Hâl’den Birr’e Uzanan Çizgi | MEHMET YAVUZ ŞEKER

Yazar Mehmet Yavuz Şeker

Bir önceki yazımızda hâl ehli ve ibnü’l-vakit insanların durumundan bahsetmiştik. Bu yazımızda ise eksik kalan bir hususu tamamlamak istiyoruz.

Hak dostları “biz hâl ehli olalım, vaktin çocuğu olalım” iddiasında asla

bulunmadılar. Bilakis, iddianın her türünden doğu-batı arası kadar uzak olmakla birlikte, onlar, Allah’a vardıran yolun hakkını vermeye, onu en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştılar.

Zira ömür heba edilmesi için değil, imar edilmesi için verilmiş bir emanetti. Ömür, vakti mamur bir hayattı. Onun imar ve ihyası ise idrakten geçiyordu. Böyle bir anlayış içerisinde her vakitte o vakitte yapılması en doğru olan şeyi yapmaya odaklandılar.

Onların zaman adına ayrı derecelendirmeleri, taksimleri, kullanımları oldu. Bütün hayatı, bir vazife, Allah’tan bir gösterge, bir işaret, bir mesaj kabul ettiler. Hâl üzere yaşadılar. Allah ile irtibat içerisinde yaşamaya “hâl üzere yaşama” dediler. Zamanı anbean idrak ederken karşılaştıkları olaylara hep doğru karşılık vermeye çalıştılar. “Allah şu anda karşılaştığım şu olayla bana bir şey söylüyor, ben de yapılması en doğru olan şeyi yaparak O’na bir şey söylüyorum” şeklindeki bir bilinçle vakitlerini, ömürlerini imar ettiler.

Yoksa neşe hüzün, kabz bast gibi hâlleri sürekli yaşayıp durmadılar. Onlar ve benzerleri elbette yeri geldiğinde onlara misafir oldular. Onlar da onları en iyi şekilde ağırlayıp konuk ettiler. Ama hâl ehli olmak, ömrü saniye saniye, dolu dolu idrakten ibaretti. Onlar da bu duyarlılıkla hareket etti ve Allah ile olan bağlarını daha da sıkılaştırarak yaşadılar.

Örneğin, herhangi bir yolun üzerinde insanlara sıkıntı veren bir şey gördüklerinde, hâli, o sıkıntı veren şeyi oradan kaldırmak şeklinde anladılar ve gereğini yaptılar.

Bir hasta gördüklerinde, o hastayı ziyaret etmenin, hâli değerlendirmek olduğu inancıyla o hastayı ziyaret ettiler.

Muhtaç birisini gördüklerinde, ona yardım edip ihtiyacını giderdiler, gidermeye çalıştılar.

Böyle yapmak suretiyle Allah’ın bu mesajını doğru anlamış ve gerekeni yapmış olduklarına inandılar.

Bütün bunları yaparken Efendimiz (sas)’in şu gibi hadislerini referans aldılar:

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58)

“Kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken gibi şeyleri kaldırıp atman senin için sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36)

Onlar hâl üzere yaşamayı bir hayat felsefesi haline getirirlerken aslında birr’e doğru yol aldıklarını, “ebrar”dan olma adına efor sarfettiklerinin de elbette farkında idiler.

“Birr” kelimesi, insanın içini huzurla dolduran, ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliği kapsar. Bütün saygılı davranışları ve insanı Allah’a yaklaştıran hayırlı işleri içerir. Kısaca “iyilik” demektir. İhsanın en ileri derecesidir.

“Berr” ise birri işleyen kimseye denir. “İyi” anlamındadır. “Ebrar” bu kelimenin çoğulu olup “iyiler” manasında Kur’anî bir terimdir ve Hak katında yüksek mertebenin adıdır.

Hak yolunun yolcuları, iyiliği cennete ulaştıran mübarek bir vesile, bir köprü, bir koridor gibi görüp ona göre hayatlarını dizayn ettiler. En başta Cenab-ı Hakk’a iyi bir kul olmak üzere, iyi bir insan olmaya çalıştılar. Herkese, her zaman ve her yerde iyi olmaya gayret ettiler. İyi olma uğruna sarf ettikleri bütün gayret ve cehdin de aslında Allah’tan olduğunu, O’nun tevfikiyle bütün bu iyiliklere mazhar olduklarını hiç unutmadılar. Kendi yokluklarında O’nun varlığını, kendi acizliklerinde O’nun kudretini, kendi fakirliklerinde O’nun zenginliğini görüp her şeyi O’na verip O’ndan bildiler. Cennete ait bir hazine olan “Lâ havle velâ kuvvete”nin hakikatini dünyada iken tatma bahtiyarlığına erdiler.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy