Tesbihin imamesi koparsa! | Zekeriya Çiçek

Yazar Hizmetten

“ Eğer o zerre, bir sonsuz gücün emrinde olmazsa ve başıboş bırakılıp Allah’ın Kudretinden bağı koparılırsa, o zaman o zerrenin her şeyi görebilen bir göze sahip olduğunu, her şeyi kapsayan bir şuura sahip olduğunu kabul etmek gerekir.” (Sözler sh: 296)

Dağdaki bir kaya parçasının aşağı yuvarlanması ya da düştüğü yerden alınıp koptuğu yere konması da belli bir güce bağlıdır. Burada iki husus vardır.

Birincisi: Her iki olay için de bir güç gerekir. Yer sarsıntısı ile taş kopar ve yerçekiminin etkisiyle belli bir süre yuvarlanır ve bir yerde de durur.

İkincisi: O taşın koptuğu yere nakledilmesi için sadece gücün yeterli olmayacağıdır. Zira ilgili yere nakletmek için aynı zamanda ilim ve irade gerektirir. Rasgele atılan kaç ok, hedefi tam ortasından vurabilir.

Günümüzde savaşlarda kullanılan uzun menzilli füzelerin ilgili hedefe ulaşması için hedefin koordinatları ilgili elektronikçilerce şifrelenmesi bilimsel bir gerçektir. Akıl ve şuurdan yoksun o koca füzelerin bile elektronik donanımlara sahip olduğunu biliyoruz. Bu donanım da yetmiyor. Hedefi vurmak için de oraya ulaştıracak büyük bir enerjiyle, belirlenen koordinatlara fırlatılması gerekir.

Zerre denince aklımıza hava zerresi, su zerresi ve element gibi kendiliğinden hareket etme yeteneği olmayan hayattan ve şuurdan yoksun maddeler gelir. Şimdi, bu zerrelerle yukarıda anlatılan yay ile fırlatılan oku, dağdan kopan kaya parçasını ya da uzun menzilli füzeleri kıyas edecek olursak, büyüklük farkından başka neredeyse ciddi hiçbir fark göremeyiz. Zira tümü de tek başına hareket etme yeteneğinden yoksun şuursuz maddelerdir.

Tabiatta mevcut haldeki tüm atom ve moleküllerin çok önemli görevleri olduğu aşikârdır. İşte bunlardan bir tanesi de sudur.

Şimdi suyun canlılar için sayısız öneminden bazılarını sıralayalım zira su olmadan hayat biyolojik anlamda olmaz.

Su olmazsa, tohum çimlenemez, fideler büyümez, fotosentez gerçekleşmez.  İnsanlarda besinler sindirilmez, hiçbir biyolojik katalizör (enzimler) çalışamaz, kan akışkanlık kazanamayacağından dolayı dokularımızın ihtiyacı olan katı bileşenler nakledilemez.

Su olmazsa, suyun ayrışması sonucu açığa çıkan oksijen de üretilemez. Oksijenden yoksun bir âlemde biyosferden söz edilemez. İşte bu ve bunun gibi önemli birçok faaliyet suyla gerçekleştirilir. Dünyamızda suyun yeryüzü ve gökyüzü arasındaki dengeli dağılımı ve döngüsü için de katı, sıvı ve gaz gibi farklı fazlarda bulunabilmesi insanlar için çok önemli bir lütuftur.

Dünyanın dörtte üçünü kaplayan suya, binlerce tonluk gemileri kaldırma gücünün verildiği istisna bir madde olduğunu unutmamalıyız. Bir de suyun içersinde yaşamak zorunda olan su canlıları düşünüldüğünde; suyun, su ve yeryüzü sakinleri için ne kadar mühim bir molekül olduğu anlaşılır.

Yüzlerce farklı minerallerin vücudumuza alındıktan sonra, her dokumuzun zorunlu ihtiyacı olan mineraller ilgili dokuya ihtiyacı kadar alınırken, o dokunun fizyolojisinde lüzumu olmayan mineraller o dokuya alınmıyor.

Yukarıda bahsi geçen koca bir füzenin bile koordinatına ulaşması ya füzenin insanlarca hazırlanmış elektronik donanımı ve ona verilen fırlatma gücüyle sağlandığını kabul etmek gerekir ya da füzenin düşeceği hedef koordinatın cazibesiyle, yani özel çekim gücüyle kendisine çekmesi gerekir. Yani, koca füze ya kendisi gidip hedefi bulacak ya da hedef o füzeyi kendisine çekecektir. Her ikisi için de bir ilim, irade ve güç gerekmez mi?

Aynen bunun gibi vücudumuza giren karmakarışık o mineral çorbasının öncelikle bir birinden ayrıştırılması, sonra da ilgili doku ve organlarımıza ulaştırılması gerekir. O zerreler de füzeler gibi şuursuz olduğuna göre ya bir şuur donanımı ve kudret enerjisiyle ilgili hedefe ulaştırılması ya da ilgili dokuların o şuursuz nesneleri kendisine çekmesi gerekir. İhtiyaç miktarınca alındıktan sonra da otomatik kilit sistemi devreye girerek, hücre zarının por denen geçiş kapılarını kapatması gerekir.

Göz için fosfor, tiroit bezi için iyot, kas ve kemik için kalsiyum gerekir. Yaşam için en zorunlu maddelerden birisi olan oksijenin nakledilmesinde kandaki alyuvarlarımızın yapısında demir mineralleri zorunludur. Bu misaller artırılabilir. Bir mineral yanlış bir dokuya alınacak olsa orada terör estirir, sonuçta İlgili dokunun çalışmasını ya durdurur ya da ona zarar verir.

Hiçbir insan bu akıl almaz faaliyetleri; zerreler ya da kendini bile idare etmeye gücü yetmeyen ilgili doku ve organlar yapıyor diyemez. Zira o zerreler, güç, akıl ve şuurdan yoksundur. Organlarımız ise ayrı ayrı düşünüldüğünde şuurdan yoksun birer et parçalarıdır. İnsanda bu şuurlu olayların gerçekleşmesi insanın kendisinin tasarladığı bir durum asla değildir. Bu özellikler ona tam anlamıyla bir ilahi lütuftur.

Şuursuz zerrelere şuurluca iş yaptırmakta ancak, gücü ve kudreti sonsuz olan Allah’a (cc) mahsustur.

Allah (cc) kâinatta yerleştirdiği hayat kanunlarıyla zerrelere güneş kadar iş gördürüyor. Zira ses ve görüntü hava zerreleriyle naklediliyor.

Sırası gelmişken kendimize soralım: “Acaba, hem bizim hem de fezayı dolduran zerreler nasıl oluştu ilk oluşumu nerden ve nasıl?”

Tek bir cevabı var o da “ Allah (cc) ol dedi o da oldu”

“Ol der olur.”(Yasin- 82)

Ey Rabbimiz sen ne yücesin!

Hizmetten | Zekeriya Çiçek

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy