859
Kuran’ın en uzun suresi olan Bakara Suresi’ndeki “bakara” kelimesinin anlamı “inek” demektir, “sığır” demektir. Tabi ki Allah bu surede, sığırların nasıl hayvan olduklarından veya onların cins ve tiplerinden, yaratılışındaki harikalardan bahsetmiyor. Ya da insan hayatının devamı açısından bu tür hayvanların ne derece vazgeçilemez bir konumda olduklarından da bahsetmiyor.
Ya o zaman Rabbimiz nelerden bahsediyor? Bu surede pek çok mevzu ile beraber surenin adını aldığı özellikle bakara olayından (sığır olayı) bahsediyor. Yani Allah (c.c) bu surede sığırların faydalarından değil İsrailoğulları’nın da içine karıştığı bir bakara olayından bahsediyor.
Bakara Suresi’nin 72. ve 73. ayetlerinde “bakara olayının” sebebi anlatılır. Yani Hz. Musa’nın(r.a) İsrailoğulları’ndan inek, sığır kesmelerini istemesinin nedeni bu iki ayette izah edilir: “Hani siz bir adam öldürmüştünüz de peşinden katilin kim olduğu hakkında birbirinize atmıştınız, suçu üzerinizden atmıştınız.” (Bakara, 72)
“Bakara olayı” daha önceki ayetlerden itibaren anlatılmaya başlanır fakat İsrailoğulları’ndan istenen ineğin(kurbanın) kesilme gerekçesi, zahiri sebebi ise ancak 72. ayette fail-i meçhul bir cinayetin aydınlatılması olduğu ifade edilir. Hz. Musa(r.a) fail-i meçhul bir cinayetin aydınlatılmasını kendisinden isteyen İsrailoğulları’ndan Allah’ın emriyle kurban (bakara, sığır) kesmelerini emreder.
Tefsirler kitaplarında belirtildiği üzere Taberi’nin rivayetine göre; hayli yaşlı ve zengin bir Yahudi’nin malına, mirasına göz koyan yeğeni onu öldürür ve bu cinayeti bir masumun üzerine atar. Katilin bulunmaması yüzünden neredeyse toplumun arasında silahlı mücadeleye varacak kavgalar gerginlikler olur. Hz. Musa(r.a) da onlardan bulup getirmelerini istediği bir sığırı kurban eder ve sığırın parçasıyla ölüye vurur. Ölü konuşur, ölümüne şahitlik eder ve böylece katilin kim olduğu belli olur. (Bakara, 73)
Bu cinayetin aydınlatılması için bir sığırı kesmenin tercih edilmesi de İsrailoğulları’nın kalbindeki bakarperestlik (ineğe tapma) şirkini yok etmek içindir. “İşte, Kur’ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhiyle ifham ediyor.”(Bediüzzaman, Yirminci söz)
Çünkü toplumsal cinayetlerin önünü almak, ancak fertlerinde şirkten arındırılmış sağlam bir tevhitle ve bizim yaptıklarımızı daima görüp gözeten bir Allah var inancını ifade eden derin bir ihsan şuuruyla mümkündür.
Yani toplumdaki kıtal, kavga, terör, anarşi ve şiddet olaylarının önüne geçmek için önce temelli ve sağlam bir iman hizmetinin verilmesi gerekir.
Evet, Kuran’ın ikinci ve en uzun suresinin adına bakara denmesi fail-i meçhul cinayetlere dikkatleri çekmek içindir. Çünkü zatında “bakara olayı” bir fail-i meçhul cinayetin aydınlatılması için meydana gelmiştir.
Fail-i meçhul cinayetler ise bir toplumun kanayan yarası o topluma atılan en etkili fitne tohumudur. Hz. Adem’in oğulları bu cinayeti işledi ve arkasından kötü bir miras bıraktı. Daha sonra İsrailoğulları toplumu kendi istek ve arzularına göre şekillendirebilmek için peygamberleri dahi öldürmeyi göze aldılar.
Her cinayet kötüdür fakat fail- i meçhul cinayetler toplumu birbirine kırdırdığından dolayı daha kötüdür. Dehşetli bir fitnedir. Çünkü fail-i meçhul cinayetlerde her toplum, kesim birbirine katil suçlamasında bulunur. Ve fitne büyür kıtaller devam eder daha çok masumlar suçlanarak eziyet görür.
Hz. Ömer de, Hz. Osman Efendimiz gibi cinayete kurban gitti. Fakat Hz. Osman Efendimiz’in katillerinin belli olmaması büyük fitnelere, haksız ölümlere, siyasi güç dengelerinin değişmesine sebep oldu. Hatta günümüzde Alem-i İslam’ın şekillenmesinde dahi o zaman işlenen bu tür cinayetlerin etkisi çok büyüktür. Hz. Ali Efendimiz ’in siyasi idaresinin zayıflatan en önemli etken toplumsal çalkalanmalardan dolayı selefi olan Hz. Osman Efendimiz’in katillerini bulamaması ve bunu rakiplerinin avantaja çevirmeleridir. İlk Müslümanlar arasındaki Sıffın ve Cemel vakalarında her iki tarafa yerleşen münafıkların işlediği cinayetlerin payı büyüktür. Sıffın Savaşı’nın hemen öncesinde sulh yapmaya doğru gitmekte olan Müslümanların arasını açmak için Hz. Ali(r.a) ve Hz. Muaviye(r.a) ordusunun bulunduğu her iki tarafa yerleşen münafıklar karşı çadırlara gecenin ilerleyen saatlerinde ok attılar ve fail-i meçhul cinayetler işleyerek savaş ateşini körüklediler. Ve Müslümanların birbirini öldürmesine sebep oldular.
Fail-i meçhul cinayetleri olan toplumlar dahili kargaşadan dolayı dışardaki düşmanlarıyla mücadele edecek enerjileri kalmaz. Tarihte devletlerin işgal ve istilaları tam da bu fitne fesat dönemlerinde gerçekleşir.
Selçuklu Devlet düzenin tarumar edilmesinde Hasan Sabbah tarafından işlenen siyasi cinayetlerin etkisi büyüktür. Ayrıca büyük devlet adamı Nizâmülmülk’ün ölümünde devleti idare edenlerin parmağı da vardır. Kıymetli vezir Nizâmülmülk, sultan Melikşah’a “Eğer ben gidersem sen de sultanlık makamında fazla kalamazsın” ihtarında bulunmuştu. Bu tür fail-i meçhul cinayetlerden sonra Selçuklu Devleti kısa zaman sonra tarih sahnesinden silinip gitmiştir.
Bizim yakın tarihimiz de fail-i meçhul cinayetlerinden dolayı birbirine düşürülmüş kardeş kavgalarıyla doludur. Sultan Abdülaziz bileklerinden kesildi, intihar süsü verilerek cinayete kurban gitti. Ve bu sebeple Osmanlı’daki yedi asırlık idare gücü yer değiştirdi. İttihat ve Terakki partisi ipleri ele aldı.
Daha sonra böyle bir sultanı katlederek yakın tarihimizde fail-i meçhul cinayetlerin önünü açan İttihat ve Terakki partisi ile bu durum bir gelenek, başvurulan bir tarz ve iş çözme taktiği olarak günümüze gelene kadar da devam etti. Uyuşturucu trafiğinin derin devletle irtibatını çözmekte olan ünlü gazeteci Uğur Mumcu’yu kimler öldürdü? Belli değil. Diyarbakır halkının gönlünde taht kuran Gaffar Okan’ı 2001 yılında kimler öldürdü? O da belli değil. Ya 15 Temmuz’un failleri belli mi? Değil! 250 tane ölen, fail-i meçhullerin vebali masum bir cemaate yüklendiğinden tarihte eşine benzerine az rastlanan ve tarifi mümkün olmayan bir zulüm ortaya çıktı. Aileler parçalandı, bebekler anneleriyle hapishanelere atıldı.
Şu an seksen olayları dahil son 150 senede işlenen fail-i meçhul cinayetlerin failinin ortaya çıkabilmesi için Hz. Musa’nın kurban edilen sığır parçasını cenazeye vurarak ölüleri konuşturduğu gibi etkin bir mucizeye ihtiyaç var.
Bildiğiniz gibi Hz. Aişe annemizin namusuna atılan iftirada onu paka çıkarmak için Allah kendi konuştu, bakara olayında da bir ölüyü konuşturdu.
Ölüleri konuşturan Rabbim bir de bakarsınız ki bu 15 Temmuz günü işlenen cinayetlerin faillerini de konuşturur. Zaman zaman konuşturuyor da!
Tam da hadiste ifade edilen günleri yaşıyoruz: “İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.” “Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten 56)
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bu sözüyle derin devletleri ve onlara bağlı olarak çalışan mafyatik yapıların sık sık baş vurdukları fail-i meçhul cinayetleri ne de güzel tarif ediyor.
Fakat bu tarz fail-i meçhul cinayetlerden kurtulmanın temel çözümü için önce bakar sevgisini toplum olarak gönlümüzden silip atmak gerekir. Yani bakar(inek) sevgisi gibi feda edemediğimiz mal, makam, kadın, para, şöhret, altın, gösteriş, riya, gurur, kibir, heva ve heveslerimiz türündeki bakarperestliklerin etkin olduğu toplumlar faili belli olmayan ölmek ve öldürülmekten kurtulamazlar.
Bizi cinayetler işlemeye sevk eden içimizdeki bu tür put ve totemleri yıkıp parçalamak için Hz. Musa’nın isteğiyle o tarihlerde gerçekleşen “bakara olayını” bir kere daha millet olarak bizim de yaşamamız gerekir. Gerektiğinde her türlü yabani duygularımızdan ve hırs gösterdiğimiz heveslerimizden Allah için vazgeçebilmeliyiz yani.
İnsanın içine dayanan cinayetlerin amilleri, sebepleri (riya, gösteriş, şöhret, hırs, heves..vb) yok olunca cinayetler de yok olur.
Kaynak: samanyoluhaber