Cebr-i hicretle göçe zorlanan insanların umut ve ilham verici başarı hikayelerini anlatan Tutunanlar belgeseli bana, yazının başlığındaki bu mısraları hatırlattı. Bu mısralar, inanan insanların ümitlerinin yerle bir edildiği günlerde N. Fazıl tarafından kaleme alınmış.
Tutunanlar belgeseli en son, reyting rekorları kırmış birçok dizinin senaristi olan Erkan Çıplak kardeşimizi konuşturmuş. Belki de bir çoğumuz onu, Samanyolu TV’nin sevilen dizilerinden tanıyoruz. Uzun yıllar, o dizilerin senaristliğini yapan Çıplak kardeşimiz, 15 temmuzdan sonra ailesi ile birlikte ülkesini terk etmek zorunda kalan yüz binlerce insanımızdan sadece biri.
O, daha bir ay kadar önce de, Londra Bağımsız Film Festivali’nde ‘en iyi drama’ ödülü almıştı. Drama türündeki bu Exodus filminin senaryosu ise, 15 Temmuz sonrası göçe zorlanan insanların hayat hikayelerini anlatmaktadır. İşte bu harika sanatçımız, göç ettiği İngiltere’de pizzacılık yaparak hayata tutunanlara iyi bir örnek teşkil ediyor. İzlemediyseniz mutlaka görmelisiniz.
O, yaşadığı zorluklara rağmen asla pes etmeyen, direnen ve sonuçta başarıyı yakalayarak hepimize iyi bir model olmayı başarabilen biri. Aslında o, Hocaefendi’nin; “Maâzallah, bir gün ülkede her şey alt-üst olsa, yığınlar gidip karanlıklara gömülse, yollar harap olup köprüler yıkılsa; hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’nin hadimleri, paniklemeyi inanç ve iradelerine karşı saygısızlık sayarak yeis ve durgunluk içinde ölüm görüntüleri sergilemektense, başkalarının yaşama hislerini harekete geçirmek için uçma gayretlerinde bulunacak ve her hâlleriyle, yürüyebilene yolların açık olduğunu haykıracaklardır.” ifadelerini kitabın sayfalarından hayatın pratiğine taşımış.
Daha önce okuduğumuz bu satırlar, maalesef bazen hatırlatılmazsa unutuluyor. Unutmamızı fırsat bilen Şeytan da, soldan yaklaşarak, ‘bir çiçekle bahar gelmez ki’ dercesine; “Bir Erkan Çıplak’la, bir Mehmet Ateş’le.. tüllenmiş baharların geleceğini mi sanıyorsun? Etrafına bir baksana, dört bir yanda sadece zalimlerin hayhuyu duyuluyor.” diyor.
Aslında Şeytan ve onun avenelerinin söyledikleri bu tür sözlere karşılık bizler, ümitvar olup aşılmaz gibi görünen dağları aşmalıyız. Kuvvetli, gemiyi azıya alarak, her yerde dişini gösterse de, her şeye rağmen bizler duruşumuzu, tavrımızı değiştirmemeliyiz. Bulunduğumuz yerde durarak, herkesin başvuracağı bir ümit kaynağı olmalıyız. Zira Cenab-ı Hak, bir âyet-i kerimede; “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf, 12/87) buyurmaktadır. Eğer, Allah’a inancımız tam ise, ümit, azim, kararlılık şiarımız olmalı; millete hizmet de vazifemiz.
Burada yeri gelmişken M. Ali Şengül hocamın, “Hatıralar Işığında Hayatım” kitabında bir hatırayı sizinle paylaşayım. Kendisi, bir gün yıllarca kader birliği yaptığı bir arkadaşından tahammülü zor bir mektup alır. İlk defa böyle bir şey başına geldiği için, meseleyi Hocaefendi’ye götürür. Onun yüz hatlarımdan sıkıntılı olduğunu anlayan Hocaefendi; “Neyin var” deyince söz konusu mektubu uzatır. Hocaefendi, mektubu okur ve tebessüm ederek odasındaki dolabın içinde bulunan 30-40 kadar mektuptan bir tanesini alıp okumasını ister. O, okuduğu şeyler karşısında dehşete düşer. Çünkü onda kendisine gelen mektuptan çok daha ağır ifadeler vardır.
Hocaefendi, o mektupla beraber bütün mektupları yaktırır ve ardından da şu sözü söyler: “Bizim bunlarla uğraşacak vaktimiz yok. Git! Moralini bozmadan kendi hizmetine bak.”
Evet, bugün de moralimizi bozarak, gittiğimiz yoldan bizleri alıkoymak isteyen bir sürü ‘boş gezenin boş kalfası’ diyeceğimiz insan var. Biz onlara değil, Çıplak kardeşimiz gibi binlerce azim ve irade kahramanının örnek hayatlarına bakmalıyız.
Zira, bugün olmasa da yarın, yollarımızı kesen tipi-boran mutlaka dinecektir. Hepimizin üzerine yağan kar-buz eriyecek ve etrafımızı kuşatan çöller Cennetlere dönecektir inşaallah. Zaten dönmeye de başlamıştır. N. Fazıl’ın dediği gibi, “Vur kazmayı dağa Ferhat, Çoğu gitti, azı kaldı.”
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN