Sünnete ittibânın ehemmiyeti | Salih Çınar

Yazar Mizan

Bilmeden, tanımadan birini sevmek, ona karşı muhabbet duymak, akıldan ne kadar uzak, eksik ve akla muhal ise; insanı, cini, melekleri, hayvanatı, nebatatı, gökyüzünü ve bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz bütün alemleri yaradan Rabbimizi bilmeden tanımadan sevmek de bir o kadar akıldan uzak, eksik ve akla muhaldir.

Rabbimizi tam manasıyla bilebilmek, tanıyabilmek ve O´nun muhabbetine mazhar olabilmek için şüphesiz ki O’nu en iyi bilen, tanıyan ve O`na en çok muhabbet duyan ve ayrıca insanlığa en mükemmel seviyede örnek olabilecek temsiliyetde birinin ikliminde bulunmalıyız. Rabbimizin nezdindeki değer ve kıymeti bütün peygamberlerin önünde olan ve Hz.Adem(a.s)’den sonra gelen bütün peygamberlerin ümmetlerine müjdesini, muştusunu verdiği Zât’ı, Allahu Teâlâ insanlığa “Numune-i İmtisal” olarak göndermiştir. Allah(c.c), O’nun Nur’unu ilk önce hatta Hz. Adem’den de önce yaratmıştır. Hz. Adem(a.s) O’nu kendi affına şefaatçi yapmıştır.  ”Muhammed hürmetine beni affet” demesine mukabil Allah`u Teâlâ ; “Sen Muhammedi nereden biliyorsun” diye sorunca Hz. Adem(a.s); “Ben Cennetin kapısında La İlahe İllallah Muhammedîn Resulullah yazdığını görünce İsmi, İsm-i Şerifinin yanında bulunan biri Senin katında kıymetine ulaşılamayacak biri olmalıdır” şeklinde mukabelede bulunmuştur.  Bu itibarla Allah’ın katında böyle bir kıymete sahip birisi elbette ki O’nu herkesten çok bilen, tanıyan ve muhabbetine mazhar olan bir Zât olmalıdır. Ancak öyle bir Zât Rabbimizi bize layıkıyla tanıttırabilir, sevdirebilir. Ancak O Zât ezeli ve ebedi bütün kitapların anası olan Allah’ın Kelâmına hakiki tercüman olabilir. Dolayısıyla İşte bu Zât’ın ve yolunun (sünnetinin) ne kadar önemli olduğunu Rabbim şu ayeti ile bize bildiriyor:  “De ki : Eğer Allah’ı seviyorsanız gelin bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(Al-i İmran31). Rabbimiz kendi marifetine (bilinme ve tanınmasına) ve muhabbetine(sevgi ve rızasına ) giden yolun ancak ve ancak Resulüne (s.a.v)  ittibâ ile olacağını kesin bir dille ilan ediyor. Yani  Efendimizi(s.a.v) tanıyıp bildiğimiz ölçüde onu seveceğiz ve sünnetine  ittibâ edeceğiz. Sünnetine  ittibâ ettiğimiz ölçüde de Rabbimizin rızasını hoşnutluğunu kazanacağız. Eğer Allah’a muhabbetimiz varsa  Resulüne(s.a.v)  ittibâ edilecek; ittibâ edilmemesi de netice veriyor ki Allah’a muhabbetimiz yoktur. Sonuç olarak  ”O’na  ittibâ etmek ve itaat etmek Cenabı-Hakkın rızasını kazanmanın en kestirme, en güzel ve en doğru yoludur.

Bugün önceki devirlerden daha çok O Rehberi (s.a.v) tanımaya, bilmeye ve sünnetine  ittibâ etmeye muhtacız.  Neden bugün; bugün her asırdan daha beter bir durumla karşı karşıyayız; Hakkın tutup kaldırılmadığı, Kur’an’ın dilden kalbe yol bulamadığı, sünnetin terkedildiği bir zaman da bulunuyoruz da ondan.  Yanlışın doğru, haramın helal, faizin caiz, kötünün iyi, zalimin mağdur addedildiği zamanı sanki Efendimiz(s.a.v) asırlar öncesinden görerek böyle bir zamanda sünnete uymanın önemini şu ifadelerle bizim dikkatimize sunmuştur: “Fesad-ı Ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.”  Yani Ümmetim bozulmaya, çürümeye, eskimeye, ayrılıklara duçar olduğu zaman da kim benim sünnetime yapışırsa, tutup kaldırırsa onun mükafatı Allah katındadır. O halde, onu sımsıkı tutmaya gayret edelim, hayatımıza hayat kılalım. O’nun yoluna dilbeste olalım ve O’nu unutturmaya çalışanlara inat O`nu tekrardan tanıyalım keşfedelim. Ancak bu takdirde hem bizim çehremiz hem de İslamın çehresi değişecektir.

Yorum: Salih Çınar

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy