Yedi yılı geride bıraktık bu gurbette… Yedi farklı ülke geçerek geldiğimiz bu topraklarda sadece dilini değil, kültürünü de öğrendik. Türkiye, Kosova, Makedonya, Yunanistan, Belçika, Almanya, Norveç… Sene 2018… Yakında vatandaşlık alacağız; içimizde buruk bir his var… Artık İstiklâl Marşı yerine farklı marşlar çalıyor resmî ve özel günlerde… Ama değişmeyen üç şey var; içtiğimiz su, döktüğümüz gözyaşı ve yüreğimizde büyüttüğümüz sevdamız… Her şeyimiz değişmesin diye direniyoruz, azalmamak için kendi içimizde…
Meyvesi kar olan ağaçlar ülkesi, Norveç… Evet, yedi yılı devirdik. Ben, Çamlıca Anafen Koleji’nde sınıf öğretmeniydim. Hâlâ onurla taşıyorum bu vasfı alnımda ve yüreğimde. Bana çokları “Vazgeç, başka bir iş yap; seni öğretmen yapmazlar, yılların heba olur,” dediler. Ama bu sadece bir meslek değil ki benim için… Bu benim kara sevdam… İçimde dumanı tüten bir yangın…
Şimdi bu mektubu sizlere yazıyorum çünkü bu sevinçli haberi dünyanın dört yanındaki bütün kardeşlerim duysun istiyorum. Yedi yılda iki dil öğrendim ben. İkisi de akademik seviyede… İki yıl üniversiteye gittim; ilk yıl 60 kredi aldım öğretmenlik onayım için. Ama yetmedi. Sonra iki yıl daha okumam gerekiyordu; matematik ve norveççe dersleri öğretmek için bunları belgelemek gerekiyordu. Ben, iki yılda almanın daha makul olduğu bu dersleri yıl kaybetmemek için bir yılda aldım ve son iki ayım kaldı.
Geçen gün kesirleri anlatmak için bir devlet okulundaydık bir Norveçli arkadaşımla. Soruları verdik öğrencilere. Aralarda dolaşıyorduk ikimiz de. Öğrenciler kesirlerle ilgili soruları çözecekti; biz de soruları çözerken 7. sınıf öğrencilerinin hangi stratejileri kullandığını gözlemleyecek ve sonrasında kapsamlı bir makale yazacaktık.
Öğrencilerden biri yardım almak için parmak kaldırdı, yanına gittim. Zorlandığı yerde ek açıklamalar yaptım ve soruyu çözdü. Şaşkındı… Gözlerime bakıp, “Sen matematik öğretmeni misin?” diye sordu. Derin bir nefes aldım ve “Evet,” dedim.
Bu “evet” yedi yıl sonra ilk defa bu kadar yüksek çıkan sesimdi benim. Ben yıllarca bu kadar cesurca “Öğretmenim” diyememiştim. Sesim hiç bugünkü kadar yüksek çıkamamıştı. Bazen sadece bir “evet” için yıllar yılı gece gündüz ter ve gözyaşı dökmek zorunda kalırsınız.
Öğrenci bana dönüp “Sen çok yetenekli bir öğretmensin,” dedi. Kalbim ısındı sözlerinden, hızla çarpmaya başladı. Sonra öğrenciler sınıftan çıktı. Cevapları kontrol ediyorduk. Arkadaşım dedi ki “Duydun mu? İki öğrenci senin ne kadar iyi bir öğretmen olduğunu söyledi.”
“Evet, duydum birini, ikincisini duyamadım,” dedim. Heyecanım katlandı. Arkadaşım döndü bana, “Filiz, sen gerçek bir öğretmensin,” dedi. Burada bir şeyin gerçekliğini ifade etmek için ekte kelimesini kullanırlar. Bana “DU ER EN EKTE LÆRER.” dedi. Gözlerim doldu… Yutkunamadım bile orada.
Son iki ayım… Soran olursa, “Filiz öğretmen olmuş, sevdasına kavuşmuş” dersiniz. “Vazgeçmemiş, kandan irinden deryalardan geçmiş, öğrencilerine verdiği sözü tutmuş” dersiniz.
“Ne pahasına olursa olsun başarmış,” dersiniz… Vesselam.