Dünyam bir el çantasında.
Yok oldu bir mazi hiçten
Acı, zorlu talihime
Gülerek geçtim Meriç’ten
45 yaşındaki kalbi Atina’da yorulan ve gözlerini orada sonsuzluğa yuman Ankara Samanyolu Cemal Şaşmaz Kız Lisesi Müdürü Halil Dinç’in kaleme aldığı mısralardı ‘Gülerek Geçtim Meriç’ten’ şiiri. Bestelenen bu şiirin her satırı üzerinde belki ileride edebiyat tarihçileri bu devrin izdüşümlerini görecekler.
Halil Dinç 15 Temmuz’dan sonra hayatı zindan edilen öğretmenlerimizden birisiydi. Türkçe öğretmeni olarak Van, Sivas, Sinop ve en son da Ankara’da görev yapmıştı. Yüzbinlerce ailenin hayatını alt üst eden o geceden önce de Samanyolu Cemal Şaşmaz Kız Lisesi Müdürü idi. Türkiye’de yaşamanın artık bir zindandan farksız olduğunu anlayınca da ailesi ile birlikte zorlu bir kara alarak Meriç üzerinden Atina’ya geçtiler. 3 çocuğundan sadece Ahsen ve İnci anne Nihayet Dinç ve baba Halil Dinç ile gelmişti. İhsan daha sonra gelecekti. Anne Nihayet Dinç bir röportajda: “İhsan’ ı Türkiye’de bıraktık. O sonra gelecekti. Meğer babasının cenazesini almak için kalmış orada yavrum.” Diyor.
Halil Dinç öyle bir şiir yazdı ki. Yunanistan’dan yolu geçen herkes aradan uzun zamanlar da geçse dinleyince duygulanacak. Ve öyle bir hissediştir ki bu şiir okuyanın kalbine ok gibi saklanacak. Yine eşi Nihayet Dinç anlatıyor: Eşim bu şiiri yola çıkmadan 3 gün önce kaleme almış. Bana ilk okuttuğunda çok şaşırdım Halil Bey dedim, sen daha oradan geçmeden nasıl bu kadar anlamlı ve duygulu yazdın. Dedi ki, ben bu şiirini oradaki şehitlerin hissiyatını düşünerek yazdım. Bana bir şey olursa bunu yayınlayın, dedi.
Dünyam bir el çantasında.
Yok oldu bir mazi hiçten.
Acı, zorlu talihime,
Gülerek geçtim Meriç’ten.
Tarihin başından beri
Yaşanan, bitmeyen göçten
Yok kimseye imtiyazı
Bilerek geçtim Meriç’ten.
Bir zehirden iftirâyı
-Duydum sen say ki baldıran-
Kırk beş yıllık hâtırâyı
Silerek geçtim Meriç’ten.
Sırtımda bir urba ardan
Kalbim güvercin yüreği
Hem serden geçtim hem yardan
-Geride mağmum dostlarım-
Dolarak geçtim Meriç’ten
Tohumlar bıraktım orda
Semâya ser çeksin diye
Bebek, anne, yağız yiğit
Rahim Allah’a hediye
Hicret, evet bâkiyesi
Hicranlı duygular, içten
Vatana son bakış, yaslı
Bir akşam geçtim Meriç’ten.
Kamp sürecinden 12 gün sonra Atina’ya gelir Dinç ailesi. bir misafirhanede İki aile birlikte kalmaya başlarlar. Çarşamba yolculuk var demişti eşine. Evraklar da hazırdı. Ama ha denince çıkılmıyordu Atina’dan. Bazen havaalanından bir polis mâni olur buna bazen de ecel. Maalesef o gün yolculuk olamadı. Geçememişlerdi. Biraz üzülmüştü. Gece paraları sayar eşiyle. Nihayet biz bu paralarla ancak 4 defa deneyebiliriz, der ve uyur o gece son defa Atina’da. Sabah şen uyanır bir bayrama uyanır gibi. Tıraş olur o gün. Kahvaltı hazırlar evdekilere. Çok mutludur o sabah. Pazara giderler Nihayet Hanım’la. Elimi tut öyle yürüyelim der. Eve gelir üzgün görür prensesini. Ona bir jest yapmak ister. Döner alayım sana dur biraz, der. Atina’da dönerin ne manaya geldiğini orada bulunanlar bilir. Döner memlekettir. Döner vatandır. Döner aslında dönememenin remzidir. Banyoda yere yığılır ve seslenir eşi Nihayet Hanım’a. Ama bilinci kapanmıştır.
Dil bilmeyen, yol bilmeyen bir anne ve kız ve yerde bilinci kapanan bir baba… Halil Dinç. Ve Atina’da çaresiz bir anne. Yazıyı onun hisleriyle bitireyim.
Apartmanları dolaştım. Kimse yok. Kızım bir saate yakın ağız ve kalp masajı yaptı. Ben de şuursuzca aynı Hz. Hacer gibi oradan oraya deli gibi koşturuyorum. Küçük kızım kanepelerden atlıyor. Ne olur baba ölme! Apartmanın altı doldu insan. Ben balkonda ambulans, ambulans diyorum. Sonra abiler geldi. Eşimin kalbi durmuştu. Ben çaresizliğin dibine kadar vurmuş, gurbette çınarımı kaybetmiş, Atina yıkılmış, altında kalmış, kısaca kıyametim kopmuştu. Halil Bey’i ambulansa bindirdiler. Götürdüler. Ama ben iyileşecek gelecek diye bekliyorum. Sonra beni götürdüler. Ve o sözü, dünyayı başıma yıkan, benim yarımı öldüren, Halil’in öldü lafını duyunca tek şey düşündüm. Ölmeyi.