1994 yılında NSW eğitim dairesine sorulduğunda, o gün için eyalette üniversitede okuyan 54 Türk öğrenci olduğunu söylediler.
Öğretmenin birisi, sınıfındaki öğrencileri sınava etmek için her öğrencisine üzerinde sadece siyah bir nokta olan boş bir A4 kâğıdını uzatır.
Öğrencilere, kâğıt üzerinde gördükleri ile alakalı bir kompozisyon yazmalarını ister.
Öğrencilerin biri hariç, hepsi kâğıt üzerinde gördükleri nokta ile ilgili aklına gelenleri yazarlar.
Birisi ise kâğıdın beyaz kısmı ile ilgili yazar.
Noktaya da nokta kadar yer verir.
Öğretmenin gayesi müspet düşünmeyi ve görmeyi öğretmektir.
Onlara ‘Çocuklar biz çok defa hayatımızda siyah noktayı görür ama müspet taraflarını görmeyiz’ der.
Bu Avustralya Hizmeti içinde geçerli.
Avustralya Hizmeti’nin ilk yıllarını bilenlerin büyük kısmı hayattalar ve çoğunluk itibarı ile Hak yolunun yolcusu olmaya devam ediyorlar.
Çok değil 30-35 yıl önce sohbet edecekleri bir yer bulamadıkları için üç beş insan yağmurlu havada bir parkta iş için kullanılan bir minibüsün arkasında kitap okurlardı.
1991’LERDE CAMİYE GELEN BEŞ-ON İNSAN VARDI:
1991 yılı olacak.
Sydney’deki iki doktora talebesi, altı-yedi ortaokul veya lise öğrenci ile ilgilenirlerdi.
O doktora talebeleri birisi Kanada’da profesör, diğeri de ABD bilmem kaç tane okulun genel müdürü.
Fakir de o yıllarda Redfern Camii’nde imamdı.
İlk geldiğim yıl orta ve liseye giden iki öğrenci bulunca dünyalar benim olmuştu.
Yanlış hatırlamıyorsam sonra çoğu öğrenci olan yedi kişi ile 1992 yılında Feza Vakfı (bugün ismiyle hizmet veren Galaxy Foundation) kuruldu.
Çünkü başka da kimse yoktu.
Türk toplumunda, Türkiye’de üniversiteyi bitirmiş yüzlerce kişinin çoğu sol görüşlü ve kendini ‘komünist’ olarak ifade ederlerdi.
Okumuş kesimden camilere gelen beş on insan ancak vardı.
Daha sonra biri Melbourne diğeri Sydney’de olmak üzere iki tane minik yurt açıldı.
O günlerde kaç arkadaştan Allah Resulü, Ashabı Kiram efendilerimiz, üstad ve vefat eden talebeleri rüyalarda ve hatta yakeza halinde yurtlara ve sohbetlere teşrif ettiklerini duydum.
O gün içinde sıkıntılar vardı.
Bugünkü kadar değil ama o günde şiddetli saldırılar vardı.
Hemen hemen her kesimden bazı insanlar çeşitli iftiralar atıyordu, gazetelerde yayınlıyorlardı.
Bir defasında dindar görünen bir kesimin yaptıkları iftiralar bir arkadaşın canına tak demişti.
İlgilendiği öğrencileri bırakmayı düşündü.
Ertesi sabah gönlü güzel bir öğrenci rüyasında Resûlullâh bu gece sohbete teşrif ettiler deyince, o öğrencilerini bırakmaktan vazgeçti.
1994’DE NSW EĞİTM DAİRESİNE SORULMUŞTU, SADECE 54 TÜRK ÖĞRENCİ VARDI
1994 yılında NSW eğitim dairesine sorulduğunda, o gün için eyalette üniversitede okuyan 54 Türk öğrenci olduğunu söylediler.
Sonra malum Allah’ın inayet ve keremi ile okullar açıldı.
Mezunlarının nerede ise tamamı üniversitelere girdi.
Ülkedeki İslami okullara da örnek oldu.
O günlerde Hz. Ebu Bekir (r.a) gibi bankada sadece hesabı kapanmasın diye bir dolar hariç bütün parasını himmet eden vardı.
O fedakârlıkları anlatsam bir kitap olur.
Ogün öyleydi, peki bugün değil miyiz? İsterseniz gelin beyaz kağıdın üzerindeki siyah noktayı değil, beyazı görelim.
Ogün, bugün belki milyonlarca doları eğitim için veren ama verdiğini adeta unutmuş gözü yaşlı esnaflarımız vardır.
Bu zulüm süreci başlayınca hasta olan eşine zar zor ilaç parası bulan bir bacımız, biriktirdiği parasını vermek isteyince almak istemedim.
O bana öyle bir ders verdi ki ‘Alın bunu ihtiyaç sahiplerine gönderin.
Biz vermeye alıştık. Vermeden yaşayamayız’ dedi.
Birisi çiftlikten cebinden süt alıyor, bir hanımefendi uğraşıp yoğurt yapıyor.
Yaklaşık 45 yılını Hizmette geçirmiş bir abimiz bu 15-20 kilo yoğurdu her hafta alıp dağıtıyordu.
EFENDİMİZLE BERABER YÜRÜYENLER…
Bir ay boyunca kazandıkları para da Türkiye’de ağaç kabuklarını yemeğe mahkûm edilen bir aileye mutfak masrafı ve kirasını vermek için gönderiliyordu.
Bir başkası eşi de, kendisi de çalışıyor.
Eşinin kazandığının hepsini muavenete gönderiyor.
Bir başkası son altı yıldır Ömervari gelirinin yaklaşık yüzde ellisini, açlığa mahkum edilen mazlum ve mağdur çocuklara ve mânen sahabe arasında yer alan eşleri zindanlarda olup gözünden yaş eksilmeyen Fatümatuz Zehralara gönderiyor.
Bu zulüm sürecinde nerede ise her gün mazlum ve mahkumlar için gözyaşı döken bir bacı, artan bütün parasını mazlumlara gönderiyor. Daha niceleri, niceleri. Yazılsa bir kitap olur.
Bu zulüm sürecinde zâlimlerin kılıcını çalması kendisine mevki makam ve çok para teklif edenlere ‘imanımı para ile satamam’ diyen ve son nefesine kadar ekmek yoğurt satıp mazlumlara yardım eden Hizmet gönüllüsü merhum İbrahim Dellal, vefat ettikten birkaç gün sonra rüyalarda ceddi Hz. Muhammed (sav) ile kol kola giriyor ve cennetvari bir yere gittiğini ehli kalp olan birisinden dinledim.
Yine zâlim Hajjaj’ın öldürdükleri içinde şehidi ekber Hz. Abdullah İbn Zübeyr’in gözyaşı ile yapılan dualara iştirak ettiğini söylediler.
Günümüz zâlimlerinin zulmü sonucu, karakolda şehid olan eğitim camiamızın şehidi ekberi Gökhan öğretmen defalarca yakeza halinde Avustralya’da yapılan sohbetlere teşrif ediyor ve selam gönderiyor. Çünkü Kur’an’ın ifadesi ile şehitler ölmez.
YEDİ İKEN, YEDİ BİN OLDU!
Avustralya’da, Hizmet tarihi incelenirse okullarda öğrenci sayısı itibarı ile en çok büyüme oranı 28 Şubat’ın zulmünün şiddetinin hissedildiği 1998-2001 yılı ile hâlihazırdaki devam eden zulüm yılları 2017-2020 döneminde olmuştur.
Bu yıl bazı okullar müracaatların ancak yüzde ellisini alabilmişlerdir.
Zulüm karanlıktır.
Karanlıkta da nur daha iyi parlar.
Bir tane okulumuzun son birkaç ay içinde elde ettiği bir başarıyı yazsam, ehli hasedin rüesası ve beşinci kolları hasetten çatlar.
Onların çatlamasını değil, hidayetini istediğimiz için yazmayacağım.
Avustralya’da devam eden ilahiyat programının başörtülü öğretim üyelerine, bu süreçte sosyal medyada hakaret ettiler.
Erkek öğretim üyelerini terörist diye devlet yetkililerine şikâyet ettiler.
İlahiyat programı çok cüz’i imkânlarına rağmen, bu şikâyetler ve hakaretlerden sonra Avustralya’da asırlık üniversiteleri, öğrenci sayısı itibarı ile geride bıraktı.
İnsani yardım kuruluşu ARO ehli haset ve delalet reislerinin bilerek veya bilmeyerek kılıcını sallayan bütün kuruluşlardan daha fazla kurban topladı ve onlarca ülkede kurban dağıttı.
Afrika ve Asya ülkelerinde onlarca su kuyusu açtı.
Yüzlerce katarakt ameliyatı yaptırdı.
Yetimlere sahip çıktı.
Avustralya’da orman yangınlarında yaptıkları faaliyetler, evsizlere ve koronodan dolayı zor durumda kalan uluslararası öğrencilere dağıttıkları yiyecekler Avustralya’da bütün Türklerin yaptıklarından çok daha fazladır. Bu zulüm sürecinde yapılan diyalog faaliyetlerini de yazsam bir kitap olur.
Bütün bunlar olunca nefislerimiz ve şeytanlarımız boş durur mu?
Zaten dururlarsa Hizmet olmuyor demektir.
Evet, başa dönersek eğitimde yaklaşık otuz yılda hayal dahi edemeyeceğimiz yedi öğrenciden takriben yedi bine ulaştık.
Otuz yıl öncesine bakarak ‘Hey gidi günler’ diyoruz.
Allah’ın inâyet ve keremi ile yedi binden yetmiş bine ulaştığımızda da ömrü olanlar bu günler için ‘Hey gidi günler’ diyecek.
Peki bu nasıl olacak.
Yerim bitti.
Gazetemiz editörü Enes Beyin bana verdiği hakka riayet edeyim diye onu da haftaya yazayım inşallah.
Kaynak: Salih Yücel | Zamanaustralia