Fethullah Gülen Hocaefendi: Kadınlar, hayatın içinde olmalı.

Yazar Mizan

Geçtiğimiz Ağustos ayında kendilerini iman ve Kur’an hizmetine adamış bir grup hanım kardeşimiz Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendiyi ziyaret etti. Hocaefendinin bu ziyaret sırasında yaptığı konuşma www.herkul.org sitesinde “Kadın, Hizmet, Entegrasyon ve Asimilasyona Karşı Surlar” başlığı altında 25.08.2019 tarihinde yayınlandı.

Bundan üç ay sonra Kasım ayında farklı üniversitelerde eğitim gören kız öğrencilerin ziyareti esnasında yapılan sohbet ise “Canlı İradeler ve Sinerji” başlığıyla 17.11.2019 tarihinde ilgili web sitesinde yerini aldı.

Her iki sohbette de çok faydalı tesbitler, mesajlar ve tavsiyeler vardı. Ben bugün özellikle “kadının hayat ve hizmet içindeki yeri” konusu üzerinde durmak istiyorum.

Neden?

İki sohbeti ve bilhassa ilgili yerleri defalarca dinledim ve okudum. Hatta birkaç yerde ağladım. Bana göre iki konuşmada da kadının İslâm tarihi boyunca sosyal hayattaki yeri ve fonksiyonu hakkında çok köklü tesbitler, eleştiriler ve çözümler var.

Bu yüzden sohbetin yapıldığı hafta çeşitli yönleriyle sosyal medya hesaplarımdan paylaşımlar yaptım. Ne kadar ilgi gördü veya ele alındı diye medyaya baktım, çevremi dinledim.

Maalesef pek ilgi görmediğini, benim beklediğim farkındalığı uyandırmadığını hissettim.

Acaba ben boşuna mı heyecanlanmıştım?

Hocaefendi herkesin bildiği sıradan şeyler mi söylemişti?

Onun tesbit ve tavsiyeleri ışığında durum değerlendirmesi yapmak, hedefler belirlemek ve uygulamaya geçmek gerekmiyor muydu?

Bu soruların cevaplarını verebilmek için Hocaefendinin iki sohbetinden biraz özetleyerek uzun iktibaslar yapacağım.

Sohbetin başında seferberliğin lüzumundan bahsederek her cins ve her yaşın sorumluluğunu hatırlatan Hocaefendi, bunun Asr-ı Saadette uygulandığını örnekleriyle anlatıyor:

“İçinde bulunduğumuz şartlar ve konjonktür itibarıyla, zannediyorum meseleyi seferberlik şeklinde ele almak lazım; kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, herkesin yapabileceği şeyi yapması lazım.

“Bizim dinimizin temel disiplinleri zaviyesinden bakacak olursak, bu (kadın erkek herkesin dine hizmeti) Asr-ı Saadet’te belki açıktı. Hani hadis ricâlini okurken görüyoruz: Âişe validemizden, ricâlden (hadis râvîsi erkeklerden) dünya kadar insan ilim alıyor; mübarek validemizden, beş bin kadar hadis rivayet ediliyor. Tâife-i nisâ (kadınlar), hemşirelerimiz, bacılarımız, o günkü analarımız, zannediyorum erkekler kadar Efendimiz’in (s.a.v.) yolunda hizmet etmişlerdir.”

Kendisinden sonra gelecek tüm çağlara kıyamete kadar “en güzel model” olan Asr-ı Saadet’te uygulanan bu dayanışma, sonraki devirlerde ne oldu?

Hocaefendinin cevabı neredeyse 13 asrı içine alan bir başarısızlığı ya da yetersizliği anlatıyor:

“Sonra mesele belli bir dönemde çığırından çıkmış; belli bir dönemde de meseleyi militarizm kontrol altına almış; dolayısıyla tâife-i nisâyı eve kapamışlar, tamamen hayattan tecrit etmişler. Çok nadir sahneye çıkan -Hürrem Sultan gibi, Kösem Sultan gibi- kadınlar olmuş. Osmanlı Devleti’nde böyle olduğu gibi, hani ben Abbasîlere de, Emevîlere de bakıyorum, daha ziyade ricâl istihdam ediliyor.”

Kasım ayındaki sohbette aynı hususu şöyle ifade ediyor:

“Şimdiye kadar militarist sistemler, kadınları tamamen hayattan tecrîd etmişler, bir kenara itmişler. Esasen devr-i Risâlet’teki tarz-ı telakkiye muhalif bir tavır idi bu. Esas, dinin kurallarına riayet ederek hayatın içinde olmaları lazım. Bakıyoruz ki biz, Asr-ı Saadet’te tâife-i nisa, beyleri ile beraber savaşın içinde bulunuyorlar. Hatta bazen kılıç, korda, kama bile kullanıyorlar. Ama genelde oradaki o yaralıları gözetiyorlar; kanları dindirme, yaralıları tedavi etme, geriye çekme gibi işlerde hep bulunuyorlar. İnsanlığın İftihar Tablosu bile savaşa giderken o mübarek annelerimizin bir tanesini örnek olsun diye yanına alıp götürüyor.”

Hocaefendi bu tesbitleri yaparken “şefkat kahramanı” olan hanımların fıtratlarından kaynaklanan bazı özellikleri de dikkate alarak uyarılarda bulunuyor:

“Kadınların bazı hususiyetleri var belki, dolayısıyla onlardan sınırlı bir şey beklemek lazım; erkeklerden beklenen şey, onlardan beklenmemeli; onlara mukavemetleri, güçleri kadar vazife yüklemeli. Hemen her günlerinin -bir yönüyle- aktif bulunmaya müsait olması, ayrı meseleler… Bu hususları birer realite olarak görüp gözetmeli; fakat bunun dışında onları da mutlaka hayatın içinde -devr-i Risâletpenâhi’de olduğu gibi- mütalaa etmek lazım. Ne var ki, edilemedi.

“Ama meşrû dairede, kendi disiplinlerimize sımsıkı bağlı kalarak, bunu (kadınların hayatın her birimine katılımını) devam ettirmek, zannediyorum günün şartları ve konjonktürün de gereği. Bu açıdan da seferberlik dedim bu meseleye; yani umumî bir hareket, kadın-erkek… Nasıl Ebu Süfyân, Yermük’e hanımı ile gitmiş; hanım orada o kılıcı çekmiş, kocanın yanında düşmana karşı savaşmış!.. Aynen öyle bir mantık, öyle bir felsefe ile kadın-erkek bir seferberlik içinde bu işi yapmaları lazım.”

Asırlardır “fitne çıkar” gibi bahanelerle camiden bile uzaklaştırılan hanımlar hayatın her safhasında nasıl yer alacaklar? Muhtemel problemler nasıl önlenecek?

Bu hususta alınacak tedbirlerin kriteri ne olmalıdır?

İşte Hocaefendinin çözüm sunan cevabı:

“Bir taraftan dinî disiplinlere milimi milimine riayet etmek, bir tek kusur bile yapmamaya çalışmak, bir tek kusura bin defa ‘Estağfirullah!’ demek… Fakat beri tarafta hayatın içinde olmak; muallim olabilir, doktor olabilir, Allah’ın izni-inayeti ile üniversite hocası olabilir, talebe olabilir; her şey olabilir.

“Siz, böyle bir düşünceyi, kendi dünyanız ve gâye-i hayaliniz adına böyle bir mülahazayı realize ediyorsanız şayet, hakikaten bir yönüyle bir diriliş mesajı temsil ediyorsunuz veya veriyorsunuz demektir. İnşaallah daha da geliştirilir; hayatta hâkim hale gelirler. Mutlaka hayatlarında onların meşgul olacakları başka şeyler de var; evleri var, çocukları var, başka hususî halleri var. Bunlar, mesai iyi tanzim edilirse, a’mâl taksim edilirse, teâvün düsturu teshil edilirse karı-koca arasında, erkek-kadın arasında, zannediyorum hiçbir problem kalmaz.”

Hanımların özellikle farklı milletlere ve kültürlere kendi değerlerimizi ifade etmek hususundaki misyonlarının Asr-ı Saadetteki örnekleri de yine Efenedimizin (s.a.v.) hane-i saadetinde yer alıyor:

“Hazreti Âişe Validemiz, Hafsa Validemiz, Meymûne Validemiz, Hatice Validemiz, Efendimiz’e mesajında, o ulvî mesajında öyle destek oldular ki… Eğer onlar, onu öyle desteklemeselerdi, bir yönüyle tâife-i nisa ile onun arasında koordinasyonu sağlayan nurânî bir ekip olmasalardı, o mesele, hanelere o kadar sürat ile yayılamazdı. Değişik hanelerden, oymaklardan insanlar vardır onlar arasında. Beni Mahzum’dan insanlar vardır, Beni Adiyy’den insanlar vardır, Beni Teym’den insanlar vardır; bunların hepsi güçlü kabileler. Birinden Hazreti Ebu Bekir var ise, birinden Hazreti Ömer Efendimiz vardır; birinden, Beni Ümeyye’den, Hazreti Osman Efendimiz vardır; birinden, Beni Hâşim’den, Hazreti Ali Efendimiz vardır. Hepsi ile bir yakınlığı vardı Efendimiz’in (s.a.v.). O, hiçbir zaman cismaniyet ağırlığında bir hayat yaşamamıştı; esasen o mevzudaki şeyleri bile, mesajının sürat ile etrafa yayılması istikametinde değerlendirmiştir.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) burada anılan cihar-ı yâr-i güzinin ikisinin kayın pederi, ikisinin de damadıdır. Onun evliliklerinde bile birçok hikmet ve hedef vardır.

Burada ele aldığımız Hocaefendinin iki sohbetinde müzakere edilecek çok önemli noktalar vardır. Bunları kaynağından okuyarak istişare konusu yapmak, hedefler belirlemek ve tavsiyeleri uygulamak konusunda gayret etmek gerekir.

Kadınların dinî hizmetlerdeki konumu, istihdamdaki yeri, onlardan beklenen vazifeleri yapabilmeleri için ilmen beslenmelerine yönelik ortamların hazırlanması, vazifelerini yapabilme hususunda beylerinden destek, imkân ve teshilât görmeleri gibi hususlar meşru zeminlerde içtenlikle müzakere ve müşavere edilmelidir.

Unutmayalım ki, hizmet vereceğimiz kitlenin yarısı erkek ise yarısı da kadınlardan oluşmaktadır. Dolayısıyla kadınlara ulaşmanın en güzel yolu da yine hizmette istihdam için her bakımdan iyi yetiştirilmiş hanım rehberler ve vazifelilerdir. Peki, ne kadar yetiştirebiliyoruz?

Eğer Hocaefendinin ikaz ve tavsiyelerine karşı, “Biz zaten bunları en iyi şekilde yapıyoruz” diye düşünürsek gaflete düşebiliriz. Allah korusun, 50-100 yıl sonra bugünleri yazanlar, hizmette kadınların konumu hususunda ihmallerin olduğunu söyleyebilir.

Hatta bugün bile Hocaefendinin hayatını yazan Jon Pahl, bir sohbetinde Hizmet Hareketine üç tavsiyede bulunarak, şeffaflaşma ve yerelleşmeye ilaveten şöyle diyor:

“Hanımları istihdam ve toplumun öncüsü yapma konusunda hâlâ alınması gereken mesafe var.”

Haksız mı dersiniz?

Kanaatimce “dışarıdan gibi görünen” kişilerin hakperest ve samimî tavsiyelerine değer vermek gerektiğini yaşayarak görüyoruz. Çünkü Jon Pahl gibi sonradan hizmeti tanıyıp kendini “aileden biri” olarak tanımlayan kimseler “yakın körlüğü, ülfet gafleti ve aidiyet enaniyeti” gibi vartalara karşı daha sağlam ve güvenli olabilirler.

Hocaefendinin sohbetlerinde asırlardır ihmal edildiği anlatılan, bir bakıma ilmî beslenme ve dinî istihdam konusunda mağdur edilen hanım kardeşlerimize de bir sualim var:

“Siz kendi meselenizi meşru zeminlerde gündeme getirip ihlâs ve uhuvvet düsturları içinde çözüm arama konusunda ne kadar gayretlisiniz?”

Kaynak:Tr724 |CEMİL TOKPINAR

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy