Dünyanın Cenneti

Yazar Mehmet Yavuz Şeker

İnsanlık tarihi boyunca en çok aranan şey, mutluluk olmuştur.

Mutluluk, bir isteğin yerine gelmesi durumundaki sevinç halidir ve kısa sürelidir. Çoğu zaman onun yerine de kullandığımız huzur ise gönül rahatlığı, sükûnet manalarında olup daha uzun süreli, daha kalıcıdır. İnsan, bir rahatsızlığından mustarip iken örneğin, belki mutlu değildir ama huzurlu, gönlü müsterih olabilir.

Doğu ve batı felsefesi hep mutluluğun peşinde koşmuş, Budizm’de her şey neşe ve mutluluk üzerine kurulmuş, antik bilgelere göre tüm söylemlerin nihai amacı mutluluk olmuştur. Aristo, “her şey bir amaç için istenirken, mutluluk sadece kendisi için istenir” derken mutluluğa dikkatleri çekmiştir.

Onlar mutluluğu bir amaç olarak tespit ettikten sonra onun arayışına da girişmişler, bu arayış, onları eyleme yönlendirmiştir. Yani mevzu sadece kafada bitmemekte, amel ve aksiyonla da perçinleşmektedir. Bunun için yine Aristo “ruhun erdeme uygun etkinliğidir” diyerek, mutluluğun yolunun, faziletli bir hayat sürmek olduğunu ifade etmiştir. 2000 yıllık bir felsefe geleneği olan Stoacılar da “felsefe bize nasıl konuşacağımızı değil, nasıl davranacağımızı öğretmeli” dediklerinde aynı hususun rengini koyulaştırmışlardır.

Bu arada onların mutluluk derken huzuru da kastetmiş olabileceklerini ifade edelim.

O zaman şimdi biz de bütün mevzu bu mudur? Mutlu ve huzurlu olmak gerçekten tek amaç mıdır? İşin bizcesi nedir? gibi sorulara cevaplar arayabiliriz.

Elbette mutluluk ve huzur önemlidir. Herkes mutlu ve huzurlu yaşamak ister.

Ama mümin için bunlardan çok daha büyük ve çok daha değerli bir başka amaç, bir yüce gaye daha vardır.

Bu yüce gayeyi yazımızın sonuna saklayarak bizi ona götüren, aynı zamanda kalbe ait ameller de olan şükür ve sabır üzerinde kısaca durmalıyız.

Yapılan bir iyiliğe karşılık verme, mukabelede bulunma diyebiliriz şükre. O, nimetin kaynağını doğru tespit etmek, bütün hayır, bereket ve güzelliği Allah’tan bilmektir. Şükür yerine de kullandığımız ama ondan daha geniş bir kuşatıcılığa sahip olan hamd ise doğrudan kendisine ulaşan herhangi bir iyilik şartı aranmadan, mutlak manada iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme anlamlarına gelir ve sadece Cenab-ı Hakk’a yapılır. Yüce Allah, bütün güzel isimleri, nitelikleri haiz olduğu için övülür, hamd edilir.

Diğer bütün tarif ve tanımlarının yanında sabır ise, başına gelen bir musibet ve sıkıntıdan ötürü insanın Allah’ı unutmaması, o sıkıntının o insanı Allah’tan vaz geçirtmemesidir.

Bir diğer ifadeyle, insanın başına gelen olumlu, hoş, güzel şeyler karşısında onlara takılıp nankörlüğü girmemesi, Allah’ı unutmaması, şükürdür.

İnsanın maruz kaldığı musibet ve sıkıntının Allah ile arasına girmesine izin vermemesi, o sıkıntıdan ötürü Allah’ı unutmaması ise sabırdır.

Nimete mazhar olunca şükreden, böylelikle Allah’ı unutmayan, musibete maruz kaldığında da onun Allah Teala ile arasına girip O’nu unutmasına izin vermeyen mümin, mevzuu çözmüş, büyük hakikate ulaşmıştır.

Evet, işin bizcesi “rıza”dır. Mutluluk ve huzurun çok ötesindedir. Şükür ve sabır onun iki kanadıdır. Celâlî ve cemâlî tecelliler karşısında “narın da hoş, nurun da hoş” diyebilenlerin makamıdır. Çok yüksek ruhların halidir. Cenab-ı Hakk’ın kulundan razı olduğunun en net göstergesidir.

Rıza, “insan kalbinin, başa gelen hadiselerle sarsılmaması, kaderin tecellilerini iç hoşnutluğu ile karşılaması; diğer bir yaklaşımla, başkalarının üzülüp müteessir oldukları, şaşırıp dehşete düştükleri olaylar karşısında gönül mekanizmasının tam bir sükûn ve itminan içinde olmasıdır. Bu konuda diğer bir yorum da şöyledir: Rıza, Allah’ın kaza, takdir ve muamelelerinin, nefislerimize bakan yanlarıyla, acılık, sertlik ve anlaşılmazlıklarına katlanıp her şeyi gönül rahatlığıyla karşılamak demektir.” (Kalbin Zümrüt Tepeleri, Rıza)

Evet, gözü başkalarına ait şeylerde olmayan, Allah’ın kendisine verdikleriyle yetinebilen insan mutludur, huzurludur.

Bütün bu manaları kapsayan rıza ise, Allah’ın en büyük rahmet kapısı ve mümin için dünyanın cennetidir.

Dünyada cennetleri yaşamak isteyen, kendisine takdir edilenle yetinmesini bilmeli ve Yüce Allah’ın hoşnutluğu için mütemadiyen aksiyon içinde olmaya gayret etmelidir.

 

 

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy