“Kimsenin suçu değildi ama iktidara ve bir kez olsun bunlara oy veren herkese hakkım haramdır. Hoş ben cennete, cehenneme inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Ölünce bari bitsin. Bilimcimin ve ruhumun veyahut herhangi bir 4. boyutumun varlığını sürdürmesini de istemiyorum.”
Bu ifadeler, Buca Kırıklar Cezaevinde tutuklu olan babasını ziyaretten sonra İzmir metrosunun Nergis istasyonunda hayatına son veren 18 yaşındaki Ayşe D.’ye aittir.
Güzel insanlar, malumunuz Üstadımızın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’in Afyon Mahkemesi müdafaasında “Sayın hakimler” diyerek yaptığı bir savunma vardır. Orada Zübeyir Abi şöyle der: “Teessür ve ızdırap karşısında kalbden bir parça kopsaydı, “Bir genç dinsiz olmuş” haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelirdi. İşte sizin vereceğiniz beraat kararı, İslâm gençliğinin, İslâm dünyasının bu dehşetli âfetten tesirli bir şekilde kurtulmasına sebep olacaktır.”
Öncelikle Sevinç Özarslan’ın Kronos Haber sitesinde verdiği yukarıdaki haberi okuyunca aynen Zübeyir Abi’nin; “Teessür ve ızdırap karşısında kalbden bir parça kopsaydı, o kalbin atom zerrâtı adedince param parça olması lâzım gelirdi” dediği gibi kalbim -otom zerrâtı adedince olmasa da- yine de paramparça oldu. Rabbimin rahmetinden ümit ederim ki -inşaallah- Ayşe kızımız bir cinnet anında kendi hayatına son vermiştir. Zira cinnet anı demek, aklın devre dışı kaldığı zaman dilimi demektir ki, insan o anda yaptığı şeylerden dolayı mesul olmayabilir. Ancak buna sebep olanlara gelince onlar için aynı şeyi söylemek zor.
Diğer yandan ben de Zübeyir Abi’nin (Sayın Hakimler,) “İşte sizin vereceğiniz beraat kararı, İslâm gençliğinin, İslâm dünyasının bu dehşetli (imansızlık) âfetten tesirli bir şekilde kurtulmasına sebep olacaktır” ifadesini az değiştirip şöyle diyorum. Sayın Hakimler, işte sizin suçsuz kimselere verdiğiniz ceza kararlarıyla, gençlik dehşetli bir âfetle yüz yüze kaldı. Verdiğiniz kararlar maalesef nesillerin imansız kabre gitmesine sebep olmaktadır. Adaleti temsil makamında bulunan siz ey hakimler, sahte bir tiyatro darbe girişimiyle yüzlerce hatta binlerce gencin imanıyla oynadınız. Üzerinizdeki siyasal İslam kimliğiyle binlerce gencin İslam’dan uzaklaşmasına sebep oldunuz. Ayşe D. o yüzlercesinden sadece biridir. Şimdi sizlere soruyorum. Değer mi üç günlük dünya hırsınız yüzünden bunca insanın katili olmak?
Bilmem hatırınızda mı? Cenab-ı Hak, Tekvîr suresinin 6. ve 7. ayetlerin “(Cahiliye döneminde), “Diri diri toprağa gömülen çocuklara, ‘Suçunuz neydi, hangi günah sebebiyle öldürüldünüz?’ diye sorulduğunda…” şeklinde tehditvari bir soru yöneltiyor. Bu gün sizin haksız ve adaletsiz verdiğiniz kararlarla henüz on sekiz yaşındaki, -ki gençliğin en görkemli zamanı sayılır- gencecik çocuklar kendi hayatlarına son veriyor. Bunun hesabı sizlere sorulmayacak mı sanıyorsunuz.
Ayşe’nin babası kızının cenazesinde şöyle demiş: “Kızım mektubunda cennet ve cehenneme inanmadığını -ki her zaman oruç tutan bir çocuk söylüyor bunu-, cenaze merasimi arzu etmediğini, gömülmek de istemediğini, hatta üzgün de olmadığını, hiç kimsenin de arkasından üzülmemesi gerektiğini yazıp imzasını atmış. Diyecek bir şey bulamıyorum. Sebep olan kim varsa hiçbirine hakkımı helal etmiyorum.”
Düğmesiz cübbelerle adâleti temsil ettiğini düşünen siz Hakimler, bu babanın hakkıyla karşılaşmayacağınızı mı sanıyorsunuz? Siyasal İslâm kimliği ile Bülent Arınç, 86 yaşındaki Mutafa Türk için şöyle demişti: “15 Temmuz öncesi için kendisinin Fethullah Gülen’i sevdiğine şehadet ederim! Ve yine şehadet ederim ki, 40 yıllık tanışıklığımız süresince, kendisinin en ufak bir kötülüğüne, devlete ve millete karşı su-i kastına şahit olmadım! Kendisi hakkında kimseden en ufak kötü bir söz de duymadım! Darbeyle uzaktan yakından ilgisi ve alakası olmayan Mustafa Türk’ün 15 Temmuz öncesi Gülen’i sevmesi ve öncülük ettiği eğitim faaliyetlerine kendi imkanları dahilinde destek vermesi suç ise, bu ülkede bu suça ortak olmamış insan bulmak neredeyse imkansızdır!”
Şimdi siz ey Hakimler, Arınç’ın şahitliğine itimat etmiyor musunuz? Bu şahitliğe rağmen Mustafa Türk’ün ceza erteleme -dikkat edin beraat talebi değil- isteğini reddetmenin hesabının sorulmayacağını mı düşünüyorsunuz?
O zaman, 31 Mart hadisesi sonrası (13 Nisan 1909) Hurşit Paşa’nın divan-ı harp mahkemesinde idamla yargılanan, fakat savunması sonrası beraat edip çıktıktan sonra kendisini haksız yere yargılayan Hakimler için Üstad Bediüzzaman’ın dediği sözü sizin için de söylemek üzerimize vecibedir: “Yaşasın zalimler için cehennem!”