“ELVEDA yıllarca emek vererek aldığım diplomam
ELVEDA zalimler!
ELVEDA dilsiz şeytanlar!
ELVEDA emek hırsızları!
ELVEDA uzun ve ağrılı kemoterapi saatleri,”
‘Elveda, Elveda…. diyerek ruhunun ufkuna yürüyen Fadime Güler Öğretmen’in yazdığı bu şiiri, göçmen kuşlar gibi yılda bir kez uğrayıp geçen eski adıyla “Türkçe Olimpiyatları” yeni adıyla IFLC olan sanat ekibinin organize ettiği gençlerimizin ağzından dinlemek elbette yürekleri hoplatıyor.
Adıyaman’da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptığı sırada OHAL döneminde çıkarılan KHK ile görevden alınan Güler, yaşadığı acı ve üzüntü sonrası kısa sürede akciğer kanserine yakalanmıştı. Aldığı kemoterapi tedavisi sonuç vermemiş ve bir süre sonra hayatını kaybetmişti.
Geride gözü yaşlı bir eş ile iki evlat bırakan Fadime öğretmen, vefat etmeden önce yazdığı mektubunda öğrencilerine, oğluna, kızına, eşine, cevşenine, Kur’an-ı’na, denize ve güneşe ‘elveda’ derken; şiirini eşine söylediği, ‘Seni çok yordum galiba, hakkını helal et’ diye bitiriyordu.
Evet, IFLC Ümit Nağmeleri, 2024 yolculuğunu bu yıl Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan başlatmış. Yeryüzü Mirasçıları ismiyle sahne alan bu yolculuk, Kopenhag’da sanatseverlere unutulmaz anlar yaşatmış. Sunuculuğunu da YouTube videolarıyla bizlerin dili olan Mustafa Sarıtaş yapmış.
Ömrünün baharında olan genç sanatçıların sahne aldığı gösterinin başlangıcı ise Zülfü Livaneli’nin klasikleşen eseri ‘Merhaba’ ile yapılmış. Başlangıcın ‘Merhaba’ ile yapılmış olması elbette ki çok anlamlı. Zira, her şeye yeni baştan “Merhaba” diyoruz. Hizmetlerimize, dostluklarımıza, yeniden şahlanışımıza ve tabii ki, bitmeyen azmimize yitirmediğimiz ümitlerimize tekrar merhaba.
Yeryüzü Mirasçıları adıyla sahne alan bu gençler, Türkiye’nin içinden geçtiği hukuksuzlukları, hapishaneleri dolduran masumların yaşadıkları sıkıntıları ve gurbeti vatan haline getiren muhacirlerin hayatlarını skeçlerle dile getirmişler. Ve Mahzun Kırmızıgül’ün bir şarkısında dediği gibi, “Yıkılmadık ayaktayız” ifadesini fiilen göstermişler.
Medrese-i Yusuf’iye konseptinin sahnelendiği tiyatro bölümleri ise gerçekten izlenmeye değer bulunup izleyicilerden tam not almış. Özellikle ‘Terörist’ adlı oyunda; ”Hiç bomba atmamış, hiç adam öldürmemiş kişiden terörist mi olur?” cümlesi bütün çıplaklığıyla masumlara yapılan zulmü ortaya koymuş.
Yeryüzü Mirasçılarını temsil eden bu ekipteki Ebubekir, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ‘Bir Yiğit Vardı’ şiirini seslendirmiş. Programda Türkiye’nin renklerini yansıtan eserleri aynı şekilde rengarenk gurbet kuşları seslendirmiş. Bunlar, Afrika’dan Amin ve Said, Orta Asya’dan Mığtıbek ve Avrupa’dan Xhoni. Amin, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Bizim Şarkımız’ şiirini, Türkçe Olimpiyatları ve IFLC sahnelerinden yetişen Xhoni ‘Aşılmaz’ı, Mığtıbek ‘Kendine İyi Bak’ diyerek Ahmet Kaya, Said ise ‘İtirazım Var’ şarkısıyla Müslüm Gürses’i seslendirmişler. Ülkemizin farklı yörelerinden derlenen türkülerden sonra, programın final kısmı Muhterem Hocaefendi’nin ‘Bir Işık Sun’ isimli eserinden bestelenen ‘Namın Duyulsun’ eseriyle son bulmuş..
Evet, Ümit Nağmeleri, sanatın evrensel diliyle sadece şarkı ve türkü icra etmiyor. Hizmet gönüllülerinin içinden geçtiği sosyal soykırımı sanat ve müziğin diliyle geniş kitlelere ulaştırıyor. Evrensel hukuka göre suç olmayan eylemlerden dolayı özgürlüklerinden mahrum tutsakların içerden yazdıkları özlem ve umut dolu satırları dile getiriyor. Başta dediğim gibi yılda bir kez uğrayıp geçen bu gurbet kuşları, yolculuğunu Hollanda (Amsterdam), Fransa (Strazburg), Almanya (Berlin, Frankfurt), Polonya (Varşova) gibi şehirlerde devam edeceklermiş. Daha sonra da ABD’nin New Jersey’den Houston’a ve Los Angel farklı şehirlerinde uçuşunu devam ettirerek yüzbinlerin coşturarak son noktayı koymayı planlıyorlarmış.
Muhterem Hocamızın üç gündeminden birisi olan IFLC’nin bu kutlu yolculuğunu alkışlamak elbette hepimizin boynunun borcudur. Dolayısıyla bulunduğumuz yerlerde bu tür bir etkinlik yapılırsa onu mutlaka iştirak etmeli ve bütün olumsuzluklara rağmen diri ve canlı olduğumuzu göstermeliyiz.
Belki bilenleriniz vardır. Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’da çekilen bir fotoğrafı vardır. Başında haşmetli sarığı ve üzerinde yorganı ile çekilen o fotoğraf, devrin Başbakanı tarafından gönderilen bir fotoğrafçı tarafından çekilmiştir. Maksat ise, yalnızlığa ve bilinmezliğe gönderdikleri Üstadımızın hala ne durumda olduğunu öğrenmektir. O da, onların bu niyetini bildiği için -hiç arzu etmediği halde- o görkemli fotoğrafı vermiştir. Çünkü onu oraya sürenler hiçliğe atmak istiyorlardı. Fakat, o bütün haşmetiyle var olduğunu onların yüzüne çarpmıştır.
Değerli Dostlar, demem o ki, bu günkü zor şartlarda gençlerimizin bu emeklerini maddeten ve manen mutlaka desteklemeli, YouTube videolarını izleyip beğenerek onların yanında olduğumuzu göstermeliyiz..
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN