341
Üstad Bediüzzaman hazretleri Tabiat Risalesinin giriş kısmında diyor ki: “Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği hissettiren dehşetli kelimeler var. Ehl-i iman bilmeyerek kullanıyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz:
“Birincisi: ‘Bu şeyi sebepler icad ediyor.’
İkincisi: ‘Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.’
Üçüncüsü: ‘Tabiîdir, tabiat iktiza edip, icad ediyor.’
“Madem mevcudat var ve inkar edilmez.” (Bazı düşüncelere göre mesela Sofestaî denilen, şüpheciler. Varlığın gerçek olduğuna inanmayanlar var. Bunlara Allah yaratıcı olduğunu kabul ettirmek zordur. Siz bir varlık, bir eser gösterip bunun yaradanını isbat edeceksiniz. O, “Varlık diye bir şey yoktur ki, onun Yaradanı olsun” diye itiraz ediyor. Biz bunlara rastladık. Boş münakaşalardan sonra birisine dedim ki: “Bu ne?” “Hak” dedi. “Bu ne?” “Sehpa” dedi. “Bu ne?” “Kitap” dedi. “Peki bunlar yoksa, niçin bu yokların her birisine ayrı ayrı isim verdin?” dedi. “Yani bunlar hayal” dedi. Daha enteresanı… Bir gün İzmir Kemeraltı Camiinin kütüphanesinde böyle birisiyle görüşüyoruz. Hiçbir şeyin varlığını kabul etmiyor. Kafası atan merhum Saim Atlıhan Ağabey ona: “Ben var mıyım?” dedi. “Yoksun” dedi. “Sen?” “Ben de yokum” dedi. Orada büyük bir demir tokmak duruyordu… Ona işaret edecek “Peki bu tokmak var mı?” dedi. “O da yok!” deyince, “Şimdi ben bu demir tokmağı senin kafana indirince var mıyız, yoksa yok muyuz sen çok iyi anlarsın!” der demez adam fırlayıp gitti. İşte burada Üstad, önce muhatabının eşyanın hakikatının sâbit olup olmadığı meselesindeki anlayışına hitap ederek “Evet, Madem mevcudat var ve inkâr edilmez.” diyor. Sonra devam ediyor.
“Hem de her mevcut sanatlı ve hikmetli vücuda geliyor. Hem mâdem kadim değil, yeniden oluyor. Her halde ey dinsiz! Bu mevcudu, mesela bu hayvanı / canlı varlığı, ya diyeceksin ki; âlemdeki SEBEPLER onu icad ediyor, yani sebeplerin bir araya gelmesiyle o mevcut vücud buluyor; veyahut, o kendi kendine teşekkül edip oluşuyor; veyahutta biat muktezası / gereği olarak, tabiatın tesiriyle vücuda geliyor veyahut bir Kadir-i Zülcelâlin kudretiyle icad ediliyor. Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yolun, muhal, batıl, mümteni, gayr-i kâbil / imkansız oldukları isbat edilirse, mecburen ve apaçık bir şekilde dördüncü yol olan Allah’ın var ve bir olduğu yolu yani gerçeği, şeksiz, şüphesiz sabit olur…
Üstad Hazretleri, gerçekten üç yolun imkansızlığını gayet mantıkî ve ilmi bir yol usulle anlatmıştır. 1976’dan 1983’ün Kasım ayına kadar öğretmenlik yaptığım İzmir İnönü Lisesi’nde Tabiat Risalesini esas alarak bu meseleyi ele almıştım. İnşaallah soru-cevap şeklindeki bu çalışmayı sizlere takdim edeceğim.
(Dipnot: 1971’deki İzmir Sıkıyönetim Mahkemesinde “Bediüzzaman” sözünden dolayı Savcı Nurettin Soyer, “Bu sanık mahkeme huzurunda bile propaganda yapıyor. ‘Çağın harikası’ demek istiyor” dedi. Avukat Lâtif İslam, “O özel isimdir. Senin adın Nureddin yani sen şimdi DİNİN NURU MUSUN?” dedi. Savcı Kur’an Kurslarına ve dindarlara düşman birisiydi!.. )
Kaynak: Abdullah Aymaz | Samanyoluhaber