Şüphe nedir? | Sorular ve Cevaplar

Yazar Hizmetten

Soru: Şüphe nedir ve bir kısım kimselerin endişe ettiği kadar korkulacak bir şey midir?

Cevap: Şüphe imanı peyderpey kemiren ve aheste aheste ölüme götüren korkunç bir hastalıktır. İnsan, inanç, düşünce ve tasavvurlarıyla kendini bu hastalığa kaptırdı mı artık hayati bütün fonksiyonlarıyla ruhi bütün melekeleriyle felç olmuş demektir.

Şüphe ve şüpheciliğin iki esasa ircaı mümkündür: 1- iradi olarak benimsenen, eskilerin (reybilik) ve (hisbanilik) dedikleri şüphecilik; 2- İç idrak ve dış müşahede muvazenesizliğinden; niyet ve nazar inhirafından; bilgide terkib kabiliyetine sahip bulunamayışından doğan diğer bir şüphecilik..

İkinci şık şüphecilik, hemen hemen her yerde üzerinde durduğumuz bir mevzudur ve kanaatimce izalesi de mümkündür. Birinci şık şüphecilik ise; o, bir mizaç inhirafı, bir cinnet ve bir marazdır. Bu kabil şüpheciler için (spinoza:) Hakiki reybi (şüpheci) nin vazifesi susup oturmaktır.” demişti. Keşke bu nasihati dinlemiş olsalardı; hiç olmazsa zararları başkalarına dokunmaz ve nefislerine münhasır kalırdı.

Vakıa şüphenin, bir de ilmi maksad ile şartlandırılmış ve muvakkat olanı vardır ki, o türlü şüpheye kimsenin diyeceği birşey yoktur. Ne var ki, bizim burada hastalık dediğimiz şüphe, (Dr. Paul Sollier) in de ifade ettiği gibi “halle iktiran etmeyen ve bir çözüme tabi tutulmayan şüphedir, böyle bir şüphe ise şuurumuza hakim olarak devam eder. Sonra bütün ahval-i ruhiyemizi baskı altına alır ve bütün zihni faaliyetlerimizi felce uğratır. “Bu hale gelmiş bir insan ruhu, binbir tereddüdün nokta-i mihrakiyesi olduğu gibi, binbir kararsızlığın iç içe kesişip durduğu karmaşık ve içinden çıkılmaz yollara benzer.

Şüphelerini aşamamış ve onlara söz dinletememiş bir insan için, bedeni iktidarsızlık, zihni ve ahlaki teşevvüş ve inhiraflar önüne geçilmez cebri hadiselerdendir.

Şüphe insanın tavırlarında katılık, rubunda sıkıntı ve beceriksizlik hasıl eder. Binaenaleyh şüpheci kimseler, bedene mütevakkıf işlerde hep kaçmak arzusu, yorgunluk getiren şeylere de nefret izhar ederler. Bu türlü iş görmeden yorulmuş tiplere. Psikiyatrinin koyacağı başka teşhisler ne kadar iddialı olursa olsun, bunlar hakkında iç yetmezliğin fonksiyonunu inkar etmek kabil olmayacaktır.

Şüphenin zihin üzerindeki tesirine gelince, bu maraza mübtela olanlar, devamlı ve ciddi zihni faaliyet gösteremezler. Az- çok dimağı uzun süre şüphe dalgalarıyla sarsılmış bir insanın salim düşünebilmesi bir hayli müşküldür.

Böylelerin en bariz yanları, dikkatlerinin za’fa ma’ruz kalması, zihinlerinin cevvaliyetini kaybetmesi ve hafızanın dumura uğraması gibi hallerdir. Artık, böyleleri için, herşey gitgide gayrimümkün bir şekle girer ve önlerine (olmazlardan) aşılmayan tepeler dikilir. Onların önünde birtek açık kapı ve yürünebilir bir yol vardır; oda başkalarını tenkid yolu. Bununla yaşar ve bununla varlıklarını sürdürürler.

Bir de şüphenin ahlakı baskı altında tutması bahis mevzudur ki; bana göre en tehlikelisi de budur. Arzu ve isteklerin: ihtisas ve temayüllerin; hülasa şahsiyetin en batını ve samimi esasını teşkil eden şeyler maruz kaldıkları sarsıntılar ve zıd dalgalanmalar, şüpheli insanların zihinlerinde meydana getirdikleri neticelerin bir aynını da ahlaki sahada meydana getirirler.

Hareketlerindeki beceriksizlik, sıkıntı ve harekete geçirici fakültelerinde (vaso rnoteurs) teşevvüşler hasıl olan kimselerde, ürkeklik, merdumgirizlik gibi şeyler baş gösterir. Böyleleri, eğlence ve zevk u safaya talip oldukları halde, herkesten kaçmak ve uzlet hayatı yaşamak isterler. Bu itibarla da bir türlü hüzün ve kederden kurtulamazlar. Hür bir fikirden mahrum, manevi mukavemet itibariyle de alabildiğine zayıftırlar.

Hele ileri safhadaki büyük şüphecilerde, bazen hiçbir şeyden müteessir olmama gibi camidlik (2) hükmettiği gibi, bazen tamamen alt-üst olan manevi şahsiyetleri itibariyle (toplum insanı) olma imkanını bütün bütün kaybederler.

Şüphe, içtimai neticesi itibariyle de diğerlerinden çok daha tehlikeli ve menfi yönden çok daha tesirlidir.

Eşya ve hadiselerin ba’zı ahvalinde şüpheye düşmüş bir kimse, gerek menfaatları, gerek vazifesi itibariyle gelecek adına ve ümitleri açısından emniyette sayılamaz. Mütereddid ve şüphelere mübtela olanların, mes’uliyet endişesiyle hareket etmenin gerekli olduğu yerde geri çekilmeleri veyahut hareket vaktini kaçırma gibi durumları o kadar çoktur ki, hemen hemen herkesin bildiği bir misal bulunabilir. Bilhassa ehemmiyetli ve büyük işlerde, siyaset ve harblerde, başı tutanların tereddüd ve şüpheleri milletleri ve orduları batırmaya yeter ve artar.

Aslında kendinden şüphe edenin başkalarına emniyet telkin etmesi de düşünülemez, zira kendinden şüphe edenin nasıl hareket edeceği belli değildir. Kendi hesabına hareket edemeyen, hiç başkaları hesabına hareket ve başkalarını tahrik edebilir mi? Her yeni şeyden korkan ve ona uymakta acze düşen birisinden maddi, manevi terakkiye yardım etme beklenebilir mi? Ma’mafi, şüphecilerin büyük bir kısmının (olduğu gibi) kalma eğiliminde olmalarına karşılık, az bir kısmında ileri gitme, hamle yapma gayretleri de görülmektedir.

Hasılı şüphecilerin ne düşüncelerinde ne de iş ve davranışlarında i’tidal ve muvazene yoktur. Onlar içinde, mevkilerini, mesleklerini, memuriyetlerini mes’uliyet korkusuyla terk eden o kadar çok kimse vardır ki,(maazallah) kritik bir dönemde bir millet ve bir devleti felç edebilir. Bunların atılganlıkları bir macera olduğu gibi, vehim uzantısı tedbirleri de bir humûdettir. (3)

Bazılarına göre bu hal bir iradesizlikten kaynaklanıyor gibi görünse bile aslında hiç de öyle değildir. Bana göre bu, metin ve seri karar verememeden, hayatla alakalı umum ahval ve hadiselerin bize ifade ettiği çeşitli çözüm yollarından birini tercih edememeden doğmaktadır. Hayatın başlarına açacağı müşkilat endişesiyle onun içine girmeden korkan nice (reybi)ler vardır ki evlenme çoluk çocuk sahibi olma gibi şeyler hep onların uzak kaldıkları meselelerdendir. Nice kadınlar vardır ki, bu mevzudaki tereddüdlerinden ötürü bütün bir hayat boyu bekâr kalmaya mahkum olmuşlardır. Böyle bir tavır ve hareketin neticesi ise tenasüle (4) ve nevin muhafazasına mani olacağından zararı gün gibi aşıkârdır.

Tereddüd ve tercih edememe keyfiyetiyle şüpheci olan atılgandan daha zararlı ve daha tehlikelidir. Hareket edenin yönlendirilmesi ve davranışlarının kanalize edilmesi gibi bir problemi olsa bile, hiç olmazsa o, hareket etmektedir. Şüpheciye gelince, onun hareketi durma, durması da hareket gibi bir garabet arzettiğinden ne hamlesine ne de geriye çekilmesine bel bağlama kar-ı akıl değildir.

Hele atılganlığındaki çılgınlığı cesaret, vehim ve korkaklık içindeki durumunu da i’tiyad ve tedbir sayıyorsa artık. 0, bu maraz-ı ruh haleti ile kendine bağlı olanları da mahveden bir veba halini almıştır.

Tehlike anında cepheyi terk eden nice idareci veya kumandanlar vardır ki, bütün bir milleti böyle bir reybiliğe kurban etmişlerdir. Açtıkları gediklerde sadece kendileri helak olsalardı ” dayansın ehli-kubur” demekle iktifa edecektik. Ne acı ki; bu birkaç şüpheci sergerdan, refakat ve maiyetlerindeki bir sürü zavallının felaketine sebebiyet vermektedirler.

Burada reybiliğin çeşitlerini, delilleriyle red ve cerhetmeye durumumuz musaid değildir. O’nu felsefe kitaplarında ki tenkidleriyle başbaşa bırakarak bir tek hususu belirtme de fayda mülahaza ediyoruz. Oda her teşebbüsün başında, aksine ihtimali olmayan bir iman ve o imandan kaynaklanan kararlılığa ve sönmeyen bir azme ihtiyaç olduğu keyfiyetidir. Bunların birinde şüphe ve tereddüt, diğerlerinin de te’sirini kırar ve akim bırakır.

Mükâfat ve cezaya kat’i inanç, tekâmül ray ve rotasında, ferd içinde cemaat içinde ilk şart ve en ehemmiyetli unsurdur. Bu inanç istikametinde teklif edilen yolu yaşamaya gelince, o, en akıllıca bir davranış ve en çarpıcı hamledir. Kanaat, tasavvur ve davranışlarındaki zikzaklar gulyebaniler ülkesine kabus ısmarlama gibi bir şeydir.

Modern reybilerden, milleti temsil makamında küfrünü izhar edecek kadar mertler olduğu gibi, menhus mahiyetini setredebilen felaketli günlerin mütereddidi namert firariler de vardır:

“Ben ki hepsinden iştibah ederim.
Kime sorsam diyor ki yok haberim.
Kim bilir belki hepsi vehmiyyat.
Belki aldanmak ihtiyac-ı hayat.
Kim bilir belki kepsi doğruda ben
Bîhaber kendi sevhi hissimden
Var yok bilmek istedim, yoku var
İştibah işte töhmetim, ne zarar…
Kim bilir belki aslımız toprak
Bunu bir muzdarib çamur yapmak
Hangi hain tesadüfün işi bu
Bunu bir Halik irtikab etmez
Halk eden mahveder harab etmez.

Zavallı Fikret.. Küfründeki gulüvvü (5) utandıracak, günümüzün ne ettiğini bilmeyen reybilerini görseydin, mir-i liva (6) saydığın tereddüt ve teşevvüşlerinin geriye kalışı karşısında tahammül edemeyecek ve kederinden ölecektin.

Ama yine de sen, şüpheci, bedbin ve karamsar düşüncelerinle tenasüh görmüş gibi, günümüzün şüphecilerinin içinde yaşıyorsun.

M.Fethullah Gülen Hocaefendi

(1) Reybilik ve hisbanilik: Şüphecilik ve

(2) camidlik: Ruhsuzluk, sertli k, katılık, cansızlı k.

(3) Humudet: Sönüklük, donukluk.

(4) Tenasül :Türemek nesil yetiştirmek, üremek.

(5) Gulüv: Taşkınlık, ayaklanma.

(6) Mi r-i liva: Devlet bayrağı, sancağı.

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy