Sanırım siz de benim gibi Hocaefendi’nin vefatı sonrası onun hakkında söylenen ifadeleri, yazılan yazıları ve onun için verilen taziyeleri okumuşsunuzdur. Onlar içinde benim en çok dikkatimi çekenlerden biri, Kangwon Ulusal Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm profesörlerinden Nah Jeong Won, Hocaefendi için kaleme aldığı şu ifadeler oldu:
“Ben Nah Jeong Won, Kore’de Hizmet’in bir üyesiyim. Yanımdaki fotoğraf, 13 Şubat 2020’de Pennsylvania’da, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Kore Türk Kültür Merkezi Direktörü Özer Ayhan ile çekildi. Fotoğrafta görüldüğü gibi, Hocaefendi elimi sıkıca tuttu ve o sıcaklıkla birlikte söylediği şu sözü hâlâ yüreğimde taşıyorum: “Benim gibi bir fakire vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.”
Nah Jeong Won, bu hatırayı, John Pahl’ın yazdığı “Fethullah Gülen: Hizmet Hayatı” adlı eserin Korece çevirisini Hocaefendi’ye takdim etmek için Pennsylvania’ya geldiğinde yaşamış. Bir Hizmet üyesi olarak, Hocaefendi’nin “Barışçıl İslam” vizyonunu Kore’ye tanıtmanın en etkili ve hızlı yolunun Ali Ünal’ın Kur’an-ı Kerim mealini çevirmek olduğuna inanan bu insan, bunu yaptıktan sonra tekrar Pennsylvania’yı ziyaret etmeyi dört gözle bekliyormuş. Ancak, o bu daveti beklerken Hocaefendi’ye ötelerden davet geldi ve ruhunun ufkuna yürüdü.
Nah Jeong Won’un yazdığı bu taziye mesajındaki; “Hocaefendi elimi sıkıca tuttu” ifadesi, beni yıllar öncesine götürdü.
Hani hatırladınız mı bilmem?
Yıllar önce ünlü Rock sanatçısı Cem Karaca’da benzer bir hal yaşamıştı. O, 29 Haziran 1994’te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Diyalog Gecesine katılmıştı. Orada ilk defa Hocaefendi ile tanışma fırsatını elde eden Karaca, bu tanışmanın kendisi üzerinde bıraktığı tesiri daha sonra şöyle anlatmıştı:
“El sıkıştığım insanların biftek gibi ellerini elimin içine bırakmasından hiç hoşlanmam. Ama Hocaefendi’nin ellerimi sımsıkı tutması beni çok etkiledi. Konuşurken gözlerini benden hiç kaçırmadı ve böyle bir insan geçmişinde utanılacak bir şey yapmış olamaz diye düşündüm”
Bunlara benzer bir örnek ise bu süreçte Fark Mercan kardeşimiz tarafından kaleme alınan “M. Fethullah Güle: Allah Yolunda Bir Ömür” adlı eserin 294’cü sayfasında geçiyor. O da şöyle:
Morehouse College’daki Martin Luther King Merkezi’nin dekanı olan Prof. Lawrence Carter, bu merkezin her yıl verdiği uluslararası barış ödülünü 2015 yılında Hocaefendi’ye verir. Hocaefendi, ödül törenine katılamayınca Prof Carter, Pensilvanya’ya gelerek Hocaefendi’yi bizzat ziyaret eder. Burada iki şey onun çok dikkatini çeker. Bunlar; Hocaefendi’nin yaşadığı mekânın hiçbir yerinde resminin bulunmaması ve çok sade bir hayatının olmasıdır. Lawrence Carter, Hocaefendi ile ilgili o günkü görüşmeyi tek cümleyle şöyle özetler: “Çok samimi bir tanışmaydı, elimi sıkarken doğrudan gözlerimin içine baktı, her hareketi çok mütevaziydi.”
Aynı zât, 28 Ekim 2015 akşamı Johannesburg’daki Nelson Mandela Vakfı’nın salonunda yaptığı konuşmada şunları da söyleyecektir:
“15 yıl dünyayı dolaştım. 38 ülke gezdim. İslâm dünyasında Gandi gibi, Martin Luther King gibi, Mandela gibi hayatını topluma hizmete adamış bir barış elçisi aradım. 15 yılın sonunda İslâm dünyasında aradığım sesin Fethullah Gülen olduğunu anladım.”
Evet, Hocaefendi, daha kimlerin ellerini sımsıkı tutarak “Siz bizim insan kardeşlerimizsiniz’ demedi ki? Dinimizde önemli bir yer tutan Hz. Ali Efendimizin: ‘Müslümanlar, din kardeşlerimizdir. Müslüman olmayanlar ise insan kardeşlerimiz.’ ifadesini bizatihi yaşayarak bizlere o öğretti.
Hocamız, topyekûn dünya insanlığına bakışımızı bu şekilde eğitip öğretmeseydi bizler, yıllarca ‘öteki’ olarak baktığımız ve ellerini tutmayı hiç düşünmediğimiz sanatçıların, gazetecilerin, sosyologların, kanaat önderlerinin hatta renk ve dil ayrımı yapmaksızın diğer milletlerin ve din mensuplarının… vs. ellerini sımsıkı tutarak onların da ‘insanlardan bir insan’ olduğunu nereden bilebilecektik ki?
Şimdi, kim bu insanların ellerini sıkarken gözlerinin içine bakacak? Kim, siz bizim insan kardeşlerimizsiniz diyecek? Hayatını, topluma hizmete adamış bir barış elçisi arayanlar eli boş mu dönecek?
Hayır asla ve kat’a. Bizler Hocamızın bıraktığı mirası, -hadisin ifadesiyle- ‘güneşin doğup battığı her yere götüreceğiz inayeti ilahiye ile. Hatta, orada da bırakmayacak, Zât’ının bizatihi göstermiş olduğu hedeflerden biri olan uzayın boşluklarında -ki oralarda da varsa birileri- onlara da sizler bizim dünya ukbâ kardeşlerimizsiniz diyeceğiz inşaallah…
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN