Uzun uzun baktı tren raylarına. Trenin gelmesini beklerken zihnini meşgul etmeye çalışıyordu. Düşünmemeliydi geçmişi artık. Ucundan kıyısından tutunmalıydı yeni hayatına. Bahanelerini sıraladı aklında. En ağır basanı yalnızlıktı. Sadece bir toprak parçası değildi geride bıraktığı. Ailesi, sevdikleri, evi, geçmişi, anıları sanki bir anda bambaşka biri olarak uyanmıştı yeni güne. Kendine yabancı, dilini bilmediği bu şehre yabancı… Anılar da gidince insanın elinden tanıdık ne kalıyordu ki benlikten? Unutmak istediği zaman unutur insan. Gizli bir el değip çalmaz anılarını. Kırılmışsa yüreğin binbir yerinden o zaman veda edersin anılarına. Yeni başlangıçlar için geride bırakırsın çoğu zaman, bilirsin seninle geldiği zaman yük olur omuzlarına.
Gitmek her insan için farklı anlamlarla yüklüdür. Kimi gider dönmemek üzere kimi gider vazgeçmemek üzere… Ya o neden gelmişti bu şehre? Neden terk etmişti bir gece vakti engebeli yollara düşüp bütün geçmişini? Bazı nedenler hüzünlüdür ve bazı nedenler acıtır canını. Yabancıydı artık kendine, geçmişine ve bu şehre…. Nedenleri sayıp dökmedi önüne. Bazen anlatmak azaltmıyordu aksine anlattıkça artıyordu saklamaya çalıştığı hüznü. Bir tek alnını koyduğu seccadesi artık şahit oluyordu gözyaşlarına. Hoş anlatacak ne bir dost kalmıştı elinde ne bir anlayan…
Her gün treni beklerken bu düşüncelerin pençesine düşüyordu. Her defasında artık düşünmek yok dese de bu ıssız istasyon ona yalnızlığını hatırlatıyordu. Ömrünün son beş yılına sığan acılar yaşına yaş katmıştı. Yaşını tutup hoyratça savurmuştu seneler sonrasına. Ayna da gördüğünde yüzündeki çizgileri, saçlarındaki beyazı acı bir gülümsemeyle merhaba diyordu yeni haline.
Her akşam çayı aynı saatte demliyordu. Aynı saatte yatıp aynı saatte kalkıyordu. Bir makine gibi ruhu tıkır tıkır işlerken zihninin itirazlarına kulak asmıyordu. Günler aynıydı hava hep yağmurlu. Güneşi özlüyordu ara sıra. Özlemek deyince yine susuyordu ki diğer özledikleri gelmesin aklına.
Korkmayın bu melankoli hali uzun sürmüyordu. Çünkü burada hayat bir şekilde yolunu buluyordu. Bulmak zorundaydı. Önce derdini anlatmaya çabalıyordu insan. Doktorda, markette, eczanede…. Anlatmaya çalıştıkça çözülüyordu sanki düğüm. Hayat devam ederken yalnızlıkta bir yerlere saklanıyordu ama son bulmuyordu hissettirdikleri. Dil kursu, yeni bir meslek arayışı, yeni insanlar…
Yeni insanlar demişken bir göz atıverin çevrenize. Belki bir yerlerde yalnızlığıyla mücadele etmeye çalışan mahzun gönüller vardır. Samimiyetle uzatılacak bir ele muhabbetle içilecek bir bardak çaya hasret. Uzaklıklarımız, gurbetliklerimiz birbirimizin yalnızlığına merhem olduğumuz sürece yakınlığa erecektir.
Tüm mahzun ve yalnız gönüllere….