Bir bebeğin sessiz ölümü duyulur mu İsrafil’in Sûr’u kadar?
Mazlumun gözünden akan bir damla yaşta boğulur mu Nuh’un tufanı?
Ya zindanda çaresiz bir hıçkırık arzı oynatır mı yerinden?
Ya da Yunus’a mı sormalı gecenin karanlığını, dalgaların dağdağasını yoksa şişme bot üzerinde zalimin şerrinden Hakk’ın rahmetine yol arayan sessiz çığlıklara mı?
Peki hiç ölür mü melekler?
Ne kötü zamanın esiri olmuşuz, dünya zindanında mahkum edilmişiz. Her gün ölüyoruz, her gün diri diri. Her an eriyor zaman, ruhumuzu kabz edercesine. Bilmiyorum hangi gözyaşı olacak bardağın son damlası. Hangi dua arzı velveleye getirecek. Kim? Nerede? Ne zaman? Son ızdırabın son “AH”ı olacak.
Şimdi anlıyorum dağların korkaklığını, mevzu cesamet değil cesaretmiş. Şimdi anlıyorum insanın cesaretindeki cehaletini. Bir melek ölüyorsa ölmüştür bütün insanlık. İnsanlık, kendi bedeninin mevtası, kabri ise yalancı dünyası, şimdi yıldızlar oldu Fatiha’sı.
El Medet! El Medet! Tâkâti kalmadı yüreklerin, hapisteki bebeklerin, çocuğuna hasret annelerin, güneşe hasret gecelerin, kuruyan gözlerin, gurbeti vatan edinenlerin. “Yardımın ne zaman Allah’ım?”
El Hakk yakın yardımın. Bu yaşananlar cezası değil hiç bir günahın. Vaadine sığınıp sabrı öğreniyor kulların. Hakk yolunun kaderi, dünün vaadi, bugünün gerçeği, yarının “Hey gidi günleri”. Kürsüde haykırılanlar masal değildi, hayal değildi, gelecek günlerin yaşanmışlıklarıydı. Hapisti, şehadetti dün yaşananlar. Hicretti, gaybubetti dünden hatıralar. Özlemdi, gurbetti iç çekip geriye bakmalar. Var olanı verip yoklukta yaşanılanlar. Hasırı cennet yamacına serip, dünyayı talip olana vermekti sermayeler. Budanmış kollarına rağmen boynunu uzatmaktı sevmeler. Kalkan bir kılıcın altından “ALLAAAAH” deyip haykırmaktı cesaretler.
Bugün yaşadıklarının dünde yaşanmışlıkları varsa korkma!
Firavun öldürmedi mi masum bebekleri?
Yunus gibi denizde, Kehf ashabı gibi mağarada, Yusuf gibi zindanda, İbrahim gibi ateşte, Eyyüb gibi marazda olmak “Yolun Kaderi”. Dün arkadaşlarına vaat ettiği buysa Kutlu Nebi’nin Akabe’de, İbn Erkam’ın evinde.
Kardeşlik payesi ucuz olmasa gerek gelecek günlerde.
İbrahim Gözüböyük’ün kaleminden