DERLEYEN : ERDEMLİLER YOLU AKADEMİ
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
İşte onlar, gösterdikleri sabır ve sebattan dolayı çifte mükâfat alırlar. Onlar kötülüğe iyilikle mukabele eder ve kendilerine nasip ettiğimiz mallardan, Allah yolunda harcarlar. (Kasas, 54)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Müspet Hareket hakkındadır.
Müspet hareket; yapıcı, imar edici, eksiklikleri giderici, pozitif bir tavır sergilemek demektir. Zıttı ise, ‘Menfî Harekettir.’
Müspet hareket; barış, dostluk, kardeşlik, uzlaşma, yardımlaşma ve imar iken, Menfî hareket ise savaş, düşmanlık, anlaşmazlık, kavga, çatışma ve tahriptir.
Fert ve toplum hayatının barış ekseninde sürekli devam edebilmesi için müspet hareket tarzının gerekli olduğu muhakkaktır. Zira bu hareket tarzı, kavga, çatışma, bedbinlik ve toplumu gerginliğe sevk edebilecek her türlü tavır ve davranıştan kaçınmayı esas alır. Bir insanın dâhiyane fikirleri ve kabiliyetleri olsa bile, toplumla uyumlu bir diyaloğa girmedikçe, ondan istifade etmek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla müspet hareketin en temel esası, toplumla barışık ideal bir insan portresine dayalı olmasıdır.
“Müspet hareket; insanın, ‘Benim yolum, hizmet metodum güzeldir.’ duygu ve düşüncesi içinde mesleğinin muhabbetiyle yaşaması, asla gönlünde başkalarına adavete ve düşmanlığa yer vermemesidir.” Başkalarının yolunu tahrip etmekle meşgul olan bir insan, müspet değil menfi hareket ediyor, kendi mesleğine zarar veriyor, günah işliyor demektir.
Bediüzzaman bu hakikati şöyle formüle eder: “Bizim vazifemiz, müspet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Bizler toplumda asayiş ve düzeni sağlayacak olan, bu müspet iman hizmetinde yaşayacağımız her bir sıkıntıya karşı, sabır ve şükürle mükellef kılındık.” Bu tavır toplumda huzur ve güvenin sağlanmasına matuf olduğu gibi büyük bir fedakârlık gerektirmektedir. “…Otuz senedir müspet hareket edip menfiliğe bulaşmamak için (hakkım olduğu hâlde) bana karşı yapılan muamelelere hep sabır ve rıza ile mukabele ettim.”
Aziz Müslüman! Şu bilinmelidir ki ancak müspet hareket kavramı etrafında kalıcı bir barış ortamı inşa edilebilir ve şartlar yerine getirildiğinde bu önemli fırsat her zaman mümkündür. Farklı fikirleri kavga sebebi değil, zenginlik olarak görmeliyiz. Hangi fikirde olursa olsun, toplumları yönlendiren aydın insanlar bir hoşgörü zemininde buluşabilirler. Belki bu yolla yaşadığımız toplumun ve insanlığın ortak problemlerine çözüm bulunabilir ve sürdürülebilir barış ve huzur ortamı tesis edilebilir. Evrensel insanî değerlerin içimizde hayat bulması, doğayı koruma ve bütün dünyayı yemyeşil bir çehreye büründürme adına da fikir alışverişinde bulunulması gerekir.
Müspet Hareketi İnşa Eden Temel Esaslar şunlardır:
(1) Muhabbet Fedaisi Olabilmek
“Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur.” Geleceğin aydınlık ve mesut dünyalarını ancak muhabbetle şahlanmış sevgi kahramanları, muhabbet fedaileri inşa edecektir. Şu bir gerçektir ki, dünyada hiçbir değerin, sevgiye karşı koyması ve onunla rekabet edebilmesi mümkün değildir. Bugüne kadar şeytanın en tehlikeli oyunlarını boşa çıkaran bir sır varsa, o da sevgidir. İnsanlık tarihi göstermiştir ki Peygamberler; firavun ve nemrutların azgınlık ve öfke ateşlerini hep sevginin o büyülü atmosferinde söndürmüşlerdir.
(2) Yaşatma İdeali veya Fedakârlık
Müspet hareket, ferdin yaşadığı toplum ve topyekûn insanlık adına şahsî yaşama zevklerinden fedakârlık yaparak, bir mânâda başkaları için yaşayan ideal insan modelini esas alır. “Sadece kendini düşünen, ya hiç insan değildir veya eksik bir varlıktır. Gerçek insanlığa giden yol, başkalarını düşünürken gerektiğinde kendini ihmal etmekten geçer. Olgun insan ve gerçek dost, Cehennem‘den çıkışta ve Cennet’e girişte bile ‘buyurun’ demesini bilendir. Hakikî insan, şartlar ne olursa olsun, kendi kovasına süt sağarken, başkalarının kovasını da boş bırakmaz.”
(3) Dil ve Üslûp Nezaheti veya Kavl-i Leyyîn
Muhterem Müslümanlar! Nezaketli, yumuşak, şefkatli, kin ve nefret barındırmayan, ötekileştirmeyen, nezih bir dil ve üslûba sahip olma insana bahşedilmiş en büyük nimetlerdendir. Üslûp; meselelerin zamana, şartlara, muhatap ve konjonktüre göre nasıl ve ne şekilde icra ve ifade edilmesi gerekiyorsa, ona göre icra ve ifade edilmesidir. Başka bir deyişle, “Dövene elsiz, sövene dilsiz ve kalb kırana karşı da gönülsüz yaşama” üslûbunun çizdiği bir çerçevede hareket…
Mesleğimiz, nezihâne, nazikâne, kavl-i leyyîndir.” buyuran büyük zatlar, böylesi hâl ve tavırların referansını İslâmî esas ve disiplinlerden almıştır. Zîrâ İslâm, “kötülükleri iyilikle savmayı”, hak ve hakikate davet için firavunun karşısına çıkıldığında dahi kavl-i leyyîn, yani yumuşak söz ve hâl yolunu emir ve tavsiye etmektedir. Allah celle celâluhû ve celle şânuhû Hz. Musa’ya (aleyhisselâm) hitaben, Firavun’a karşı: “Ona yumuşak söz söyle, belki düşünür ve ürperir.” diyor. Bu demektir ki, muhatap, insanlara yıllarca kan kusturan zalim Firavun bile olsa, mesajın hedefe ulaşabilmesi için yumuşak söz ve tatlı dille ifade edilmesi gerekir.
Aziz kardeşlerim! Rabbimizden niyazımız şudur: Ey yüce Rabbimiz! Bizleri mü’mince üsluba sahip, müspet hareketi hayatının gayesi yapmış, mahlukatın olan bütün varlığa muhabbet besleyen, sevdiğin ve seni seven kullarından eyle. Amin!