236
Cenab-ı Hak peygamberleri toplumlara, iman ve ahlak konusunda rehberlik yaptıkları gibi insanların maddi ilerlemeler konusunda da önderlik yapmaları için göndermiştir. En azından ilham kaynağı olmuşlardır. Hatta ilhâm kaynağı olmaya devam etmektedir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu hususta ilk orijinal görüşleri ileri sürerek tefsirde yepyeni bir anlayışı ortaya koymuştur: “Cenab-ı Hak, ‘Muhakkak Allah’ın Resulü Muhammed’de sizin için en mükemmel bir örnek vardır.’ (Ahzab Suresi 21) buyurarak peygamberlere her konuda mutlak olarak uyup tâbî olmayı emrediyor. İşte peygamberlerin mânevî kemâlâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, MÛCİZELERİNDEN bahsetmesi de onların benzerlerine yetişmeye ve taklitlerini yapmaya bir teşviki hissettiriyor. Hatta denilebilir ki, mânevî kemâlât gibi maddî kemâlâtı ve harikaları dahi en evvel MUCİZE ELİ insanlığa hediye etmiştir. İşte Hz. Nuh Aleyhisselamın bir mucizesi olan GEMİ ve Hz. Yusuf Aleyhisselamın bir mucizesi olan SAATİ, en evvel insanlığa HEDİYE EDEN MUCİZE ELİDİR. Bu hakikate lâtif bir işarettir ki, sanatkârların ekseni, her bir sanatta birer peygamberi PÎR kabul ediyorlar. Mesela, GEMİCİLER Hz. Nuh Aleyhisselamı, SAATÇILAR Hz. Yusuf Aleyhisselamı, TERZÎLER Hz. İdris Aleyhisselamı…
“Evet Madem Kur’an’ın her bir âyetin, çok irşad yönleri ve müteaddit hidayet cihetleri olduğunu ehl-i tahkik (derin ve detaylı bilgi sahipleri, büyük ilim adamları) ve belâğat ilmi ittifak etmişler. Öyle ise Mucizeli Beyan Kur’an’ın en parlak âyetleri olan Peygamberlerin Mucizelerinden bahseden âyetleri sadece tarihî birer hikaye olarak değil, belki onlar pek çok irşad mânalarını içlerinde barındırıyorlar. Evet, Kur’an Peygamberlerin Mucizelerini zikretmesiyle fennin ve insanların sanat dallarında ulaşacaklar, en son hududunu (nirengi noktalarını) çiziyor. En ileri hedef ve gayelerine parmak basıyor. En nihayet hedeflerini tayin ediyor. İnsanların arkasına teşvik elini vurup o hedef ve gayeye sevk ediyor…
“Mesela: Hz. Süleyman Aleyhisselamın bir mucizesi olarak havanın emrine âmâde kılınmasını beyan eden ‘Süleyman’ın emrine de rüzgarı verdik. Onun sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü de bir aylık mesafe idi.’ (Sebe Suresi, 34/12) âyeti, ‘Hz. Süleyman bir günde havada tayaran ile (uçarak) iki aylık bir mesafeyi kat’etmiştir.’ der. İşte âyet işaret ediyor ki, insanlara havada böyle bir mesafeyi kat etmek için yol açıktır. Öyle ise, ey insan! Maden sana yol açıktır; bu mertebeye yetiş ve yanaş. Cenab-ı Hak, şu âyetin lisaniyle mâne diyor: ‘Ey insan! Bir kulum, nefsinin hevasını kötü arzusunu terk ettiği için havaya bindirdim. Siz de nefsin tembelliğini bırakıp bazı kanunlarımdan güzelce istifade etseniz, siz de binebilirsiniz.’
“Hem mesela: Hz. Süleyman Aleyhisselam, Belkıs’ın tahtını yanına getirtmek için vezirlerinden celb ilmini bilen bir âlim, dedi ki: ‘Gözünü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim.” (Neml Suresi, 27/40) Zaten bu sözü söyler söylemez kraliçenin tahtı, hemen yanı başında hazır oluvermişti. Bu âyet işaret ediyor ki; uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sureten hazır hâle getirmek mümkündür. Hem vâkîdir ki, Peygamberliğiyle beraber saltanatla müşerref olan Hz. Süleyman Aleyhisselam, hem (İsmet sıfatı ile) masumiyetinde, hem de adâletine vesile olmak için pek geniş olan memleketin her tarafına bizzat zahmetsiz muttali olmak ve raiyyetinin ahvâlini görmek ve dertlerini işitmek, bir mucize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir. Demek, Cenab-ı Hakk’a itimad edip Süleyman Aleyhisselamın ismet sıfatı ve masumluk diliyle istediği gibi, o da istidat lisanıyla Cenab-ı Hak’tan istese, âdetlerine, kanunlarına ve inayetine uygun hareket etse, ona dünya, bir şehir hükmüne geçebilir. Demek; Kraliçe Belkıs, Yemen’de iken, Şam’da aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür. Elbette taht etrafındaki adamların suretleri (görüntüleri) ile beraber (televizyonda olduğu gibi) sesleri de işitilmiştir. İşte, uzak mesafeden görüntü ve seslerin celbine haşmetli bir surette işaret ediyor ve mânen diyor: “Ey ehl-i saltanat! Tam adâlet yapmak isterseniz Süleyman Aleyhisselam gibi, yeryüzünü etrafiyle görmeye ve anlamaya çalışınız. Çünkü, adâleti kendisi için bir fıtrat, bir tabiat haline getirmiş bir hükümdar, halkını çok sever bir padişah; memleketinin her tarafına, her istediği vakit haberdar olmak derecesine çıkmakla mânevî mesuliyetten kurtulur veya tam adâlet yapabilir…” (Yirminci Söz, İkinci Makam)
yetten, Hz. Süleyman Aleyhisselamı bir taraftan uçaklardan daha hızlı bir şekilde ülkesini gezip kontrollerini yaparken, bir yandan da âdil mahkemeler kurup adâleti sağlıyordu. Tahtı getirdiği, hatta görüntüleri bile göz önüne getirip olup biteni görerek kararlar vermesi, hakîkî adaleti temin etmesi meselesi, bize MOBESE KAMERALARINI hatırlatıyor.
Kaynak:Abdullah Aymaz | Samanyoluhaber