Yaz yağmurları eşliğinde Almanya’nın kuzey şehirlerinden Kiel’de bir günlüğüne Enes Kanter Freedom’u misafir ettik. Gecelerin çok kısa olduğu bu mevsimde bir rüya gibi ruhlarımıza suyun ötesinden rayihalar serpti de gitti bu güzel kardeşimiz.
Sabah 11:30 gibi bu beldenin güzel insanlarının birinin evinde bir düzüne insanla kahvaltı yapıldı. Kahvaltıda bire bir olmanın da verdiği rahatlıkla çok güzel şeylerden bahsetti. Sabah yoldan geldiği için kahvaltıdan sonra biraz dinlendi. Saat 15 gibi muhteşem bir basket salonunda yaklaşık kızlı erkekli 70 kadar öğrenciyle beraber oldu. Bu eyalette okulların bir haftalığına tatil olması da katılımı arttırdı. Gelen öğrenciler arasında 100 km’den daha uzak yerlerden gelenler vardı.
Kanter’le basket oynayan çocukların keyfine diyecek yoktu. Kimisi fotoğraf çektirdi kimisi de basket topunu imzalattı. Basket oynamadan sonra saat 18 gibi Hizmet Hareketinin dünyaya öğrettiği Maklube tencereleri kaşık sesleri eşliğinde çevrildi.
Daha sonra beldemizin fedakâr ablalarına özel bir seans ayıran Kanter, onlara Hocaefendi ile yaşadığı enfes hatıralarından bahsetti.
Kiel’e neredeyse yaklaşık bir aydır yağmur yağmıyordu. İlk defa otlar sararıp kurumaya başlamıştı ki Kanter kardeşim gelirken rahmeti de beraberinde getirdi. Dışarıda rahmet damlaları aralıksız kurumaya yüz tutmuş toprağa hayat verirken Kanter kardeşimin anlattığı güzel hatıralarda baylı bayanlı yaklaşık yüz civarındaki insanımızın ümit tomurcuklarına hayat oldu. Çok şey anlattı. Ben kendisinden; “Bunu yazabilir miyim?” dediğim bir tanesini sizlerle paylamak istiyorum. O da şu:
Meriç’ten bir şekilde Yunanistan topraklarına Hizmet gönüllülerinin geçtiği, ancak geçtikten sonra geri itilerek zalimlere teslim edildiği günlerdir. İşte o günlerde Birleşmiş Milletler toplantısı için Yunanistan Başbakanı ABD’ye gelecektir. Bu geri itmeler meselesini Başbakan ABD’ye gelince görüşülse nasıl olur gibi bir fikir ortaya çıkar. Başbakanın danışmanlarından biri Kanter’in daha önceden bir vesileyle tanıştığı birisidir. ‘Bu görüşmenin yapılması iyi olur’ denilse de mesele Hocaefendi’ye sorulur. Hocaefendi Yunan halkının gösterdiği centilmenliğe teşekkür edilmesi adına bu görüşmeyi olumlu bulur. Fakat, görüşme esnasında katiyyen geri itmelerden bahsedilmemesini ister. Kanter buna şaşırır ve anlamamış gibi yapınca Hocaefendi biraz üslubunu sertleştirerek; “Görüşme esnasında geri itmelerden bahsetmeyin” der.
Nihayet gün gelir ve ABD’de basına kapalı (Başbakan öyle istemiştir) olarak görüşme yapılır. Başbakan ilk olarak elini uzattığında gayet resmi ve biraz da soğuk bir ifadeyle “Merhaba” der. Daha sonra Kanter, Yunan halkının gösterdiği yardım severliklerden bahsederek teşekkürlerini bildirir. Fakat Yunanistan Başbakanı kendisi, bu geri itmeler meselesini açınca Kanter bir anda ne diyeceğini bilemez. Hocaefendi kesinlikle bu meseleye girme dediği için cevap vermemesi gerekmektedir. Fakat karşısında bir devletin başbakanı vardır. Bir anda konuyu değiştirmek için mevzuyu baskete getirir. Fakat başbakan tekrar aynı mevzuyu konuşmaya devam edince bu sefer; “Efendim baklava Türkler’e mi yoksa size mi ait” der. Espriyle karışık bu soru gündemi değiştirir ve başka şeylerden bahsetmeye başlarlar.
Görüşme bittikten sonra Başbakan bu sefer Kanter’e gayet samimane şekilde kucaklayarak ayrılır. Danışman Başbakanı yolcu ettikten sonra tekrar geri gelerek Kanter’e şöyle der: “Seninle görüşmeden önce bu konuyu içeride konuşmuştuk. Başbakan bu meseleyi dile getirmeniz endişesiyle biraz gergindi. Ancak mevzuya hiç girmemenizden dolayı sizin samimiyetinizden emin oldu ve ayrılırken de çok memnun ayrıldı.”
Aslında Kanter Başbakan ile görüşmeyi bu geri itmelerden dolayı istemişti. Fakat, Hocaefendi de bu meseleye hiç girilmemesini istemişti. İşte feraset diye ben buna derim. Allah’ın izniyle bizler onun geride bıraktığı feraset eksenli mirasını hakkıyla değerlendirebilirsek sanırım şaşırıp yollarda kalmayız.
Rabbim Hocaefendi’yi rahmetiyle muamele eylesin. Bizleri de geride bıraktığı mirasını hakkıyla sahip çıkmayı muvaffak etsin. Amin…
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN