Cemaatin işlediği 11 buçuk cinayet! | Ekrem Dumanlı

Yazar Mizan

31 Mart, Bediüzzaman’ın 15 Temmuz’udur.

O dönemde Bediüzzaman, tek bir fert olduğu için hadise kendisi ile sınırlı kalmıştır. Şayet (ilerleyen senelerde olduğu gibi) bir cemaati olsaydı, binlerce, on binlerce insan 31 Mart tezgahından dolayı eza ve cefaya maruz kalırdı…

İdamla yargılandı Üstat. Sanıklardan pek çoğu idam cezası aldı ve hüküm infaz edildi. Ağır ithamlarla yüz yüzeydi. Halkı tahrik etmek, milleti sokağa dökmek, meşru hükümeti yıkmaya çalışmak…

Güya deliller de toplanmıştı. Neydi deliller? Yazdığı yazılar, yaptığı konuşmalar…

Üstat, mahkeme karşısında hiç ama hiç eğilmedi. Kendisini idamla yargılayan mahkemenin başkanı Hurşit Paşa’nın keskin sorularına dimdik ve samimiyetle cevaplar verdi. Mesela “Sen de mi İttihadı Muhammedi’ye dahilsin?” diye sorulduğunda “Maal iftihar!” demiş ve “En küçük efradındanım ancak benim tarif ettiğim vechile…” savunmasını yapmıştır.

Bediüzzaman, kendini müdafaa ederken “On bir buçuk cinayet” işlediğini söylüyor. Cinayetle alakası olmayan hizmetlerini sıralayarak masumiyetini taçlandıracak betimlemeler yapıyor.

Muazzam bir müdafaa!

Sokrates’in müdafaasına hayran kalanların bu savunmayı hiç duymaması Bediüzzaman’ın suçu değil; belki onu kendine üstat sayanların vebalidir…

Üstat önce hizmetini bir cinayetmiş gibi anlatıp sonra sitem dolu bir sessiz çığlıkla kendini savunuyor. Mesela Doğu’da bir üniversite açılması için verdiği mücadeleyi ve kendisine yapılan makamlara ve ücretlere boyun eğmeyişini anlatarak diyor ki “Ben ki bir hamalın oğluyum…” Aslında derin bir sitem vardı söylediklerinde.  Aklını ve vicdanını kaybetmeyenlere sesleniyor…

Bediüzzaman’ın bu muhteşem müdafaasından hareketle küçük bir deneme yapmama müsaade eder misiniz?  Ben de -haddimi aşarak- cemaatin 11 buçuk cinayetini paylaşmak istiyorum sizlerle:

Birinci cinayet: Eskiden okumak, akademik kariyer yapmak şehirli elitlerin işiydi. Sonra cemaat insanlara köylerinde mahpus yaşamanın çözüm olmadığını söyledi. Devletine küskün Anadolu insanı çocuklarını büyük şehirlerin seçkin okullarına göndermeye başladı. Artık kalacak evleri, yurtları, sığınacak mekanları vardı. Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent… O güzelim eğitim kurumları muhafazakâr insanların çocuklarıyla dolmaya başladı.

Ve derin homurtular: “Siz kimsiniz ki statükoyu sarsacak bir yola girdiniz.” Evet kurulu sistem için bu bir cinayetti…

Bu cinayeti işledi cemaat… Demek ki bu günahı (!) işlememesi; Anadolu’nun kısır döngüler içinde kendini harap etmesine sesiz kalması gerekiyormuş…

İkinci Cinayet: Eskiden devlet, kutsanmış, tanrısallaştırılmış bir kavramdı. Beyni yıkanmış kitlelere göre onun gölgesine basılmaz, dipçiğinden şikâyet edilmezdi. Bazı dindarlar ‘kafir devlet’ diye fısıldaşırdı kendi aralarında.

Sonra cemaat “Devlet bizim devletimiz değil mi?” diyerek insanları devlet millet barışmasına davet etti. Başarılı da oldu. Birilerine göre ‘tanrı devlet’ anlayışına şirk koşulmuştu. Bu arkaik ve istibdatçı inancı (devleti ele geçirdiğini düşününce) yobazlar devraldı. Ve “devlette kadrolaşma” diye bir suç uyduruldu. Dün “kafir devlet yıkılacak elbet!” diye slogan atanlar, şimdi devlete tapınıyor, Cemaat’i de ‘devlete sızmakla’ itham ediyordu.  Demek devletin tanrı değil, topluma adalet, asayiş ve hizmet getiren bir araç olduğunu söylemek bir cinayetti. Ve bu cinayeti cemaat işlemiş oldu…

Üçüncü Cinayet: Bir zamanlar kendini dindar addedenler dünyayı ikiye ayırırdı. Karşı cephedeki herkesi kötü, kendi saflarındaki herkesi de iyi sanırdı. Keşke karşı tarafı birazcık tanıyabilse ve kendi değerlerini de doğru idrak edebilseydi. Tam bu noktada cemaat “kültürlerarası diyalog” diye bir çırpınış içine girdi. Ve köprüler kurdu. Sen misin haddini aşıp (!) insanlar ve toplumlar arasında diyalog kapılarını zorlayan! Kurulu nefret düzeninin çarkına çomak soktuğu için bir cinayet işlemiş oldu cemaat…

Dördüncü Cinayet: Okullar yaptı, yurtlar inşa etti, üniversiteler kurdu, dershaneler açtı… Anadolu insanının en iyi yerlere gelmesine katkıda bulundu. Oysa bu yerler, kurulu düzenin asalaklarına mahsus ve doğuştan kazanılmış haklardı. Ve cemaat insanların eğitimine müdahale ederek (!) haddini aştığı için cinayet işlemişti…

Azınlık haklarını savunmak, farklı kitlelerin düşünce inanç ve ifade özgürlüğünü müdafaa etmek cemaate mi düşmüştü! Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatleri ile bir araya gelip onların sorunlarının çözümü için platformlar oluşturmak egemen güçleri ürküttü. Cami-cemevi projesi yapmak ya da Ruhban okulunun açılması için çaba sarf etmek, cemaatin haddine miydi! Ezberleri kadar konforları da bozulanlar, cemaati yok etmek istedi. Öyle ya Anadolu’dan daha dün gelmiş, seçkinlerin hiçbir özelliğini taşımayan kişilerin haddine miydi bu işler! Demek cinayet işlemişti cemaat…

Kaynak : Tr724 | Ekrem Dumanlı

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy