Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki, eski NBA oyuncusu ve insan hakları savunucusu Enes Kanter Freedom’dan.
İki metreye aşkın boyu ve ayağındaki özel sipariş ayakkabılarıyla onu ilk kez Van’da tanımıştım. NBA yıldızı olmaya giden yolun ilk taşları da Van Özel Serhat Lise’sinde döşenmiş.
Ne acıdır ki, bu gün memleketi ele geçiren bir avuç ‘Şirzime-i Galil’[1] (Şu’ara, 54) onun gibi nice yıldızları yetiştiren bu güzide okulların üzerine kezzap suyu döktü.
O, NBA’da oynadığı dönem parmakla gösterilen bir oyuncuydu. Dünyanın bir oyun ve oyuncaktan ibaret olduğunu bildiği için platformunu haksızlığa uğrayan insanları savunmak için kullandı.
Bu hak arayışı, insanların haklarını çiğneyenleri o derece rahatsız ettiki onu önce NBA’da takımsız bıraktılar. Sonra da sözleşmesi yenilenmedi. O günlerde onun için şöyle diyenler oldu: “Keşke insan hakları aktivizmi konusunda, sadece Türkiye odaklı kalsaydı, bu şekilde alanı genişleterek kariyerini ateşe atmasaydı.”
Onun kariyerini tehlikeye atan hadise, Brooklyn’li çocuklarla basketbol kampı yaparken yanına gelen bir ebeveyn ile başlar. Gelen bu aile; “Sizin kardeşleriniz Çin’de toplama kamplarında işkence görürken kendinizi nasıl insan hakları aktivisti olarak görüyorsunuz?” diyerek Doğu Türkistan’daki soykırımı hatırlatır.
Bu söz Kanter Freedom, üzerinde şok tesiri yapar ve ilk iş olarak toplama kamplarında işkence gören Uygur’lu bir kadını dinler. Duyduğu şeyler karşısında öylesine rahatsız olur ki, hemen Çin’in acımasız diktatörü Xi Jinping’e hedef alan bir videoyu sosyal medyadan paylaşır. Onu NBA’da takımsız bırakan hadise bu olur.
‘‘Adriyatik`ten, Çin Seddi`ne kadar kaynaşmış, güçlü bir Türk dünyası hayal ediyorum.” diyenlerin üç maymunu oynadı günlerdir. Bu güruhun Uygurlara uygulanan soykırımı görmezden gelmesi şöyle dursun bir de bu soy kırımı protesto edenleri de derdest edip kodese attılar.
Kanter Freedom, bu tavrıyla Hakkın hatırını âli tuttu. Dolayısıyla, kaybettiklerinin bir kıymeti harbiyesi olduğunu düşünmüyorum. Zira, NBA’da kalsaydı basit bir basketbolcu olacaktı. Oysa, binlerce mazlumun sesi olması, kaybettikleriyle kıyaslanamayacak ölçüde güzelliklere vesile oldu.
Mesela, bunlardan biri, 2022 yılında, Norveç Parlamentosu tarafından Nobel Barış Ödülü adayı gösterilmesiydi. Kendisi bu konuyla ilgili paylaşımında, “Nobel Barış Ödülü adaylığını almaktan onur ve gurur duyuyorum. Bazen tavır almak bir sonraki maaşınızdan daha önemlidir.” demişti.
Şimdilerde anlıyoruz ki, onun o günkü tavrı, kendisini tek başına bir millet haline getirmiş. O günden sonra, insan hakları aktivizmi konusunda ufkunu o derece genişletti ki, Hollanda’da şunları söylemişti: “Dünyada zulüm sadece Türkiye’de değil; Çin’de Rusya’da, İran’da, Kore’de, Venezuela ve daha birçok ülkede devam ediyor. Herkes bizim kardeşimiz. Müslüman olsun veya olmasın. Biz yapabildiğimiz kadar bütün dünyanın sesi olmaya çalışıyoruz.”
Bu sözlerinden de anlaşılıyor ki o, manevi evladı olduğu Fethullah Gülen Hocaefendi’yi çok iyi anlamış. Zira, Hocaefendi; “Aç herkese açabildiğin kadar sîneni, ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..!” demiyor mu?
Onunla ilgili yazılacak her şeyi bir köşe yazısı yetmez. En son layık görüldüğü ödülden de bahsederek yazıyı bitireyim. O da, insanlık adına dünya çapında yürüttüğü mücadele sebebiyle ABD’de, 2024 Oscar Mike (Amerika’nın En Etkili İnsanları) ödülü.
Bu ödüllerin dağıtıldığı salondaki program sunucusu, onu takdim ederken şöyle demiş: “Milyonlarca insana ilham veren bir kahramanı tanıtmak istiyorum… Platformunu tüm insanlığı anlatmak için kullanan Enes, aslında tüm insanlığa bahşedilmiş büyük bir armağan. Tüm diktatörlere karşı açtığı savaş yüzünden NBA’den çıkarılmak zorunda kalan Enes, özgürlüğü tüm dünyaya anlatmaya yemin etti. Hatta bu kahraman soy ismini ‘özgürlük’ olarak değiştirdi.”
İnsanın böyle bir kardeşinin olması ne muhteşem bir şey. Evet, milyonlarca insana ilham veren bir kahramanı hala bir terör suçlusuymuş gibi aleyhinde konuşanlar, bir gün kendilerine -eğer ömürleri varsa- yazıklar olsun diyeceklerdir. Kendileri demese de arkadan gelen nesiller, “İnsan libası giymiş sırtlanlara veyl olsun” diyeceklerdir.
[1] Şer hesabına hareket eden sefil bir grup
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN