Biz Bize Düşeni Yapmaya Çalıştık!

Yazar Recep Atıcı
web

“Dışarıdakiler, tahliye olanlar ve yurtdışına gidenler…! Bizi burada unutur ve kendinizi kurtulmuş bilmenin rahatlığıyla hayatınıza devam ederseniz, hakkım size haramdır.”  Böyle diyordu, yıllardır tutsak edildiği hücresinden dışarıdakilere seslenen bir yargıç.

Evet, hem hücrede, hem zindanda, hem dışarıda olmasına rağmen özgür olamayan kardeşlerimiz için 2 Ekim Çarşamba günü Strazburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önündeydik.

web

Haber sitelerinde farklı rakamlar olsa da binlerce arkadaşımız kardeşimiz oradaydı. Ve “Geciken adalet, adalet değildir” dediler.

AIHM bunu duydu mu? Onu bilemiyorum. Ama bizler sağır Sultana bile duyuracak kadar sesimizi yükselttik. Yani karınca misali o yolda olmaya çalıştık. Ümit ediyoruz ki onlar da duymuşlardır.

Nasıl orda olamayız ki? Enes Kanter ta ABD`den kalkıp gelmiş. Bir kaç aylık bebeğini alıp geleni de oradaydı. Yetmişinde yaşlanmayan delikanlıları da, tekerlekli sandalyede geleni de vardı.

Gün boyu yağan rahmet damlaları altında hep birlikte oradaydık.

Niye mi oradaydık?

Çünkü zulme dur demek üzerimize bir vecibeydi. Kız çocuklarını yargı yoluyla taciz eden savcı ve hakimlere sesimizi duyurmak için oradaydık.

Bazılarımız bunu nereden çıkardınız diyebilir.

Halbuki Kur’an’da bunun örnekleri var. Mesela Mü’min Suresi 28. ayette geçen şu ifadeler: “Firavun hanedanından olup o zamana kadar iman ettiğini saklayan biri kalkıp şöyle dedi: “Ne o, siz bir insan, “Rabbim Allah’tır! ” dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz?

Bu, zulme karşı her türlü riski göze alarak yapılan bir ses yükseltmedir.

Bir diğeri ise; Yasin Suresinde geçen şu ayettir: “Ey Kavmim, kendileri hidayette olan ve sizden de hiçbir ücret istemeyen bu insanlara uyun!” (Yâsîn, 21)

Tefsirciler bu çağrıyı yapan zatın Habib-i Neccar olduğunu söyler. O, zulmedenleri adalete, tecavüz edenleri hadde, cehaletin karanlığında boğulanları aydınlığa çağırır.

Tahmin edeceğiniz gibi bu çağrının mukabelesi kabalık ve zorbalık olur. Kent halkı, elçilerin kendilerine uğursuzluk getirdiği iddiasıyla onları taşa tutmak ister.

Habib-i Neccar, tehditlere aldırmaksızın kötülükte sınır tanımayan bu topluluğun karşısına dikilir. Dünyevi imkânları ellerinde bulunduran bu topluluk bütün duygu, düşünce ve kabiliyetleri ile menfaatlerini korumaya çalışmaktadır. Dolayısıyla her muhalif ses susturulur, her adalet davetçisi “düzen bozucu” bugünkü tabirle “terörist” olarak damgalanır.

İşte, Habib-i Neccar tam bu gerilimin ortasında çıkar sahneye. Şehrin en uzak köşesinden hakka şahitlik etmek, “doğru söylüyorlar” diyebilmek için ölümü göze alarak gelir.

Allah aşkına bizim Strazburg AİHM önünde yapmaya çalıştığımız şeyin bundan farkı var mı ki?

Demem o ki, bu yolu ilk olarak biz keşfediyor değiliz. Mekke devrinde Hz. Ebubekir efendimizin de böyle bir çıkışı vardır. Bir gün Rasûlullah (sav) Efendimiz’i Kureyşlilerden bazıları öldüresiye itip kakıyordur. O sırada kimse onun yanına yaklaşıp da kendisine yardım edemez. Ancak Hz. Ebûbekir (r.a.) koşarak gelir ve bir yandan onları dağıtırken bir taraftan da: “Yazıklar olsun size! Bir adamı Rabbim Allah dedi diye öldürecek misiniz” der.

Bugün Türkiye’de zulüm kapalı kapılar ardında. Halkın bile bir çoğunun haberi yok. Gazeteler ve televizyonlar lâl kesilince nerden bilsinler ki!

Tek bir suçu olmayan yüz binlerce insan zindanlarda işkence görüyor. Hamile kadınlar, dördüncü evre kanser hastaları…

Zindana sokamadıklarına dışarıda işkence ediyorlar. Sadece bu yüzden bir çok insan Ege’nin ve Meriç’in sularında boğuldu.

Bazı cezaevi müdürleri dilediğini tahliye ediyor, dilediğini yasal hakkından mahrum bırakıyor. O kadar çok örnek var ki…

O halde elimizden bir şey gelmiyor diyerek olanları kabullenecek miyiz?

AİHM gibi mahkemelerin kararlarını etkileyen en önemli faktörler bağımsız medya, sivil toplum örgütleri ve kamuoyu baskılarıdır. Bu tür ses yükseltmeler, onların ellerini güçlendirir.

Aslında keşke bununla kalmayıp daha farklı insan hakları savunucusu kuruluşların önünde de bir araya gelebilsek. “Niçin milyonlarca mazlum ve mağdura karşı adaletin gereğini yapmıyorsunuz” diyebilsek.

Bu eylemlerle dünya medyasının gözleri açılır mı? Rabbim dilerse niye olmasın? Biz, bu eylemleri hem o kardeşlerimize vefamızı göstermek için yapıyoruz.

Ve son olarak bir gün tarih önünde yüzümüze tükürmek isteyenlere karşı “Biz bize düşeni yapmaya çalıştık!” diyebilmek için yapıyoruz.

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

web

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy