Depremler bize ne der!

Yazar Rasim Haner

Allah’ın, yarattığı varlıklarla farklı konuşma tarzları vardır. O (c.c.), tarih boyunca kitaplar, sayfalar göndererek, ayrıca kalplere gönderdiği ilhamlar yoluyla insanlarla konuştuğu gibi hayvanlarla, bitkilerle ve cansız varlıklarla da çeşitli dillerde konuşur. Bazen kelâmı, bazen hikmeti, bazen kudreti bazen de diğer isim ve sıfatları ile konuşur. Bunu hem Kuran’daki ifadelerden hem de alemdeki düzen dilinden anlıyoruz.

Yaratılan maddi alem ve bu alemde meydana gelen olaylar da Allah’ın varlıklarla konuşma şekillerinden biridir. Bu açıdan bakıldığında aslında bütün varlık ve olaylar, insan için bir beyandır. Çiçek böcek kendi tabiî haliyle bize bir şeyler fısıldadığı gibi depremler, ekonomik krizler, hastalıklar da önemli hakikatleri hatırlatırlar. Bir beşer olarak bu mesajları alma kudretine sahip miyiz? Herkes varlığın dilini çözüp, Yaratıcı’nın ne dediğini anlayabilir mi? Bu meselenin hem inanca hem de analitik bakışa ihtiyaç duyan yönleri vardır.

Biz bir müslüman olarak, inancımızın gereği, hiçbir şeyin tesadüfen olmadığını, her şeyin üzerinde Allah’ın ilim, hikmet, irade ve kudretinin hakim olduğunu düşünürüz. Bu temel bakış açısından hareketle depremin de kesinlikle tesadüf olmadığı/olmayacağı açıktır. Sebebi ne olursa olsun, insanın ihmali, kusuru, günahı veya müdahalesi bulunsun ya da bulunmasın, netice olarak depremler insanlara kendi diliyle çok şeyler söyler.

En başta depremler, bir temel prensip olarak insanlara canın ne kadar önemli olduğunu bir anda kabul ettirir. Çünkü deprem esnasında herkes can derdine düşer. O korkunç sesler ve hareketler arasında hiç kimsenin, arabasını, altınını, eşyasını, parasını düşünecek hali yoktur. Herkes canını sağ salim dışarı atmakla meşguldür. İşte bu hal, dinin ortaya koyduğu ve korunması gereken beş temel unsurdan biri olarak kabul ettiği canın ne kadar değerli olduğunun çok fıtrî ve pratik bir ifadesidir. Depremler bize der ki: Canınız ne kadar da değerli görüyorsunuz. İşte bu yüzden binalarınızı inşa ederken, şehir planlaması yaparken ona göre düşünün. Canı aziz tutun, canları düşünerek işinizi sağlam yapın. Çok kazanma hırsına düşüp cana zarar verecek işler yapmayın. Malzemeden çalmayın, malzemeyi insan için kullanın. Mala tamah edip beton beton üstüne yığmayın, kendinize nefes aldıracak mekanlar bırakın. Canı; mala, paraya, mekana feda etmeyin, aksine bütün bunları cana hizmetkar yapın.

Depremler, sebepler dünyasında yaşayan insanlara sepeplere riayet etmelerini salıklar. Onlara, deprem bölgesinde yaşadıklarının farkında ve şuurunda olmalarını, buna göre strateji üretmelerini, evlerini ovalara, ekim alanlarına, deniz kenarlarına değil, Kur’an’da da işaret edildiği üzere yeryüzünün sütunları, kazıkları olan dağlara veya dağ yamaçlarına yapmalarını ilham eder. Diğer yandan çok katlı ve birbirlerine yakın binalar yapmamalarını, yapmak zorunda kalsalar bile depreme dayanıklı binalar inşa etmelerini, bu konuda son teknolojiyi kullanmaları gerektiğini hatırlatır. Depremler, işini iyi yapmayan; çürük zeminlere bina diken, malzemeden çalan müteahhitlerden, o müteahhitlere imkan ve yetki veren yetkililerden, adeta katliama hazırlık yapar gibi şehirleşme planları yapan ve buna dair kanun çıkaranlardan hesap sorulmasının gerekliliğini de bildirir.

Depremler bize der ki: “Zulmetmeyin, zulme meyletmeyin, zalime arka çıkmayın, günahları yaymayın, teşvik etmeyin, günah işleyene işlediği günahı sürdürmesi ve büyütmesi konusunda cesaret vermeyin, günahlarda yardımlaşmayın, elinizi adaletsizlikten, hukuksuzluktan, ahlaksızlıktan çekin, adil olun, hakkın yanında durun, zalime tavır koyun. Kendinize gelin, Allah tarafından yaratıldığınızı ve O’na kul olduğunuzu unutmayın. Üzerinize düşen size emredilen görevleri yerine getirin. Allah’a karşı da insana karşı da tabiata karşı da mütevazi olun, gaddar zalim olmayın. Eğer bunları yapmazsanız; kendi elinizle gerek insanın ve onun meydana getirdiği toplumun fesadını elinizle hazırladığınız için gerekse bu ifsat olmuş insanın ve toplumun doğayı (sebepleri de göz ardı ederek) tahrip etmesi neticesine dolaylı da olsa dahliniz olduğu için sıra halinde felaketler kapıda demektir. Allah terbiye edici, ibret verici ve düşündürücü unsur olarak bizi gönderir. Biz de size bu hakikatleri hatırlatırız. İbret alırsanız, düşünürseniz, tevbe istiğfara yönelirseniz, kendinizi gözden geçirir, hem Allah’ın kelâm sıfatından gelen kitabını hem de kudret ve hikmet sıfatından gelen tekvini ayetlerini tetkik, tefekkür edip boyun eğerek takva dairesine girer ve Allah yoluna koyulursanız ne âlâ! Yoksa felaket üstüne felaket yaşamaya devam edersiniz. Dünyanız da ahiretiniz de berbat olur!”

Depremler, birer musibet olmakla beraber içlerinde inananları teselli edecek müjdeler de barındırırlar. Hadisin de ifadesiyle depremde giden canlar şehitlik makamı kazanır, zayi olan mallar sadaka, çekilen sıkıntılar da günahlara keffaret olur. Depremler, gelecek hayata dair tecrübeler sunar. Dünya hayatının faniliğini, ölümün nasıl bir anda geldiğini gelebileceğini, dünyalık şeylerin aslında ne kadar da değersiz olduğunu, ardına düşüp uğruna kavga edilecek bir değer olmadığını anlatır. Depremler gözümüzde dünyayı dünyalık şeyleri küçültür, imanı, ahlaki değerleri, insani ilişkilerin kıymetini büyütür.

Depremler der ki: “Ben geldiğimde zalim mazlum ayırt etmem, ölürken herkes benzer şekillerde ölür fakat dirilirken herkes, hadisin de ifadesiyle niyetine, inancına ve ameline göre dirilir.” Depremlerde zalimle mazlumun, suçluyla suçsuzun, günahkarla masumun beraber ölmesi bir imtihan noktasıdır. İnsan bunu anlamakta güçlük çekebilir. Ancak Kur’an’ın ve Efendimiz’in (sav) beyanlarına dayanarak rahatlıkla diyebiliriz ki hiç bir iyilik zayi olmaz, hiç bir iman kırıntısı boşa gitmez, hiç bir mahrumiyet ahirette karşılıksız kalmaz, hiç bir masumiyet değersizleştirilmez. Nitekim biz bu gerçeğin açık örneklerini daha hayattayken görmeye başlıyoruz. Hiçbir iyilik de hiçbir kötülük de dünya ölçeklerinde karşılıksız kalmıyor. Hiçbir şeyin tam karşılığı burada verilmese de fakat tamamen de karşılıksız kalmıyor. Hiçbir şeyin tamamen karşılıksız kalmaması, aklın kıyas yoluyla bir gün her şeyin tam karşılığını alacağı bir günün geleceği neticesine ulaştırır. Kuran ve hadisler de bu konuda akla yol gösterir, yardım eder.

Depremler der ki: “Ben bir dayanışma zamanıyım. Katılaşmış kalplerin yumuşayacağı, kitlesel dargınlıkların, kırılmaların giderileceği, toplumsal kaynaşmanın gerçekleştirileceği fırsatlarla gelirim. Eğer bu fırsatları iyi değerlendirirseniz, ben bir nimet olabilirim. Değerlendiremezseniz, tam aksine bölünmeleriniz, karşılıklı kızgınlıklarınız, kin ve nefretleriniz artar, azap içinde azap olurum. Bu yüzden insan ayırt etmeden, toplumu kutuplaştırmadan herkese ulaşmaya, her insana el uzatmaya, birbirinize teselli olmaya çalışın. Enkazın içinde gönül sarayları inşa edin. Acılar dinsin, yaralar sarılsın, yüzler gülsün, dünyaya ve ahirete dair ümidiniz artsın. Öyle yardımlaşın ki, yardım elini tutan herkes “İyi ki varsınız! Dünyada uzanan bu ellerin ahirette de imdada yetişeceğini ümit edebiliriz.” desin ve imanın huzurunu yaşasın.

Depremler der ki: “Dünyada mutlak kötülük olmadığı gibi mutlak iyilik de yoktur. Yani iyilik de kötülük de görecelidir. İnanca, bakış açısına ve değerlendirmeye göre değişir. Siz pek çok şeyi kötü görürsünüz de onu iyi değerlendirip iyiliklere ulaşan, acıdan en tatlı meyveler devşiren niceleri vardır. Herkes bakış açısının ve inancının meyvesini yer. Güzel gören güzel düşünen hayattan lezzet alır. Kötü gören kötü düşünen ise kahır üstüne kahır yaşar. Nihayetinde Allah zalim değildir, Adil’dir. Acımasız değildir, sonsuz merhamet sahibidir. Aciz değildir, her şeye gücü yeter. Siz de biz olaylar da O’nun emri altındayız. Fakat bazen bizim gibi felaketleri göndererek sizi imtihan eder, yönünüzü ne tarafa döneceğinizi size gösterir. Sizi tatlı günlerin meltemlerinde rahat ettirdiği gibi felaketli günlerin fırtınasında, tipisinde boranında da pek çok nimetin farkına vardırır. Hep tatlı hatıralar yaşamazsınız dünyada. Bazen acılarla tanışır, onlarla yaşamak zorunda kalır ve böylece nimetin, hayatın, bazen bir yudum suyun kıymetini anlarsınız. Mukavemetiniz, sabrınız artar. Nimetin farkına varmak, sabretmek, merhamet duygularının coşması öyle büyük faziletlerdir ki, bazen bunu gece gündüz yaptığınız ibadetlerle elde edemeyebilirsiniz. Allah size kestirmeden bu farkındalığı yaşatır ve bir ömür yetecek sermaye bahşeder.

Hasılı, depremler canlı birer dil kesilir ve bize pek çok şey anlatır. Keşke onların anlattıklarını gereği gibi anlayabilsek. Depremlerin bizden götürdükleri çoktur belki ama getirdikleri -değerlendirenler için- ondan daha fazladır. Temennimiz hem dünyada hem de ahirette kazançlı olmak için, her olayı olduğu/olması gerektiği gibi bu felaketleri de inancın, kulluk şuurunun, insanî değerlerin ve sağlam bakış açısının gölgesinde değerlendirmek, tetkik ve tefekkür etmek, ve gerekli dersleri almaktır.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...