NİYAZİ SANLI
İnsanlık tarihi zulme maruz kalmış, peygamberler, filozoflar, yazarlar, kanaat önderleri, bilim adamları ve alimlerle dolu. Bu insanlığın trajedisi mi, fıtratı mı kısır döngüsü mü yoksa paradoksu mu; bilmiyorum. Belki de hepsi birdendir. Ama ben paradoksu tercih edeceğim.
Bu tür zulümlere en çok peygamberler maruz kaldığı için peygamber paradoksu kavramını kullandım. Kısaca açıklamak gerekirse; peygamber paradoksu, toplumların iyiliğini, ilerlemesini, dünya ve ahirette kurtulmasını isteyen ve bunun için çalışan insanlara zulmetmesini, onları taşlamasını ve kendi devrinde anlayamamasını ancak o kişiler öldükten bir süre sonra (Bu süre zamanın ruhuna göre değişebilir.) toplumların pişman olması, onu anlayamadığını fark etmesi, onların heykelini dikmesi, isimlerini üniversitelere vermesi; kısaca değerini, düşüncelerini daha sonra anlaması peygamber paradoksudur.
Bu kavramı elbette sadece peygamberler için kullanmıyorum. Değeri uzun yıllar sonra anlaşılan bütün filozoflar, yazarlar, kanaat önderleri, bilim adamları ve alimler için kullanıyorum.
Fethullah Gülen, değeri toplumlar ve dünya tarafından daha sonraları anlaşılacak eserler bırakarak mazlum ve mağdur olarak bu dünya gurbetindeki hayatına veda etti.
Şüphesiz ki bu dünyada tarih hükmünü, ahirette ise Allah en doğu hükmü verecektir. Ben “içeriden biri” olarak son derece tarafsız yazmayı deneyeceğim.
Elbette her insan geride bıraktığı eserlerle değerlendirilir, eleştirilir veya övülür. Hem dünya hem Türk tarihinde gadre uğrayanların tamamı yaşadıkları devirlerde anlaşılamamış ve onlara sahip çıkanlar az olmuştur.
Fethullah Gülen’in yazdığı birçok kitap, vaazları, yetiştirdiği talebeleri ve onun tavsiyesi ve teşvikiyle dünyanın pek çok yerinde açılan eğitim kurumları, dernekler, vakıflar var. Bana sorarsanız onun en büyük başarısı geride bıraktığı insan kaynağıdır. Bunu üzerinde düşünülmeye değer görüyorum.
Hizmet Hareketi’ni oluşturan insan kaynağının çok büyük bir kısmı fakir köylü çocuklarıdır. Ailelerinin ortalama eğitim düzeyi de ilkokuldur. Yani sosyal piramidin hem eğitim hem gelir açısından en alt tabakasıdır. Hizmet Hareketi’nin başladığı tarihten bugüne geldiğimizde hareketin mensuplarının büyük çoğunluğunun lisans düzeyinde eğitim aldığını, en az bir yabancı dili çok iyi bildiğini somut delilleriyle görüyoruz. Gülen, sıfırdan bir nesil inşa etmiştir fikir ve aksiyonlarıyla. Hem de evrensel standartlarda, dünyanın neresine giderse gitsin, insanlarla konuşabilen, bürokrasi ve siyasetin ve sivil toplumun muhatap aldığı ve değer verdiği insanlar yetiştirmiştir.
Gülen, sadece bir teorisyen değil aynı zamanda aksiyonerdir. Kitleleri harekete geçirebilmeyi başarmıştır. Üstelik harekete geçirdiği insanlara maddi hiçbir şey vaat etmemiş, tam tersine çile ve ızıdrap vaat etmiştir. Onlardan hep fedakarlık yapmasını istemiş ve sistemi beklentisizlik üzerine kurabilmiştir. Harekete geçirdiği insanlar, eğitim ve gelir olarak Türkiye ortalamasının çok üstündedir. Bunları böyle büyük fedakarlıklara ikna etmek çok kolay bir şey değildir. Nitekim başka sivil toplum örgütleri aynı metodolojiyi taklit etmeyi denemişler ama başarılı olamamışlardır. Çok iyi üniversitelerde tahsil görmüş, başka yerlerde çalıştığı takdirde daha fazla maddi gelir ve konfor elde edebilecek gençliğinin baharında ve nefislerinin en azgın dönemindeki insanlara, Sibirya’da soğuğun eksi 60 derece olduğu yere, Afrika’nın susuz çöllerine, Uzak Doğu’nun baharat kokulu ülkelerine ya da iç savaşın sürdüğü Sudan gibi ülkelere gitmeye ikna etmek harcı alem yapılabilecek bir iş değildir. Hayat tarzınızla inandırıcı ve tutarlı olmazsanız bu kadar insanı ikna edemezsiniz.
Fethullah Gülen’in yazdığı, dünya tarihine geçecek hikaye büyük kitleleri harekete geçirebilmesidir.
Yıllar önce (Sanırım 2014) Irmak Tv programında, bir kitabımın tanıtımı vesilesiyle söylediğiklerimi burada tekrar ederek yazıyı bitirmek isterim: Eğer Fethullah Gülen’in yaptıklarını başka ülkeden veya toplumun başka bir kesiminden insan yapmış olsaydı Nobel Barış Ödülü’ne defalarca layık görülmüş olurdu. Elbette bir gün bu da olabilir.
Toplumlar, bir süreliğine zehirli propagandalarla uyuşturulabilir, uyutulabilir, hakikatlere gözünü kapatabilir ve hakikatler perdelenebilir ama ilelebet bu karanlık dönem devam edemez; çünkü tarihin ve sosyolojinin olağan akışına ters.
Bir gün toplum Fethullah Gülen’in gerçek hikayesini elbette öğrenecek ve nedamet getirecektir. Bunu benim yaşımdaki faniler görür mü görmez mi; bilemeyiz. Fethullah Gülen, baharın soluklarını görmeyi istemiyordu ve görmeden de bu dünya gurbetini bitirdi.
Gerçeği yerin yedi kat altına da gömseniz, oradaki tohum yeşerecek, gün yüzüne çıkacak ve meyve verecektir. Bunu kimse engelleyemez.
Umulur ki derya tutuşa…