Bu yöntem, ifrat ve tefritin panzehiridir.
Topyekûn tabiatın parçalarından çıkan notalara, seslere bütüncül bir nazarla kulak verenler, kendilerini âdeta bir orkestra karşısında keyifle konser dinliyor gibi hissedebilirler.
İşte bu sayede, bülbülün ötmesinden, saksağan sesine; yağmurun çiselemesinden, gök gürültüsüne; rüzgârların esmesinden, şimşeğin çakmasına kadar birbirini tamamlayan farklı farklı beste ve nağmeler duyulur.
Görüldüğü üzere herhangi bir konuya, eşya ve hadiselere ‘bütüncül bakmak’ insanı dinamik ve dengede tutar, aksi halde onu ifrat veya tefrite savurabilir.
Bu bakış açısı, sosyal bilimlerde de geçerlidir. Geçmişte yaşanan hadislerin doğruluğunu/yanlışlığını, olumlu/olumsuz yönlerini araştırır ve sorgularken, sonuçlarını değerlendirirken, tarihçiler tarafından o günkü koşulların tam olarak hesaba alınması gerekir. Bu objektif bir bakıştır ve verilen hükümlerin isabetliliğinin, bütüncül yaklaşımla bulunabileceğine bir argümandır. Aksi halde, bir köye dağın eteklerinden bakmak ile dağın zirvesinden izlemek gibi, gerçek ve söylenenler arasında uçurumlar oluşur.
Demek ki bu metot, insan düşüncesine objektiflik desteği sağlar.
Yine mahruti bakış, bireylerin dolayısıyla toplumların ahenginin korunması sağlar.
Mesela, akıllar hislerle desteklenirse rasyonalizm çukuruna düşülmez, hisler de akılla beslenirse mistisizme savrulmaz. Böylece denge, aklın ve kalbin bütüncül ele alınarak, doğrunkonumlandırılmasından sonra, tıpkı mide gibi, onların da kendine uygun gıdalarla doyurulmalarıyla sağlanabilir.
Bir sistemin tamamlanması ve kemal bulması, onu meydana getiren parçaların her birinin, diğerlerini kabullenmesiyle sağlanabilir. Her bir parça, kendini yeterli, en önemli, temel unsur görür de, diğerlerini tali farz ederse; mahruti bakış tatbik edilemez ve sistemde ciddi boşluklar oluşur. Bu boşlukları doldurmayı arzulayan heyetin hata yapma ihtimali, ferdin yanılma olasılığından çok daha düşüktür.
Bilinen veciz bir sözdeki inceliği, derinliği, maksadı tam idrak edebilmek için siyakın/sibakın yanında; o beyanın ortaya çıkmasına sebep olayın, arka planının, önünün/arkasının, başının/sonunun, çok iyi kavranması lazımdır.
Şairin, hadiselerin şokuyla “Nur istiyoruz, Sen, bize yangın gönderiyorsun.” dediğinden hareketle, ne kendisi ne de fikirleri tam anlaşılamaz. Oysa “Ye’s öyle bir bataklıktır ki, düşersen boğulursun.” mısraları da aynı şaire [1] aittir. Öyleyse, detaylarda boğulup bütün eserlerine külli bir nazarla bakmadan, bir nevi gerçek mahiyetiyle bilip değerlendirmeden, sadece tek bir cümle üzerinden hüküm bina etmek hatalı sonuç vermez mi?
Demek ki bir sözün bile, naz mı/niyaz mı, tasvir mi/gerçek mi, şaka mı/ciddi mi olduğunu karıştırmadan tam anlayabilmenin ve beyanın maksadına ulaşabilmenin bir yolu da, elbette onu, mahruti nazar ile okuyabilmektir.
Mahruti bakış, müspet hareketin düşünce ve aksiyon sahasından beslenen, filizlenen ve yeşeren ahlaki ve insani bir prensiptir.
Mesela, karşınızda kin ve nefretle dolu birileri var. Hatta ortam olabildiğine gergin ve bir çözüm arıyorsunuz. Meseleyi önce, geçmişteki sebeplerini ve gelecekteki muhtemel sonuçlarını kıyaslayarak nazara almak, sonra atılacak adımın yaşanılan zamana, istikbaldeki kuşaklara yansımalarını hesap etmek, dahası sadece o anlık zahiri tabloya göre karar vererek hareket etmemek, bütüncül bir nazarla yani problemi en makul bir şekilde basiretle çözebilme yeteneği demektir.
Dahası bu yetenekle çözülen her problem, sinelerde sinerji oluşturarak, güzel gelişmelere kapı aralayabilir. Bu yönüyle metot, müspet hareketin bir alametidir.
Netice Yerine
Bütüncül yaklaşım usulü; insanı çok yönlü bir hikmet avcısı yapar, basiret ufkunu inkişaf ettirir, kişilerin vicdan genişliğine ve irfan peteğine pozitif katkı sağlar.
Bu yöntem sayesinde kişi, Kâinatı/Kitabı, sebebi/müsebbibi, dünü/bugünü/yarını, psikolojiyi/sosyolojiyi, kimyayı/astronomiyi, dostlarını/hasımlarını birlikte okuyarak, geçmişte olanlardan hareketle gelecekte muhtemel olabilecekleri, ferasetiyle idrak edebilir.
Bu metod, kaide ile istisna münasebetini korur. Bütünü oluşturan parçalardır. Bunlar arasındaki münasebeti bilerek değerlendirme yapmak isabetli bir yaklaşımdır. Temel prensiplere bakılarak ‘parça’ hakkında yapılan yorumlar veya hükümler bizi doğruya götürür. Zaten genel disiplinler, parçalarda tanımlanan ve tecrübe edilen doğrulardan ortaya çıkar. Fakat, bir parçada genel kaideyi bozan istisnalar çıkarsa, böylesi bir konuya bütüncül yaklaşım ile çözüm aranır.
Problemlere maruz kalınca, yeni problemlere sebep olmamanın, yanlışların toplamından tek bir doğrunun bile çıkmadığı fasit dairelerde boğulmamanın ve istemeyerek de olsa komplikasyonlara düşmemenin en etkili tekniklerinden biridir; hadiselere, insana, hayata, kâinata ve topyekûn varlığa bütüncül bakabilmek.
Eğitimde bir vahidin üç yüzünden ibaret olan, bütüncül bir nazarla faaliyet yapan, dini/kalbi/akli bilimlerin öğretildiği kurumlar -isim/müsemma uzlaşması mahfuz- birbirine omuz verirse, ideal nesil ve entelektüel insanlar yetişebilir.
Hayattaki hedefi doğru tayin eden insanlar, pozitif bilimlerin gerçekleri ile manevi hakikatleri beraber mütalaa ettiklerinden, bunların birleştiği noktaları, bütüncül bir nazarla idrak etmeleri sayesinde, yolculuklarında herhangi bir tereddüt ve tenakuz yaşamazlar.
Takılmadan menzile ulaşmak için, gidilecek yolların risk ve tehlikelerine, mahruti bir bakışla, ta baştan tespit edip kabullenmek ve hazırlanmak, güzergâh emniyetini sağlayabilmenin önemli bir vesilesidir.
İstişareli hareket etmenin zemini olan meşveretler, ‘bütüncül yaklaşım metodunun’ tatbik edildiği kıymetli laboratuvarlardır. Adeta bu metod, şûranın ruhu ve nurudur.
[1] Safahat, Hakkın Sesleri, Mehmet Akif Ersoy
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN