Kar yağıyor usul usul. Tabutun üzerinde bembeyaz bir örtü misali. Vedalar hüzünlüdür, vedalar her zaman acı saklar koynunda. Ama bu sefer acının tarifi çok zor. Eli kelepçeli bir baba ayakta durmaya zorlanırken merhametinden değil mecburiyetten koluna girmiş askerler. Hıçkırıkları dokunduğu her yeri yakıyor. Bir baba evladına son kez dokunacak. Elleri kelepçeli…. Bir baba doyamadan evladına geri dönecek parmaklıklar ardına. Acısıyla baş başa kalacak. Duvarlara anlatacak derdini. Duvarlar kaldıramayacak evlat özlemini. Hani derler ya taş olsa çatlar diye.
16 yaşında bir evlat. Tertemiz çehresi şimdi fotoğraflara emanet. Nasıl bir yük ki omuzlarına yüklenen, küçücük yüreği vazgeçmiş yaşamaktan. O da payını almış bu vahşi çağdan. Adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir ülkede kesmiş umudunu gelecek günlerden. Ah güzel çocuk. Diller lal kesilse de iki satır haber geçilmese de sen babanın gözyaşlarında, annenin yaralı yüreğinde zalime inat, zulme inat yaşayacaksın. Çocuk dünyandaki güzel hayalleri yıkanlar, umudunu çalanlar rahat uyku uyurlar mı yataklarında? Toplum vicdan mekanizması denilen sistemini tarumar etmişken sana içi sızlamayan, tek nefes olup haykırmayalar bakabilirler mi evlatlarının yüzüne?
Daha kaç çocuk ölecek oyun oynayacakları çağda? Daha kaç çocuk hapishanelerde gökyüzüne hasret büyüyecek? Daha kaç baba evladına hasret kalacak? Daha kaç anne yavrularının rüyalarıyla avunacak? Peki ya siz daha ne kadar susacaksını?
Ah acı yine tuttun yakamızdan bırakmıyorsun. Ah hasret vurdun yine bizi en derinimizden yok olmuyorsun. Ah keder dost oldun gecelerimize dertten anlamıyorsun. Ah matem sardın dört bir yanı karanlığı aydınlığa çıkarmıyorsun….
Bahadır’a, Enes’e bütün çocuklukları çalınmışlara ağıdımız…