düşünüyor olabiliriz. Ama Hocaefendi’nin ilmi yönünü hazmettiğimizi -başta nefsim- söylemek mübalağa olur. Çünkü Prof. Livas’ı dinleyince “Hocaefendi’nin ilmi yönünü hazmetmek işte böyle olur” dedim.
Onun bildirisinin başlığı “İnsanlar Arasında Bir Köprü Olarak Fethullah Gülen: Birlikte Yaşama Kültürü Üzerine Fethullah Gülen Öğretisi” idi.
Prof. Livas “İslâm ve modernlik uyumu” meselesi, birkaç yüzyıldır Müslümanların modern dünya ile kurduğu ilişkinin merkezinde yer almaktadır.” dedikten sonra islâm dünyasından Edward Said, Paul Weller ve Amr E. Sabet gibi örnekler verdi. Sonra da bu insanların yaklaşımlarının genellikle ‘temelde alternatif üretme çabasına dayandığını; zira her ne kadar uzlaşma ve diyalog arayışları öne çıksa da bu çabalar esasen iki farklı düşünce biçimi arasındaki uçurumun varlığını kabul ederek’ başladığını ve dolayısıyla mesafe alınamadığını söyledi.
Sonra da bu çabaların, ‘farkında olmadan sorunu besleyen ve onun sürekliliğini sağlayan kısır bir döngüye dönüştüğünü’ ifade etti ki, bu problemi anlama adına güzel bir tespitti.
Bu tespitten sonra Gülen Hocaefendi’nin, daha en başından itibaren ‘islâm dünyasındaki düşünürlerin tam aksine, bu meseleye bambaşka bir yolla yaklaştığını, dışarıdan bakıldığında sanki islâm ile modernlik arasındaki uyum sorununu görmezden geliyormuş gibi algılanabileceğini, oysa gerçekte durumun çok daha farklı olduğunu’ şöyle izah etti:
“Ancak Gülen bu meseleleri görmezden gelmez. Hatta tam tersi, ilk adımlarından itibaren alışılmışın dışında, öncü bir yaklaşım ortaya koyarak İslâm’ın kurumsal, hukukî, ahlakî, kültürel ve toplumsal boyutlarına dair derinlemesine bir birikim ortaya koyar. (Bu yaklaşımıyla) İslâm ile modernlik arasında herhangi bir uzlaşmazlık bulunmadığını; İslâmî düşünce tarzı ile Batı rasyonalizmi arasında zorunlu bir kopukluk olmadığına inanır.”
Prof. Livas, Hocaefendi’nin, ‘bu inancını dolaylı bir yolla ifade etmesi gerektiğinin de farkında olduğunu, dolayısıyla bu iki dünya arasında özel bir “köprü kurma” ihtiyacı yokmuş gibi yaklaşarak “Siyer Felsefesi”nin perspektifinden onun bu meseleye yaklaştığını şöyle açıkladı:
“Esasında, Müslümanlar dinlerinin köklerine döner ve Hz. Muhammed’le başlayan, gerçekten küresel ve özgürlükçü bir topluluk örneği sunan ilk İslâm toplumunu izlerlerse, bu farklılıklar bütünüyle anlamını yitirecek ve ortadan kalkacaktır. Gülen, islâmî evrenselliğe dönüşü sürekli olarak öğütler; bunu hem yazılarında ve konuşmalarında hem de Peygamber Muhammed’in (s.a.v.) örnekliğini esas alarak yapar. Üstelik bu dönüşü yalnızca sözle değil, bizzat kendi hayatıyla da ortaya koyar.”
Prof. Livas, Hocaefendi’nin, ayrıca bu mesajı hem Hizmet Hareketi aracılığıyla kamuya ilettiğini hem de takipçilerinin ve gönüllülerinin yaşam tarzlarıyla müşahhas hale getirdiğini de şöyle ifade etti: “(Zira) bu evrenselliğin ilkeleri, modern gerçekliğe uyarlanmayı gerektirmez; çünkü zaten özünde, ırk, millet, din ya da siyasi inanç gözetmeksizin herkesi kuşatan bir toplumu esas alır. Aynı zamanda bu evrensellik, yalnızca bu dünyayı değil, öteki dünyayı da kapsayıcı bir yaklaşımla ele alır.”
Prof. Livas, Hocaefendi’nin, dünyaya başkalarının gözünden bakmayı, olaylara hoşgörü ve hüsnüzan merceğinden yaklaşmayı öğütlediğini; zira insan, gerçek anlamda kendini ancak bu empatik bakışla tanıyabileceğini ifade ettikten sonra sözlerini şöyle bağladı:
“Asıl başarısı, en büyük kazanımı da tam olarak budur: Yerel olanı ulusal düzeye, ulusalı evrensele ve küresel boyuta taşıyabilmiş olmasıdır. Üstelik bunu, farklılıklara odaklanarak değil; tam tersine, tüm farklılıkları eriten bir düşünce ve yaşam biçimi inşa ederek başarmıştır. Öyle kapsayıcı bir anlayıştır ki, herkesi ve her şeyi içine alabilecek kadar geniştir.”
Evet, yazının başında dediğim gibi Hocaefendi’nin ilmî yönünü hazmetmek böyle bir şey olmalı. Prof. Livas’ın bildirisinde gerçek anlamda hazmedilmiş bilgiyi gösteren çok enfes tespitler var. Maalesef kısa bir köşe yazısına hepsini sığdırmak mümkün değil. Sempozyumun bildirilerinin Eylül ayında kitaplaştırılacağı sözü verildi. Şayet bu hayata geçirilirse orada hem Prof. Livas’ın hem de diğer katılımcıların tespitlerini okuyabilirsiniz.
Ancak, sanırım kitaptan okumak hiçbir zaman yerinde izleyip dinlemek gibi olmayabilir. Ama gene de çok istifadeli olacağından şüphem yok.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN
2 yorumlar
[…] rybelsus online sales […]
[…] where can i buy clomid over the counter […]
Yoruma Kapalı