23 Temmuz günü 7 kişi, tenkil müzesini ziyarete gittik .
‘Zalimin milleti olmaz’ hakikatiyle daha Gestapo Hapishanesi’ni karşıdan görünce yüz yüze geldik. Kapıdan içeri girince güler yüzlü gençler bizi hoşâmedîyle karşıladı.
“Rehberlik yapacağız size ama önce yüz yıldan fazla insanlara zulüm mekanı olmuş bu yeri anlatarak başlayalım” dediler. Şaşkın gözlerle etrafı seyrettik, üzülen kulaklarla zulümler dinledik.
Nihayet dününe şahitlik ettiğimiz zulüm sayfaları bir bir açıldı. İçim ağladı, gözüm ağladı, ömrüm ağladı. Gözümüzün önünde tam 10 yıl geçti. Kanlar içinde mazlum bacılar, ne olduğunu bilmeyen masum yavrular…
Mezarı Meriç olmuş garibanlar, beyaz sandalyede ruhunun ufkuna yürüyen yiğit adamlar…
Kanlı gömlek, sarı mont, Akçabay tişörtleri, Meriç çamuruyla yoğrulmuş ayakkabılar, giyilemeyen hayalleri süsleyen bot, say sayabildiğin kadar. Meğer zulme yalnız insanlar uğramıyormuş, mazlumun eşyaları da nasibini alıyormuş bundan.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Bir de belgesel müjdesi duyduk, abilerimiz harıl harıl çalışıyor. Emeklerine binlerce teşekkür ederiz. Son hafta! Gitmeyen gitsin derim. 1558 kişi gezmeye gitmiş, bu sayı yüz binleri bulmalı bence. Keşke tarih uzasa da herkes gitse.
BEYAZ PLASTİK SANDALYE
Hep hayalimdi tâ ilkokul sıralarından beri,
Okuyup vatan millet için dökecektim teri.
Hele görünce okulun önündeki yiğit komiseri,
Hiç kimse söndüremeyecekti yanan bu feneri.
Annem okşarken başımı derdi, oku da hizmet et millete,
Eğer el uzanacaksa, kır o eli değmesin devlete!
Okullar okudum bin bir gayretle şevkle,
Yan yana kanat çırptım Anka olup Üveykle.
Yürüdüm çetin yolları gece gündüz bu hayalle,
Pay çıkarmadım nefsime hak yeme denen muhalle.
Nerede bir dert varsa koştum Lokman hekim gibi,
Kendim yandım ama yapıştırdım kopan bağları lehim gibi.
Bir akşam üstü esti rüzgar şarkın şimalinden,
Kavurdu başak vermiş fidanları yıktı tâ temelinden.
Bizde mümtenidir vatana ihanet akla bile gelmez,
Bu iftira ile yattık kodeste yıllarca akıl ermez.
Babam geldi görüşe Mustafa’m bu ne hal böyle,
Millete hizmetin bedeli bu mu olacaktı Allah için söyle!
Sen içerde ben dışarda her öğün hüzün yeriz,
Baldıran şerbetini yudum yudum içeriz.
Ne haram yedin, ne de kimseye yedirdin,
Bir hırsız görünce hemen orada biterdin.
Senden razıyım başımı eğirmedin önüne,
Uydun hem Hakkın hem de Peygamber’in sözüne.
Hoşça kal evlat, seni Rabbime emanet ediyorum,
Yusuf’sun ya çıkacağın ümidini besliyorum.
Hakkını helal et yiğidim seni çok seviyorum,
Ben erken gidersem seni cennette bekliyorum.
Hapishane elemhâne olmuş sarıyor ruhu bedeni,
Onlarca dert sardı her yeri bilemedim nedir nedeni.
Kapattılar bir hücreye yalnız başıma kimsesiz,
Ağlıyorum göremezsem evlatları diye sessiz sessiz.
Bu dertler beni iflah etmez artık biliyorum,
Allah’ım yetimlerimi sana emanet ediyorum.
Ben senden razıyım senden bende razı ol,
Yarın der misin ehlinle hadi gel cennetime dol.
Artık bu acılarla kıvrana kıvrana ölüyorum,
Aslında ben ruhumun ufkuna yürüyorum.
Doğum günüm oldu, tam da beş yaşıma bastım,
Babam ‘beyaz plastik sandalye’ almış, bir kenarına saatimi astım.
Her oturuşumda sanki meleklerin kanadında uçuyordum,
Babam aldı ya babama hep minnet duyuyordum.
Büyüdüm yine babam dediğim bana sandalye aldı,
Hem de ‘beyaz plastik sandalye’ bedenim onda kaldı.
Demiştim ya, beş yaşımda sandalyem beni cennete götürecek,
İşte gerçek oldu yalnız o ve ben birlikte cennete girecek .
Babalar oğullarını çok severmiş ama öyle ama böyle,
Babalar oğullarına ‘beyaz plastik sandalye’ alırmış herkese söyle!