Bayram… Bizim bayramlarımız şifadır ruhlara.. Çünkü dünyevilikten ziyade uhrevilik hakimdir. Malayani bir eğlence değildir, dünya vazifesinden terhis edip ebediyet menzillerine göçmeyi; cenneti ve Cemalullah’ı seyretmeyi hatırlatır. Sıla ı rahim esastır bayramlarda. Akrabalık bağlarını tazelemek , gönüllerin alınması, küslerin barışması makbuldür. Bir kere daha nefs-i emmaremizin başını ezip, kusurları affetmek, arkadaşlık, komşuluk , insanlık ilişkilerimizi düzene koymak gibi büyük erdemler kazanmamızı teşvik eder bayramlar. Bizim bayramlarımız uhrevilik kokar. Hele Ramazan bayramı… Otuz günlük bir nefis terbiyesinin, bir ruh arınmasının ardından bir müjde gibidir, bir sertifika gibidir. İftar sevinci bayramın gölgesi, bayram cennet sürurunun gölgesi, cennet de Cemalullah’ı temaşanın gölgesi gibidir…
İşte bir kere daha nasip etti Rabbimiz Ramazan bayramının arefesine kavuşmayı… Hatimler bitti, duaları yapıldı, bu senenin son sahuruna kalkıldı, nasip olursa bu senenin son iftarı yapılacak… Dualar ortak, gönüler bir, teknolojinin hayırlı tarafindan yararlanma imkânlarımız mevcut ve değişik platformlarda ortak hissiyatlarımızı paylaşabiliyoruz. Bunların hepsi bir bayram, bunların hepsi bir inşirah vesilesi, bunların hepsi Cennetin meltemlerinden bir parça.
Bir çoğumuzun kalpleri çok kırık.. Geride bıraktıklarımız, ahirete uğurladıklarımız, medrese-i Yusufiyede zor şartlar altındaki kardeşlerimiz, yasadığımız travmalar, insanlardan gördüğümüz cefalar; öksüz, yetim kalmış çocuklar; evlatsız kalmış anne babalar… Güzlerimize yaşlar süzülüveriyor. Belki kimilerimizin önceleri her daim gelen gözyaşları şimdi biraz gizlendi Rable baş başa iken akıyor. Belki kimilerimizin gözyaşları direk yüreğine akıyor… Ama bütün bunlar bir bayram aslında. Elhamdülillah, eğer çektiklerimiz Onun rızası içinse elhamdulillah…
Vefat eden arkadaşlarımıza, medrese-i Yusufiye’deki arkadaşlarımıza ızdırapla yoğrulmuş dualarımızı yollarız. Ailelerimizden uzaksak, onları telefonla ararız, arayamazsak dua ederiz gıyaplarında. Sonra yanı başımızda arkadaşlarımız varsa onlarla bayramlaşır, mümin kardeşliğimizi pekiştiririz, değişik dinlerden komşularımız, arkadaşlarımız varsa onlarla insanlık ortak paydasında birleşiriz ve hislerimizi paylaşırız, çocuklarımızı ve etrafımızdaki başka çocukları sevindiririz… Korona gibi bir imtihandan dolayı alternatiflerimiz sınırlansa bile bir yolunu bulur bağlarımızı tazeleriz.
Ve affetmek… O kadar zor ki… O kadar kırdılar ki… O kadar üzdüler ki… O kadar hayal kırıklığına uğrattılar ki… O kadar ihanetlere maruz kaldık ki.. Ama eğer affetmeyi başarabilirsek bayramımız gerçek ulviyetine bürünür. Çok kıymetli Fethullah Gülen hocaefendinin bir duası vardır: “Eğer bize düşmanlık besleyenler hidayete açıksa; onlara hidayet eyle Rabbim, yok hidayete açık değillerse de onları sana havale ediyoruz…” Önce hidayetlerine dua etsek ve dahi kendi hidayetimize dua etsek…Taif’te taşlanan Peygamberimiz (s.a.v)’in dediği gibi: “Bilmiyorlar Allah’ım, bilselerdi yapmazlardı.” diyebilsek. Yüzlerimiz tükürükle de dolsa, en büyük hakaretlere maruz da kalsak, işkencelere de maruz kalsak, pişman olanları ya da olmaya namzet olanları affedebilsek. Kim bilir belki de Ömerler, Halid bin Velidler, Amr ibni As’lar, Vahşiler, Ebu Sufyanlar, İkrimeler çıkacak aralarından… Belki Allah’ın hidayet lütfetmeyeceği Ebu Cehiller , Ebu Lehebler de var aralarında… Ama onlara bile davetini sonuna kadar sürdüren, kapısını açık tutan bir peygamberin ümmetiyiz biz.
Belki bu yaşadıklarımız Celal tecellileriydi. Nefs-i emmareyi aşan bazıları, Nefs-i levvamenin celal tecellilerinde imtihan oldu. Bazıları, dikey yükselişle şehitlik makamına ulaştı. Medrese- i Yusufiyede nefs-i safiyye, nefs-i mutmainne, nefs-i raziyeye ulaşanlar oldu belki. Peki ey nefsim sana söylüyorum! Nefs-i emmareyi bile aşmış değilken belki affetmek nefs-i levvame kapısını aralayacak, belki levvameyi hızla geçip mülhimenin ilhamla dolu iklimine geçmeye vesile olacak. Elbette affetmeyen olursa hakkı var. Ruhsat da var. Ama Kuran’da demiyor mu: “Affederseniz daha ggüzel. Belki de bu bayram kalplerimizi nurlandırmaya bir vesile olur. Hz İsa’nın adının soluklandığı diyarlarda, Hz. Muhammed ümmeti olarak, onların hoşgörüsünden, sabrından bir tecelli de taliplilerine lütfeylesin Rabbim.
Hizmetten | Büşra Nilüfer