“İlkokula altı yaşımda başlamıştım… benim asıl dersim (sınıflarda değil) teneffüslerde başlıyordu. Zira, herkes oyun oynarken ben koridor duvarlarında asılı Türk Büyüklerinin tablolarını bir yandan hayran hayran seyrediyor bir yandan biyografilerini ezberliyordum. Hele, Yavuz Sultan Selim’in profilden, incili kolyeli, küpeli bir portresi vardı ki seyrine doyamıyordum. Rahmetli babamla da bu hissiyatımı paylaştım ve Yavuz’un yağlıboya bir portresini yapmak istediğimi söyledim. O da ne bilsin resim boyalarının farklı olduğunu, gitmiş sanayi tipi beş kutu boya almış. Ama ilginçtir; ana renkler… Mavi, kırmızı, sarı, siyah, beyaz… Resim yapmaya böyle başladım…”[1]
Bu satırlar, 53 yaşından sonra Amerika’ya savurulmuş, diğer bir deyişle cebri hicretle ülkesini terk etmek zorunda kalmış olan Bekir Salim abimize aittir. Bekir Abimiz, benim ilk girişinden bir paragraf verdiğim o yazısında uzun uzadıya resim sanatının yardımıyla yapmaya çalıştığı değişik projelerden bahsetmiş. Bu projeler içinde beni en fazla heyecanlandıranı ise, “Hizmet Müzesi” projesi oldu. Bu gayret öyle ümit ediyorum ki, gerçekten tarihe not düşecek bir çalışma olacaktır.
O, yapacağı bu, ‘Hizmet Müzesi’ni tarif ederken şöyle diyor: “Hizmet Müzesi; “Gel! Kim olursan ol! Gene gel!” diyen Mevlâna’nın muhabbet ve hoşgörü enginliğini “Sen bekle biz gelelim” diye bir başka boyuta taşıyan aksiyon ve gönül insanlarının hikâyesidir… (Yani) Günümüzün Mevlânaları…”
Bekir Abimiz, kendi hayal dünyasında tasarladığı Hizmet Müzesi’nin ilk girişini şu şekilde planlamış: “Üstad Hazretlerinin Tiflis’te Rus komiserle olan sohbeti büyükçe bir tablo ile hikâye edilecek ve bu tablo müzenin girişinde ziyaretçileri karşılayacak… (Müzenin diğer bölümlerinde ise) Üstadın hayâllerini gerçekleştirme cehdindeki bu gönül insanlarının, hizmet âşıklarının her adımı yağlı boya tablolarla anlatılacak.”
Bu gerçekten muhteşem bir tasarım. Herkesin malumudur ki günümüzün nesilleri uzun uzadıya kitaplar, biyografiler okumuyor. Malumunuz, bu Hizmet Hareketi’nin Samsunlu Hocası olarak, en çok bilinen Mehmet Ali Hocamızın, “Hatıralar Işığında Hayatım” isimli kitabı yeni yayımlandı. Henüz matbaa mürekkebi kurumadan sipariş edip aldım ve okudum. Bu köşede de bir yazı yazdım. Ancak etrafımda tanıdığım onca insanın merak edip bu kitabı henüz alıp okumadığını gördüm. Bunu yadırgamıyorum. Zira, yeni kuşakların alışkanlıkları bizlere benzemiyor. Onlar daha basit, daha kısa ve aynı zamanda hazmı kolay olan malumatlardan hoşlanıyorlar. İşte bu açıdan Bekir Abimizin bu projesi çok önemli. Hele ki müze haline getirilip hem kalıcı hale getirilmesi, hem de sanal ortamlarda takdim edilecek olması çok ama çok muhteşem bir çalışma olacaktır.
Peki, el emeği, göz nuru ciddi emek isteyen bu projeyi gerçekleştirmeyi hedefleyen Bekir Abimiz bizden ne istiyor?
Öncelikle bu proje hakkında fikri olan herkesin söyleyeceği şeylerin, kendisi için ‘altın, zümrüt, yakut’ değerinde öneme haiz olduğunu ifade ediyor.
İkinci olarak, şu ana kadar vefat eden abilerimizle ilgili ellerinde ciddi manada fotoğraf, bilgi, doküman, hatıra olanlar varsa ki, bunlar; gözlük, kıyafet, el yazısı ve müzede portresinin önünde camekân içinde sergilenebilecek her şey… Evet bunlarında bu müzede sergilenmesi çok önemli.
Ayrıca büyük tablolarla anlatmayı hedeflediği ibretlik hadiseler… Nedir bunlar? Meselâ 1992 yılında ilk defa yurtdışına giden hizmet gönüllülerinin Hocaefendi’nin takkesinden kur’a çekme meselesi gibi. Yani mutlaka bu müzede olmalı diyeceğiniz hikâyeler…
Evet, güzel insanlar, Bekir Abimizin hayalini kurduğu bu müze elbette tek başına altından kalkılması imkânsız denebilecek kadar zor bir iş. İşte, bu açıdan, tamamen gönüllülük esasına dayalı; Photoshop, yapay zekâ, internet kullanımı, sosyal medya konusunda uzman olan arkadaşların bu Abimize yardımcı olması gerekiyor ki, bu proje bir an önce hayata geçirilebilsin.
Ayrıca resim sanatıyla ilgili arkadaşlardan da ciddi destek bekliyor kendisi. Müzecilik konusunda eğitimi ve tecrübesi olan arkadaşlar için ise, ‘baş tâcı’ diyor.
Evet, Bekir Abimizin Hizmet Hareketi adına yapmayı planladığı “Adanmış Ruhlar Müzesi” gerçekten tarihe not düşecek bir çalışma olacaktır. Eğer bu proje istenilen keyfiyette hayata geçirilebilirse işte o zaman üstura ve menkıbe şeklindeki anlatımların önüne de geçilmiş olacaktır. Ayrıca bu şekilde tarihe not düşülecek yaşanmış hadiseler gelecek nesillere de yol gösterecektir.
Bekir Abimiz, her ne kadar, yazdığı o yazıda “Bir şeyler yapmalıyım. Dünyaya güzel eserler bırakmalıyım. Hem öbür tarafta da işime yarayacak bir şeyler olsun…’’ diyerek bu projeyi tamamen kendi kararı gibi takdim etse de bu hepimizin ortak eseri olacaktır. Bu açıdan bu zor işte ona hep birlikte yardımcı olmalıyız.
[1] Bekir Salim, “Sen ne kadar güzelsin saçları örgülü kız” TR724, 03 Şubat 2024
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN