“İradesiz” rumuzuyla yazan bir okurumuzun sorusu:
“24 yaşındayım. Sorunum iradesiz olmak. Kendime hakim olamıyorum. Günaha dalıyorum, harama bakıyorum. Harama nazar etmek bende alışkanlık oldu artık. Kendime çok söz verdim ama başarılı olamıyorum. Sanki içime işlemiş. Ne tavsiye edersiniz?”
Sevgili okur!
Rabbimiz, pek çok sıfat ve isimlerinden bazılarını, okyanusta bir damla misali kullarına da vermiştir. Mesela hayat sıfatı, mahiyeti ve hakikati itibariyle çok farklı olmakla beraber insanlarda da vardır.
Bunun gibi O’ndaki küllî iradeden küçük bir parça olan cüz’î irademizle, hayatımızı nurlara ya da karanlıklara çevirebilir, sahabe misali bir hayat yaşayabilir veya günahlara dalabiliriz. Bu, tamamen bizim elimizde olan bir durum.
Şimdi bir saray düşünelim ki dünyadaki en muhteşem sanat eseri olsun. İçinde yok yok. Var olan her şey de olabilecek en güzel, en ziynetli, en değerli, en modern ve kullanışlı olsun. Elektrik ve ışıklandırma tertibatı ise göz kamaştırıcı…
Ve elinizde bir kumanda var. Aklınızdan ne geçirirseniz geçirin, “aç” tuşuna basınca önünüze geliyor. Elektrikler de öyle. “On” tuşuna basmakla yanıyor, basmazsanız ya da “off”a basarsanız sönüyor.
İşte size ait ve size verilmiş dünya büyüklüğünde bu sarayın kumandası sizin küçük iradenizdir.
“Yok” derseniz verilen bu nimeti inkâr olur. Aynı zamanda bu, saray sahibini suçlamak da olur. Ancak “Mevcut kumandamı kullanamıyorum.” derseniz o zaman da doğrusu size ve muhteşem sarayınıza yazık olur…
Gözlerinizi “of” edip kapayın!
İlk bakışta günah yoktur, gözlerinizi “of” edip kapayınız ya da başka başka yöne çeviriniz diyen bu sarayın Rehber’i (s.a.s.), eğer kumandayı doğru kullanırsanız hem bu sarayda rahat eder, hem de saray sahibinin size ikramı olan çok büyük saraylar kazanırsınız diyor. Bunu da elindeki sarayın kullanma kılavuzu ya da el kitabındaki cümlelerle teyid ediyor.
Evet ayrıca o kitapta ve yardımcı kitaplarında saray sahibinin size şahdamarınızdan yakın olduğu, bu saraylara ve köşklere sığmadığı halde kalbinize sığdığı, eğer kumandayı iyi kullanırsanız sizin gören gözünüz olacağı da yazılı.
O halde “Yapamayacağım, edemeyeceğim” yerine, hatta “İradesizim” yerine, “İradem var, bugüne dek varlığını bildiğim el kitabını iyi okumamış ve rehberin sözlerine iyi kulak vermemişim. Bundan böyle kumandamı iyi kullanarak nefsimin kumandanı olacak, bu muhteşem sarayı, daha binlercesini elde etmek adına değerlendireceğim!” demelisiniz.
Günaha girmek an meselesi!
Bugüne dek 24 senedir her gün farkına bile varmadan yüzlerce kere açıp kapadığınız gözlerinizi, bazı kereler farkında olarak kapatacaksınız o kadar.
Dememelisiniz ki günümüzde bu çok zor. Günaha girmek an meselesi…
Evet öyledir ama tersi daha büyük bir gerçektir. Eskiden, Asr-ı Saadet’te ya da Osmanlı devrinde şehirde bir yürüyüş esnasında birkaç hanım görür ya da görmezdiniz. Onlar da tesettürlü olurdu.
Ama şimdi yaşadığımız yerlerde eğer birkaç yüz metre yürümek durumunda kalır da göz kapaklarınızı, kalbinizi kumanda edebilirseniz dikey, helezonik bir çıkışla arşın eteklerinden dökülen mücevherlere ulaşabilir, yıldızlara kaldırım taşı niyetiyle ayaklarınızı basabilirsiniz…
Allah hangi genci seviyor?
Son olarak şu hususu da her daim göz önünde bulundurmamız lazım:
Günümüzün üst üste yığılmış dert ve problemler, Cenab-ı Hakk’ın sevgisine mazhar gençleri bekliyor. Dünyanın kararan ufku, gönlü temiz o yiğitlerin ışığına muhtaç.
Kimdir onlar? Vasıfları nedir o bahtiyarların? Bu soruların cevabı da Efendimiz’in (s.a.s.) şu mübarek ifadesindedir:
“Cenab-ı Allah, eğlencelere ve nefsin isteklerine karşı içindeki arzu ve meyle hâkim olan bir genci pek beğenmekte ve ondan hoşnut olmaktadır.” (Müsned, 5/264)
Öyleyse Allah’ın sevgisine mazhar bir genç, bilgisayar ya da televizyon ekranından gazete sayfalarına kadar gözünün ilişebileceği her türlü çirkin sahne ve görüntüye karşı tetikte olmalı, iradesiyle onlara bakmamalı, “Bir kereden, bu kadarcıktan bir şey olmaz” şeklindeki şeytan hırıltılarına kanmamalı…