Ruh sağlığımızı ve ilişkilerimizi korumanın yolları | Kerem Şahin

Yazar Hizmetten

RUH SAĞLIĞIMIZI VE İLİŞKİLERİMİZİ KORUMANIN ,GÜÇLENDİRMENİN YOLLARI

Eşler arası, aile içi ya da diğer insanlarla ilişkilerimiz, her zaman olumlu ve stabil bir şekilde ilerlemeyebilir. Çünkü hayat acı tatlı sürprizlerle dolu. Hayattan ve birbirimizden beklentilerimiz farklı farklı. Bu farklılıkların yanında bir gerçek var ki; o da eşimizle, ailemizle, arkadaşlarımızla birlikte yaşıyor olmamız. Bazılarıyla bedenen uzak olsak da, teknolojinin gelişmesiyle birlikte küresel bir köy haline gelen şu dünyada birbirimizin hayatına müdahil olabiliyoruz. İster yakın olalım ister uzak olalım, ilişkilerimizin kötü gittiği zamanlar olabilir. Bunun pek çok nedenleri vardır: Doğup büyüdüğümüz ülkemizden ayrılma, işimizden olma, gözaltı ve tutukluluk gibi yaşadığımız travmatik olaylar, yeni bir hayata, yeni insanlara, yeni bir işe alışma, kişisel farklılıklarımızdan kaynaklı, eşimizden, ailemizden, arkadaşlarımızdan farklı beklentilerimiz, ekonomik problemler, hastalıklar…

Soru şu: Tüm bu çalkantılı süreçler içerisinde ruh sağlığımızı, ilişkilerimizi nasıl koruyacağız ve güçlendireceğiz? Gelin bunlara birlikte bakalım:

Öncelikle yaşadığımız bu olumsuzlukların faturasını kendimize veya başkalarına yıkmaktan vazgeçmeli ve suçluluk psikolojisi içine girmemeliyiz. Neden mi? Çünkü biz, bizim dışımızda gelişen olaylara müdahale edemeyiz ve onlardan da sorumlu değiliz. Bu, müdahale edemeyeceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz alana “ilgi alanı” diyoruz. Biz sadece müdahale edebileceğimiz ve değiştirebileceğimiz alan olan “etki alanı”mızdan sorumluyuz. Hayatta başarılı ve mutlu olan insanlar etki alanında yaşayan insanlardır. Peki biz çoğu zaman ne yapıyoruz? Doğrudan veya dolaylı olarak etki edemeyeceğimiz, düzeltmemizin mümkün olmadığı olayları kafamıza takıyor, onları sohbet konusu yapıyor, sürekli olumsuzluklara odaklanıyoruz. Yani etki alanımızda kalıp kendimizle ilgili düzeltebileceğimiz şeylere odaklanmak varken, ilgi alanımızda bir sağa bir sola tosluyoruz.

Diyelim ki eşimizle bir takım problemler yaşıyoruz. Onu veya kendimizi suçlamadan, etki alanında kalıp kendimizi sorgulamak, değiştirmemiz gereken yanlarımızı değiştirmeye gayret etmek varken, ilgi alanımıza kayıp eşimizi sorgulamaya ve onu değiştirmeye çalışıyoruz. Böyle olunca da iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Egolar toslaşıyor ve evlilik sarsılmaya başlıyor. Eşimiz, aynı zorluklara birlikte göğüs gerdiğimiz hayat arkadaşımız… Eşimize, ailemize, hayata ve diğer insanlara karşı nasıl bir bakış açısı içinde olursak mutlu ve huzurlu olabiliriz? Bunu daha da detaylandıralım.

Size ‘3D’ den bahsetmek istiyorum: Duygu-Düşünce-Davranış. Bu 3D birbirlerinin hem sebebi hem de sonucudur. Duygularımız, düşünce ve davranışlarımızı; düşüncelerimiz, davranış ve duygularımızı; davranışlarımız da duygu ve düşüncelerimizi etkiler. Bunlardan birinin kötü olması hem bizim kendi ruh sağlığımızı hem de diğerleriyle olan ilişkilerimizi kötü etkiler.

Düşüncelerimiz -biz farkında olalım ya da olmayalım- bir olay karşısında ne hissedeceğimizi (duygumuzu) ve nasıl tepki göstereceğimizi (davranışımızı) belirler. Duygularımızın şiddeti arttıkça düşüncelerimizin aşırı uçlara kaçma olasılığı artar.3D’den birini değiştirdiğimizde diğer ikisinin de değiştiğini göreceğiz. Peki bazen kısır bir döngüye dönüşen bu 3D’ye nasıl müdahale edeceğiz? Ancak biz olaylara bakış açımızı değiştirdiğimizde, farklı bir perspektiften bakmaya ve olayları anlamlandırmaya çalıştığımızda duygu, düşünce ve davranışımız da değişebilir. Bir köpeğin, ağzıyla bir koyunun boynundan tuttuğunu gördüğünüzü zihnimizde hayal edelim. Sadece ısırma gibi görünen o sahneye odaklanalım. Çoğumuzun aklına ilk olarak köpeğin koyunu boğmak istediği gelecektir. İlk başta böyle düşünmemiz gayet normal. Belki bazılarımız köpeğe çok öfkelenecek ve müdahale etmek isteyeceğizdir. Şimdi bu sahneyi 3D’ye göre anlamaya çalışalım: Köpek hakkında zihnimizde var olan inancımız, bizi köpeğin kötü bir şey yaptığı şeklinde düşündürttü. Bu düşüncemiz köpeğe karşı bir öfke duygusuna sebep oldu. Belki de gerçekten böyle bir olayla karşılaşmış olsaydık bu duygu ve düşüncemiz davranışa dönüşecek ve köpeğe müdahale edecektik.

Şimdi gelin bu olaya bir de farklı bir açıdan bakalım: Aslında köpek boğulmak üzere olan bir koyunu, ağzıyla boynundan tutarak kurtarmaya çalışıyordu. Bu durumda duygumuz bir anda değişerek öfkemiz takdire dönüşüverir.

Ayrıca duygularımızın en yoğun olduğu zamanlarda(öfke, sinir, kaygı, korku…) düşüncelerimizin farkına varabilirsek, hem duygularımızın düşüncelerimizi nasıl etkilediğini görmüş olur hem de duygularımıza ve düşüncelerimize yenik düşüp olumsuz davranışlar sergilemekten kurtulmuş oluruz. Örneğin; belirli bir şeye karşı fobi geliştiren kişiler, korktukları o şeyden sürekli tehlike geleceğini düşünürler. Trafiğe çıkmanın her zaman çok tehlikeli olduğunu düşünen bir kişi, bu durumdan aşırı kaygı duyarak araç kullanmak ya da araca binmek istemeyebilir. ‘Trafiğe çıkmanın çok tehlikeli olduğu’ düşüncesinin farkına varıp bunun ne kadar doğru olup olmadığını saptarsa bu düşüncesini değiştirmeye karar verebilir. Tabii ki aşırı kaygı durumlarında kişinin bunu tek başına yapması zor olabileceği için profesyonel bir destek alması yerinde olur.

Bazen yoğun bir duygu içinde olabiliriz. Bu durumda duygumuzu değiştirmek zor olabilir. Ama düşüncemizi ya da durumumuzu değiştirdiğimizde duygumuz da otomatik olarak değişebilir. Genellikle temelde düşünce değişimi olsa da, davranışlarda, evde ve işyerindeki durumlarda ve çevrede değişiklik yapmak da gerekli olabilir. “Tebdîl-i mekanda ferahlık vardır.” Bu 3D’yi alıp kendinizle, ailenizle ve diğerleriyle olan ilişkilerinize uygulayabilirsiniz. Bunlardan birini olumlu yönde değiştirdiğinizde, diğer ikisinin de değiştiğini göreceksiniz.

Etki alanımıza müdahale edebiliriz ama ilgi alanımıza nasıl müdahale edeceğiz? Aslında müdahale etmeyeceğiz. Bizim dışımızda gelişen ve değiştiremeyeceğimiz kişileri, olayları veya durumları “kabullenmeyi” öğreneceğiz. Kabullenmek; karşı karşıya kaldığımız olumsuz olayları hep iyiye yorup, olumlu düşünmek demek değildir. Kabullenmek, zorlukları tanımak, onları anlamlandırmak, hem kendi değer ve inançlarımızla hem de bizim için önemli olan şeylerle tutarlı olacak şekilde, bu şartlarla nasıl yaşayabileceğimi belirlemektir.

Kabullenmenin farklı yolları vardır: İlk olarak, ilgi alanımızda gelişen olumsuz olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerimizi değiştirmek zorunda değiliz. Duygu ve düşüncelerimizi değiştirmeye çalışmadan ve yargılamadan sadece gözlemleyebiliriz. İkincisi, büyük resmi görmeye çalışarak duygu ve düşüncelerimizi farklı şekilde konumlandırabiliriz. Örneğin; dokuz olumlu davranış(büyük resim), bir olumsuz davranış(küçük resim) yapan birinin sadece o bir tane olumsuz davranışına odaklanmak büyük resmi kaçırmamıza neden olabilir.

Ruh sağlığımızı ve ilişkilerimizi korumanın ve güçlendirmenin bir diğer yolu ise “minnettarlık”tır. Minnettarlık; kendimizle, ailemizle, diğer insanlarla veya hayatla ilgili özellikler ya da deneyimlerimiz için minnet hisleriyle dolu olmaktır. Yapılan bir çok araştırmada, minnettarlığın mutluluğu arttırdığı, olumsuz ruh halini düzelttiği ve fiziksel sağlığın iyiye gitmesini sağladığı görülmüştür.Minnettar olarak, olumsuzlukları yok sayalım demiyoruz. Değer verdiğimiz kişilerin ya da deneyimlerimizin olumlu taraflarını fark edebilmek için, olumsuz yönlerini kabul ederek onların ötesine bakabilmekten bahsediyoruz. Diyelim ki, eşiniz size bir yemek hazırladı ama yemek istediğiniz kadar sıcak değildi ya da tuzu tam istediğiniz gibi değildi. Eğer olayın bu kısmına odaklanırsanız ruh halinizde bir değişim(öfke, kızgınlık) yaşamanız muhtemeldir. Hele bir de bunu eşinize kızgın ve öfkeli bir şekilde yansıtırsanız ilişkinizin zedelenmesi de muhtemeldir. Ancak, eşiniz size yemek hazırladığı için ona minnettar olur ve teşekkür ederseniz, eşinizle beraber olmaktan ve konuşmaktan da zevk alıyorsanız o zaman daha iyi bir ruh hali içinde olursunuz.

Nezaket göstermek bize, ailemize ve diğer insanlara iyi gelir. İnsanlara karşı kibar davrandığımızda genellikle ruh halimiz düzelir ve daha da mutlu oluruz. Yapılan bir araştırmada, dört hafta boyunca insanlara kibar bir şekilde davrananların ilişkilerinde daha mutlu ve tatmin olduğu görülmüş. Kibar davranışlara bir kaç örnek: Birisine kapıyı açmak, bir arkadaşımıza yemek ısmarlamak, bir yabancıya gülümsemek, birinin sırada önümüze geçmesine izin vermek, eşimize ve çocuklarımıza iltifat etmek, komşularımıza yardım etmek…

Burada yazılanları ve daha da fazlasını hayatımıza tatbik edebildiğimizde, ruh sağlığımızın ve ilişkilerimizin daha da iyiye gittiğini göreceğiz. Kendimize ve başkalarına bir iyilik yapalım ve olumlu yönde bir değişime kendimizden başlayalım.

Hizmetten | Psikolojik Danışman Kerem ŞAHİN

(Bu yazının yazılmasında “Evinizdeki Terapist” isimli kitaptan istifade edilmiştir.)

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy