“Bu Benim Yüküm Değil ki; Kardeşim”

Yazar Recep Atıcı

Yıl 2017 ve bir Sonbahar mevsimi. Almanya’da yapraklar çoktan kiremit rengine bürünmüş ve kış hafiften kendini hissettirtiyordu. Düsseldorf’a Köroğlu-Ayvaz ve bir de küçük oğlumuzla beraber geldik. İlk müracaat ettiğimiz mülteci kampı şehrin epey dışındaydı. Fakat orada bizi sadece üç gün misafir ettiler. Sonrasında Schleswig Holstein eyaletine bağlı Bootstadt kampına gönderdiler. Yola çıkmadan bizi yolcu eden kardeşimiz; “Tren istasyonunda sizi biri karşılayacak” diyerek bir telefon numarası verdi.

Nihayet Bootstadt’e geldiğimizde kardeşimizin dediği gibi o, bizi karşıladı. Uzatamayayım. Bu eyalete yolu düşüp de onu tanımayan yoktur. Varsa da o onun talihsizliğidir. Çünkü sizin o şehre geldiğinizi duyduysa onun sizi arayıp bulmaması mümkün değildir. İsmini versem şaşırırsınız. O, bu şehrin hem siyasi hem bürokratik hem de sıradan diyebileceğimiz şoförlük işi dahil her şeye koşan birisidir. Biz de bu ülkeye yeni gelmişiz. Yol bilmiyor, usul bilmiyoruz. Sadece bu mu? Hayır. Dil de bilmiyoruz. Anlayacağınız hem gözümüz kör, hem de topalız!

Evet, o, bizim alaylı ve mektepli dediğimiz kimselerden biri değil. Fakat feleğin çemberinden geçmiş. Feleğin sefasını da tatmış, çile ve ıstırabını da görmüş. Şimdilerde, o da bir Köroğlu-Ayvaz yaşıyor. Çocukları yuvadan uçurmuş. Eşinin ilerleyen yaşı itibariyle bazı hastalıkları var. Ancak bizim geldiğimiz dönem onun bulunduğu şehre epey iltica eden kardeşimiz oldu ve hâlâ da devam ediyor. O da eşiyle beraber tıpkı Üstadımız Bediüzzaman’ın bir göçmen kuş gibi Barla’ya gelip Muhacir Hafız Ahmet’in evini yuva seçmesiyle başlayan süreç gibi görmüş bu muhacirlerin gelişini. Hatırlarsanız, Üstadımız Hafız Ahmet’in evinde kaldığı ilk gece; “Rabbi inni messeniyeddurru ve ente erhamürrahimin…” diye iç geçirerek Rabbine yalvarır. Onun yaptığı bu zikirlerle, dualarla, yaşadıkları tahta kulübe de lerzeye gelir ve sallanır. Hemen Hatice’sini uyandırır Hafız Ahmet. “Kalk hanım” der, “kalk, başımıza devlet kuşu kondu. Eğer bu zat bizden razı olmadan Barla’dan ayrılırsa Rabbimizin yüzüne bakamayız” der. İşte o günden sonra eşiyle birlikte dünyadan ellerini eteklerini çekerek Üstadın hizmetine koşarlar.

İşte, ben ve benim gibi buraya gelip de kendisini tanıyan kardeşlerimiz onu Bootstadt’in Muhacir Hafız Ahmet’i olarak görür. O da rahatsızlıkları olan eşiyle beraber dünyadan elini eteğini çekmiş mecburi hicretle buralara gelen kardeşlerini memnun etmek için çırpınıp duruyor.

Gördüğüm bu kardeşlik bana neyi hatırlatıyor biliyor musunuz? Bana, bu kabil bir sahiplenme; “Biz büyük bir aileyiz” mottosunu hatırlatıyor. Kan bağlarının olmadığı ve belki de insanın kendi evladının, hatta anne babasının bile yapmadığı yardım ve fedakarlığı yapması hem düşündürücü hem de ibret verici. Allah, karı-koca yaptıkları şeylerin karşılığını mizanlarına koysun.

Hayatı boyunca büyük bir özveri ile çalışıp didinip elde ettiği her şeyini bu yaşlılık günlerinde rahat bir şekilde harcama, eş-dost, akraba ve arkadaşları ile birlikte vakit geçirme varken o, bütün mesaisini bu işe teksif ediyor. Başa gelenlerden dolayı belki de içimizde en çok duyarlılık gösteren birisi. Fakat, kader diyor ama kader derken insanın bilgisini, iradesini, kudretini de inkâr etmiyor. Sadece kaderin üstündeki o kaderi belirleyen Zat-ı Ecelli A’la’ya daha fazla vurgu yapıyor.

Bu süreçte, bu zatın bu duruşu karşısında, “Duruşuna kurban olayım!” dedim. Bunu bir kelime ile ifade et derseniz onun adı “direniş”tir. Dün diriliş erleri olarak çalışan bu insanlar şimdi direnişin sembolü haline geldiler. Bir hadiste ifade edildiği gibi “Birbirlerini Allah için seven, birleşmeleri de ayrılmaları da Allah için olan” insanların günümüzdeki örnekleri. Meşhur hikayedir. Hani kardeşini sırtlayıp dağa çıkarmakta olan bir çocuğa: “yükün ağır” demişler. O da: “Bu benim yüküm değil ki; kardeşim” demiş ya… İşte onun herkese sahip çıkması bana bunu hatırlattı.

Bundan bir hafta önce kadar yine kendisini ailecek ziyaret ettim. Yine bu meyanda biraz lafladık. Artık vakit geç olmuştu. Son olarak kendisine Ahmet Kurucan Bey’in yazdığı bir yazıda geçen şu sözü söyledim. Abi: “Hayat her şeyiyle güzeldir ve özeldir. Yaşamaya değer.” O da bana “Doğru söylüyorsun hocam” dedi ve müsaade isteyerek ayrıldık.

Seni seviyoruz A….. Ağabey. Yüzündeki çocuk masumiyeti, hanendeki ay ışığı, kalbindeki iman nuru hiç eksilmesin. Sadece seni tanımak için buralara gelinirdi ve Rabbim bizi senin gibi Hak dostlarıyla tanıştırmak için buralara gönderdi. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra buralara geldik. Fakat geldiğimize değdi. İyi ki gelmişiz, sizi tanımışız, tanışmışız. Allah ebeden razı olsun.

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy