“Gâye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsî edilse; ezhân enelere dönüp etrafında gezerler.” Şimdi, Cenâb-ı Hak, evvela kalblerimizi o türlü iştiyakla mamur kılsın! Bizi, aşkın, sevdanın, iştiyâk-ı likâullah’ın delisi haline getirsin!.. Kendi kendime söz vermiştim: Hayat-ı Kıtmîrânenin sonunda, daha ziyade münâcaat ve naat yazmaya. Öyle şiire de kabiliyetimin olduğu söylenemez. Ama herkesin kendine göre bir dırdırı, bir mırmırı vardır. Şiiri de kirletmiş olabilirim, naatı da kirletmiş, münâcaatı da kirletmiş olabilirim. Ama şimdiye kadar o kadar enfes münâcaatlar, o kadar enfes naatlar yazılmıştır ki, Zat-ı Ulûhiyete karşı aşk u iştiyakı dillendiren, O’nun delisi olduklarını ortaya koyan!.. Hangisinin o sözlerine bakarsanız, “Yalan söylüyor, mübalağa yapıyor!” diyemezsiniz. Onu, bir sevda delisi şeklinde, Mecnun gibi görürsünüz. Öyle Mecnun gibi görürsünüz ki, sevdanın sevdalısıdır.
Aşkın âşığıdır o. Ne dediğinin, ne ettiğinin farkında değildir, artık tamamen o işin delisi olmuştur. Şimdi mesele gönle öyle yerleşince, -hep tekrar ettiğim ifade ile- tabiatın bir derinliği haline gelmişse, iç dinamizminiz haline gelmişse şayet, zannediyorum, sizde de çok ciddî, öyle bir iştiyak olacak. Diyeceksiniz ki: “Hayatta kaldığımız sürece, bu hayatta kalmanın gâyesi, gâye-i hayali veya mefkûresi veya ideali -bize göre- kendini düşünmeden, kendi rahatını düşünmeden, aile efradının mutluluğunu/rahatını düşünmeden, insanlık adına bir şeyler yapıp ortaya koyma mefkûresi/gaye-i hayalidir.” Aslında böyle bir gaye-i hayal olmazsa, insanın, enâniyet girdabına kapılmaması da mümkün değildir. İşte Hazreti Üstad’ın bu mevzudaki beyanı: “Gâye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsî edilse, ezhân enelere dönüp etrafında gezerler.” Yani öyle yüksek bir duyguya, bir düşünceye, bir meseleyi realize etmeye kilitlenmemiş iseniz şayet… Yani Bağdat’a gitmeye… Bağdat derlerdi, eskiden sultanlık orada olduğundan dolayı…
Bağdat’a gitmeye karar vermemiş iseniz şayet, enâniyet girdabına, egoizm girdabına, egosantrizm girdabına, narsizm girdabına düşmeniz, kaçınılmaz olur. Öyle diyor: “Gâye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsî edilse…” Nisyan, unutma demektir; gaye-i hayali unutma. “Benim vazifem: İ’lâ-i Kelimetullah!” Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) maddî mücâhedede: مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ الْعُلْيَا فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ “Kim, Allah adının/dininin en yüce olması için mukâtele ederse, o Allah yolunda demektir.” buyuruyor. Günümüzde bu meseleyi ifade edecek olursak; مَنْ جَاهَدَ لِتَكُونَ كَلِمَةَ اللهِ هِيَ الْعُلْيَا، فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللهِ Nâm-ı Celîl-i İlahînin, her yerde anılan bir şey haline, şehbal açan bir bayrak haline gelmesi istikametinde, tamamen o duyguya kilitlenmiş, o gâye-i hayale kilitlenmişse şayet, zannediyorum, o insanın da başı dönmez, bakışı bulanmaz, sağa-sola takılmaz. Biri gelse ısırsa, öbürü çelme atsa, öbürü bir el-enseye kalkışsa, öbürü bir kündeye girişse, bunların hiçbirini görmez; yürür, “Vira bismillah!” deyip hedefine doğru. Durdursalar, yine yürür, yine yürür, yine yürür. Öbürü de arkadan ürür!..
“Gâye-i hayal olmazsa ya nisyan veya tenâsî edilse..” Unutulacak gibi değil ama tenâsî edilse. Tenâsî, “tefâ’ül” kipinden, “izhâru mâ leyse fi’l-bâtın” manasına. “Yahu unutulacak gibi değildi bu ama…” Hani eski Tıpta kullanılırdı, “temâruz”. Maraz, hastalık demek; temâruz ise, hasta görünme demektir. Böyle bir rapor koparmak için hasta görünür; “Uf başım, of kasıklarım, of falan-filan!” der. Buna eski hekimler, “temâruz” (تَمَارُض) derlerdi, şimdi ne diyorlar bilmem. “Te’âmî” (تَعَامِي) de onun gibidir; gördüğü halde görmezden gelmek. Gâye-i hayal olmazsa ya nisyan veya tenâsî edilse; görmezden gelinir, unutulmuş gibi bir muameleye tabi tutulursa, “ezhân enelere dönüp etrafında gezerler”; insan, egoizmanın korkunç akıntılarına kapılır ve bir daha da o kahredici akıntıdan sahil-i selamete çıkamaz; “Dünya!” deyip arkasından koşanların çıkamadıkları gibi.
Bu video 16/04/2017 tarihinde yayınlanan “ÖTELERE İŞTİYÂK VE PEYGAMBERÂNE ÎSÂR” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel…