Tasavvufun Usulü Olur mu? I MEHMET YAVUZ ŞEKER

Yazar Mehmet Yavuz Şeker

En son yazımızı, tevbe konusuna başlama sözü vererek noktalamıştık. Fakat aradan geçen iki hafta içerisinde, tevbeye kadar daha başka konulardan bahsedilmesi gerektiğine dair bir kanaat hasıl oldu. Daha doğrusu, nüansları göz önüne almadan, konuları beraber ve iç içe işlemeye niyetlenmişken, nüanslara dikkat ederek ve kategorize ederek ele almanın daha uygun olacağını düşündük. Bu yüzden tevbe konusunu 9-10 yazı sonrasına tehir etme durumunda kaldık.

Malum olunduğu üzere, din ilimlerinde, örneğin “tefsir” ilminin yanında bir de “tefsir usulü” ilmi vardır. Bu usul adı üzerinde, tefsir ilmine ait yol, yordam, bakış açısı, metot, yaklaşım, teori gibi hususları anlatır. Tefsir ilminde uzmanlaşmak isteyen biri, anlayış ve iletişimi kolaylaştıran bu metodolojiden asla müstağni kalamaz. Aynı husus, fıkıh ve hadis ilmi için de geçerlidir. Onların da kendilerine özgü metodolojileri vardır.

Pek zikredilmese de aslında tasavvuf ilminin de kendine has bir usulü, bir tarzı, anlamayı kolaylaştıran bir metodu elbette vardır. Klasik dönemin en önemli eserlerinden biri olan er-Risâletü’l-Kuşeyriye’de bu husus, “tasavvuf ıstılahları” başlığı altında ele alınmış, sufilerin kendi aralarında kullandıkları özel ve teknik kelimeler anlatılmıştır. Bu husus, daha sonra “tasavvuf terminolojisi” ve “tasavvuf terimleri sözlüğü” gibi başlıklar altında toplanmıştır.

Biz, Kuşeyrî’nin kitabında bir araya getirdiği kavramları esas alıp onları özet halinde işleyecek sonra ana konulara inşallah geçeceğiz.

Terimler derken; vakit, makam-hal, kabz-bast, heybet-üns, tevâcüd-vecd-vücud, cem’-fark, fenâ-bekâ, gaybet-huzur, sahv-sekr, zevk-şürb, mahv-ispat, setr-tecelli, muhâdara-mükâşefe, telvin-temkin, kurb-bu’d, nefes-havâtır, ilme’l-yakîn-ayne’l-yakîn-hakka’l-yakîn, vârid-şâhit, nefs-ruh-sır kavramlarını kastediyoruz.

Vakit

Bizim zaman kelimesi ile aynı manada kullandığımız vakit, tasavvuf terminolojisinde “içinde bulunulan an” anlamındadır. Gayretli mümin, geçmiş ve gelecekten daha çok, âna odaklanabilen, onu dünyası ve/veya ukbası için değerlendirebilen insandır. İnsan ister istemez geçmişiyle de geleceğiyle de meşgul olur. Geçmişin acı tatlı hatıraları, tecrübeleri, geleceğin endişe ve ümitleri insanı içinde bulunduğu andan uzaklaştırır. Mazi ve müstakbel arasındaki insan, bir o tarafa bir bu tarafa savrulur durur.

Halbuki geçmiş geride kalmıştır, kullanımı bitmiştir. Ne olduysa olmuş ve bizim kaderimiz olarak tarihçe-i hayatımızdaki yerini almıştır.

Gelecek ise olup olmadığı belli değildir. Biz gerçi onu hep olacakmış gibi düşünür ve planlar yaparız. Bu yanlış bir şey de değildir. Öyleyse şöyle diyebiliriz: Gelecek, bizim iradelerimizle yönlendirilmek üzere bizi beklemektedir.

İçinde bulunduğumuz ana gelince, işte en gerçek olan odur. Üzerimizden akıp giden zamandan payımıza düşen işte o andır, o anda olandır. Bizim nasibimiz ordadır. Biz onu ya tahkim eder nasibimiz haline getiririz, o anda yapılması en uygun işi yaparız, onunla meşgul oluruz. Zamanı, vakte dönüştürürüz. Bunu başarabildiğimiz ölçüde ibnü’l-vakt olur, vaktin çocuğu olarak hayatı anbean idrak eder, nakış nakış işleriz.

Veya koskoca bir hayatı heder eder, en kıymetli varlığımızı boşa harcar, bitirir, zayiatın en büyüğünü yaşarız.

Halbuki her bir vakit, idrak edebilen, sezebilen için bir kurbiyet dilimidir. İnsan, her an Yüce Allah’a biraz daha yaklaşabilir. O’nu niteliksiz, niceliksiz hissedebilir, duyabilir, sezebilir. Hep O’nun huzurunda, hep O’nunla olduğu bilinciyle hayatını örgüleyebilir.

İşte bu takdirde böyle bir hayat, dopdolu yaşanmış, hiçbir karesi boş geçirilmemiş, vakitleri anbean imar edilmiş bir hayat olur. Aslında böyle bir hayata “ömür” demek daha doğrudur. Zira ömür vakti mamur bir hayattır.

Ömrü mamur etme ise gayretli bir müminin her anını bir ibadetle, bir hizmetle geçirmesi, bunları yapamadığı anları, gönlünde beslediği niyetiyle doldurması şeklinde özetlenebilir. Kâmil insan olma yolunda, taallümle tekemmül ede ede ibadet, hizmet ve niyetle dopdolu geçirilen bir hayat, mamur bir ömürdür.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy